1993 yılında, tam da 25 yıl önce TRT İstanbul Radyosu’nun kapısından içeri girdiğimde, aslında hayatımın rotasının nasıl değişeceğini hiç aklıma getirmemiştim.
Elimden tutan başta Sayın Neşe Bilginer olmak üzere, dönemin Çok Sesli Müzikler Müdürü Sayın Leyla Uzman bu yolda benim için çok emek verdi. Radyonun her köşesinde çalışmam için cesaretlendirdi. Ve o köşelerden birinde yolum dönemin Program Müdürü rahmetli Üstün Duruel ile kesişti. O zamanlar kendisi Bir Konser programının sunucusu ve yapımcısıydı. 15 yıla yakın devam ettiği İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası’nın (İDSO) konserlerini yayınladığı Bir Konser programını devredecek birine ihtiyaç duyuyordu. Tıpkı onun gibi, sadece programı değil, orkestrayı da sahiplenecek birini aradığını görmüştüm.
Programı devraldığım 1993 yılından bu yana, program yapımı konusunda onun etik değerlerini korumaya ve TRT Radyo-3’ün tarihsel, arşiv değeri olan bu programı özünden hiç koparmamaya gayret ettim.
Yılda ortalama iki Grammy'nin çıktığı Bennet Stüdyolarında...
Bu arada radyoda dış yapımcı olarak çalışmaya devam ederken sadece Bir Konser programını yapmıyordum. Bir dönem haftada 6 değişik program yapmaya başladım. Konser Saati, Müzik Takvimi, Beyazperdeden Notalar, Kuyruklu Piyano, Keman Edebiyatından, Küçük Konser gibi programların da yapımcısı ve sunucusu oldum.
İtiraf etmeliyim ki, konservatuar dönemimden beri müzik tarihi ve yorumcular üzerine hiç bu kadar çalıştığımı hatırlamıyorum. Konservatuar dönemim belki de M.S.Ü. Devlet Konservatuarının “Altın Çağı” diyebileceğimiz hocalarını yakalayabilen son kuşak olarak geçti. Keman eğitimimi okulun en zorlayıcı ismi Prof. R. Nuri İyicil ile tamamlarken, müzik tarihini ise Prof. Dr. Bülent Tarcan, Prof. Dr. Filiz Ali, Babür Tongur gibi duayenlerle okudum. Onlara çok şey borçluyum, bu alt yapıyı vermeselerdi, bu işlerin hiçbiri olmazdı.
Bennet stüdyolarında Dae Bennet'le...
Yapımcılık ve sunuculuk devam ederken, hayatıma giren tonmaysterlik mesleği ise gerçekten hayatımın dönüm noktası oldu diyebilirim. Her hafta AKM’nin o küçük kayıt odasını paylaştığım tonmaysterler içinde yer alan sevgili ağabeyim S. Nazif İlter’in bana bir gün “Sen neden tonmayster olmuyorsun?” sorusunun ardından yıllardır onları izleyerek edindiğim bilgileri hayata geçirmeye başladım. O yıllarda bugünkü gibi Tonmaysterlik akademileri olmadığı için bu meslek ancak usta-çırak ilişkisi ile öğrenilebiliyordu. Mikrofonları yerleştirmekten makara bantlara kayıt yapmaya, mikser üzerinde orkestrayı tonlamadan miks dengesine kadar her şeyde yanımda olup gelişmemi takip ettiler. 2001 yılında da açılan sınavı kazanarak TRT İstanbul Radyosu’nun kadrolu tonmaysterlerinden biri oldum.
Geriye dönüp şöyle bir baktığımda neler kaydetmemişim ki?
Hüseyin Sermet, Gülsin Onay ve Muhiddin Dürrüoğlu'yla...
Lorin Maazel yönetimindeki New York Filarmoni, Beaux Arts Trio, Shlomo Minz, Sir Neville Marriner yönetimindeki Academy of St. Martin in the Fields, Julian Lloyd Webber, BBC Senfoni Orkestrası, Berlin Senfoni Orkestrası ve aklıma gelmeyen bir sürü yabancı orkestra ve solist. Tabii ülkemizdeki neredeyse tüm önemli klasik müzik yorumcuları…
Maksim Vengerov ve Stradivaryüs ile...
İDSO ile çok başka bir dostluğumuz oldu. Yaklaşık 750 kayıt yapmışım onlarla. Bugün yukarıdaki yabancı toplulukları da sayarsak, Türkiye’de klasik müzik alanında binin üzerinde kayıt yapmış başka tonmayster var mıdır bilemiyorum.
Tüm bunlar içinde çeyrek asır sürdürdüğüm ve kaydetmekten, montajlamaktan, hazırlamaktan ve sunmaktan her zaman gurur duyduğum bir program oldu Bir Konser.
25 yıl içindeki birikim sonucu Sanattan Yansımalar portalinin editörü olan Sayın Şefik Kahramankaptan’ın daveti üzerine İDSO’nun haftalık konserlerini yazmaya başladım. Bu konu uzun süredir aklımdaydı. İDSO’nun konserlerinin yazıları neden çıkmıyordu? Yıllarca Sayın Prof. Dr. Filiz Ali, rahmetli üstad Faruk Yener ve Evin İlyasoğlu bu konserleri çeşitli yayın organlarında yazmıştı. Ancak kimse onların arkasından bu geleneği devam ettirmemişti.
İşte bu konudaki boşluğu doldurmak amacı ile Sanattan Yansımalar bana doğru bir yer olarak geldi. Yaklaşık iki yıl boyunca konserleri kaydederken, bir taraftan da bir tonmayster kulağı ile konserin kaydıma nasıl yansıdığını illettim okuyuculara.
Sonuçta, standart bir dinleyici konseri dinleyip giderken, ben kaydın miksi ve programın prodüksiyonu ile uğraşırken, o konser defalarca dinleyip, kimsenin duyamadığı ayrıntıları duyuyordum.
Eleştirmen olmadım, orkestranın sıkıntılarını-sorunlarını ileten, İDSO için pozitif ayrımcılık yapan biri olmaya çalıştım. Eleştirmen olmadığım gibi Şefik Beyin tabiri ile “övgümen” de olmadım.
Yukarıda yazdığım şeyler kendimi övmek için değildi elbet. O yazıları yazmadan önce nasıl bir geçmişim olduğunu “birikimimi sorgulayanlara” hatırlatmak içindi.
MEHMET SUNGUR
27 MAYIS 2017