Ankara’daki CerModern'de Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun “Retrospektif” olarak nitelenen ve temmuz ayına kadar açık kalacak sergisine ilk günler gidemedim. Oysa Bedri Rahmi, gençlik yıllarımda tanışmış olduğum, ahbaplığım da olan, çok saygı ve sevgi duyduğum bir sanatçıydı. Kendi kendime yakınıp dururken yeğenim Nazra Okay’ın da bir çalışmasının yer aldığı ikinci bir sergi, yine CerModern'de olunca, bir taşla iki kuş vurmak artık şart oldu. Nazra kızım, Bilkent Üniversitesi’ndeki Güzel Sanatlar Fakültesi’ne bağlı Grafik-Tasarım Bölümü hocası Ekin Kılıç’ın öğrencilerindendir. Bu değerli sanat eğitimcisi, öğrencilerinin photoshop programıyla hazırladıkları ilginç ve bence güzel resimleri CerModern'de sergilenmesi fırsatını yaratmıştı.
Bedri Rahmi’ye dönüp söze şöyle başlıyorum: Bilindiği gibi, Retrospektif sergi, “bir ressamın bütün dönemlerindeki resimlerinden derlenmiş sergi” anlamına gelir. Oysa Ankara’daki bu sergi, sadece “derlenmiş” değil, inanılmaz sayıda tablodan oluşan görkemli bir resim sanatı gösterisi özelliğindeydi. Resimlerin yanı sıra, Bedri Rahmi’nin kocaman harflerle yazılmış epeyce şiiri de tablo gibi sergilenmiş olunca işin rengi değişmişti: Bunca büyüklü küçüklü tablo, nasıl bir araya getirilir, bunca masraf nasıl karşılanır, şaşırtıcı geldi bana. Küratörü Fahri Özdemir dostumuza sormalı.
Bedri Rahmi ile 1960 yılında, köy enstitülü şair ve yazar Mehmet Başaran’ın Bostancı’da Değirmenyolu’ndaki evinde tanışmıştım. Çok geçmeden bu kez, Akçadağ Köy Enstitüsü’nün kurucusu ve müdürü Şerif Tekben’in Suadiye Hatboyu’ndaki evinde karşılaştım onunla. Bu ikinci karşılaşmadan ve biraz da siyasal görüş paslaşmalarının getirdiği yakınlıktan sonra, Bedri Ağabey bana “Reis” demeye başladı. Doğu Karadenizlilerin dilinde “Reis”, öncelikle balıkçı teknelerinin kaptanına denir diye bilirdim. Demek ki “kafadarlar” da benim gibi REİS mertebesine yükseltilebilirmiş!
Üçüncü rastlaşmamız, yine Başaran Ağabey’in evinde oldu. Bu sefer beni, Kalamış’taki atölyesine çağırdı, hemen ertesi gün gittim.
“Atölye” dediği öyle bir atölye ki, aslında eviydi burası, ama herhalde banyo ve tuvalet gibi yerler hariç, burada her yer atölyeydi! Ben hayatımda bu kadar dağınık bir yer görmedim! Tuvaller, çerçeveler, resim taslakları, ev eşyaları, boyalar, ceketler, kazaklar, pabuçlar, her şey atlım atlım yerdeydi! Eşi Eren Eyüboğlu, Rumen (yani Romanyalı) bir ressamdı. O gün anladım ki, iki ressam bir eve sığmaya kalkarsa işte böyle olurmuş!
Bedri Rahmi, olağanüstü bir “halk sevgisi”nin insanıydı. Ona kalırsa halkımıza ilişkin her şey güzeldi. Bu “Her şey”in içinde asıl “çok güzel” olan ise kilimler, heybeler, torbalar, minderler, kuşaklar, takkeler, yani başlıklardı. Uzatmadan söyleyeyim, bizde resim sanatının çağdaş akım ve stillere ulaşmasında onun payı büyüktür. Halk sevgisiyle çağdaş resmin kaynaşmasıdır bu resimler. Böylelikle bizim resim sanatımız, Bedri Rahmi’nin yaratıcılığında yeni ve ileri bir kimlik daha kazanmıştır.
Ankara’da oturanlar bu sergiyi kaçırmamalı…
AHMET SAY
10 Nisan 2017