Ankara’daki Congresium adlı büyük salonda Fazıl’ın 10 Kasım akşamı sunduğu resitalin önemini, Şefik Kahramankaptan dostumuzun dışındaki müzik eleştirmenlerimiz nedense dikkate almadı. Oysa programda yer alan eserler bakımından bu resital, Türkiye’nin müzik yaşamında iz bırakacak ölçüde önemliydi: Beethoven’in bütün piyano sonatları değerlidir, ama “Patetik” (Dokunaklı) ile “Tutkulu ve ateşli” anlamındaki “Appasionata”nın müzik dinleyicisi açısından yeri, en azından daha bilinir olması bakımından başkadır. Bu iki görkemli eser, yaklaşık 40 dakika sürdüğü için resitalin ilk yarısını doldurmaya yetmişti.
Uzunca verilen bir aradan sonra ikinci yarıda, Chopin’in “Gece müziği” anlamındaki dört Noktürn’ü ve Fazıl’ın dinlemekten bıkmadığımız “Kara Toprak”ı ile Türkiye’de ilk kez seslendirilecek olan yeni eseri “Yürüyen Köşk” yer alıyordu. Âşık Veysel’in bir parçası olan “Kara Toprak”ı Fazıl, bilindiği gibi buram buram halk müziği kokan çağdaş bir piyano eserine dönüştürmüş ve eser bu haliyle geniş kitlelerin sevgisini kazanmıştı.
Bestecimizin son eseri op.72 Yürüyen Köşk’ün dünya prömiyeri, birkaç hafta önce İsviçre’de yapılmıştı, ama Türkiye’de ilk seslendirilişinin anlamı daha derinlikliydi.
Ne demek “Yürüyen Köşk”? Atatürk’ün Yalova yakınlarında pek sevdiği ulu bir çınar vardır. Oraya iki katlı ahşap bir ev yaptırmış, yaz zamanı birkaç günlüğüne dinlenmek için bu eve gitmiştir. 1930’lu yılların birinde Atatürk oraya yine gittiğinde, bahçıvanın elinde testereyle çınarın koca bir dalını kesmek üzere olduğunu görünce, “N’apıyorsun oğlum?” diye seslenmiş. Bahçıvan da olağan bir edayla cevap vermiş:
“Paşam, ağacın bu dalı çok uzadı, rüzgârda çatıya vurup duruyor, o dalı keseceğim”!
“Hayır!” demiş Atatürk, o dal kalacak, bu ev biraz öteye kaydırılacak!”
Ve ertesi gün İstanbul’dan teknik bir ekip getirilmiş, evin altına raylar döşenerek ağacın 5 metre öteye kaydırılması sağlanmış! Yalova halkı, o günden bu yana Atatürk’ün buradaki evine “Yürüyen Köşk” adını takmış. Fazıl’ın bu son eseri “Yürüyen Köşk”, işte dünyanın ilk çevreci devlet adamının duyarlılığı üzerinedir.
Aferin benim oğluma!