Okurlarımın sağduyusuna güveniyorum: Çünkü babası olarak Fazıl’ın sanatçılığı üzerine övücü yazılar yazmaya ne benim ihtiyacım var, ne de onun… Böyle bir yazıyı aslında, değerli gazeteci ve müzik yazarı dostum Şefik Kahramankaptan güzelce hazırlayabilirdi; ancak, geçen hafta Salı günü Bilkent Odeon’da Fazıl’ın kendi eserlerinden oluşan konser programı üzerine sunacağı bu etkinliğe Şefik gelemezdi; çünkü, yönettiği Erimtan Müzesi’ne ait Konser Salonu’nun “Salı Konserleri” programı hâlâ sürüyordu (ve adı üzerinde) “Kahramankaptan”ın o gün Erimtan Müzesi’nde olması gerekiyordu. Böyle olunca (n’apalım), iş başa düştü!
Fazıl’ın konserlerinden hep mutlu ayrılmışımdır, ama açık söyleyeyim, onun Bilkent Odeon’daki 29 Mayıs 2018 akşamı saat 21’de başlayan konseri, beni çok etkiledi. Programda önce Fazıl’ın bestelediği ve yine onun piyano eşliğindeki şarkılarını seslendiren Serenat Bağcan’ın sunduğu altı şarkı, açıkçası hem “bizim şarkılar”ı temsil ediyordu hem de insanı duygudan duyguya sürükleyen heyecanlar taşıyordu! Şunu da belirteyim: Bilkent’in üç bin dokuz yüz elli kişiyi konuk edebilen ODEON’unu, iğne atsan yere düşmeyecek denli dolduran dinleyici kitlesinden her bir kişi, bu müzik ortamına hayranlığını gösteren bir “taş kesilme” durumuna girince, duygusal dünyam iyice kabardı...
Bu güzelim altı şarkı bittikten sonra, değerli orkestra şefimiz İbrahim Yazıcı yönetimindeki Bilkent Senfoni Orkestramız, Fazıl’ın “Hermias” adlı eserini yorumladı. Konusunu Antik Yunan mitolojisinden alan “Hermias”, esere adını veren küçük bir çocukla bir yunusbalığının arkadaşlığını övmekle kalmaz, onların şu güzel dünyada ölümle sonuçlanan trajik sonunu anlatır. Bu acıklı finali anlatan eserde Hermias, sahnenin önünde yıkılıp yerde kalınca eser sona ermez; tam tersine, açıklamaları getiren bir finale doğru yol alır.
Müziğin önderlik ettiği bu tür bir eserde, dinleyicinin ihtiyaç duyduğu “açıklamalar”ı dile getiren bir “anlatıcı”ya gerek bulunduğu için, bu “teatral görev”i büyük başarıyla Selçuk Yöntem üstlenmişti. Ortaya çıkan “sentez” ise teatral öğeleri müzik ve şiirle olgunlaştıran bir “sanatsal karma”ydı diyebiliriz.
AHMET SAY
31 Mayıs 2018
Fotoğraflar: Nilay Özdemir