Bir Konur - Karanfil Sokak Nostaljisi ve Dost Müzik Center
“Ömrümüzün T Harfi Sokakları”: Dünden Bugüne Yüksel, Konur, Karanfil
Ankara’nın kalbi Kızılay ise, onun atardamarlarından biri, belki birincisi de kendisine açılan Konur ve Karanfil Sokaklarla birlikte Yüksel Caddesi’dir.
Ahmet Telli bir şiirinde Yüksel Caddesi ile Konur Sokak’ı “Alfabeyi yeni sökmüş bir çocuğun – Çizdiği kocaman bir T harfidir - Yüksel Caddesi ile Konur Sokak” diye anlatır. Sağdan sola, yukarıdan aşağıya birkaç yüz metrelik mesafelerle ölçülebilecek bu küçücük alan birçok açıdan yoğun ve renkli bir yaşam sahnesidir. Hemen her yer gibi, bu bölge de zaman içinde önemli değişimler geçirerek günümüze uzanmıştır. 2000’li yıllara kadar bölge, özellikle de Konur Sokak kültürel ağırlıklı ve muhalif kimlikli bir görünüm içindedir. 1982’den itibaren Dost Kitabevi’nin, 1992-1995 yılları arasında Dost Müzik Center’ın, 1985’ten itibaren İmge Kitabevi’nin iki mağazasının, daha sonra Turhan Kitabevi’nin 50-100 adımlık mesafelerle varlık kazanması sokağın canlı bir kültür-kitap merkezi hâline gelmesine katkıda bulunmuştur.
Her üç kitabevinin aynı zamanda yayıncı olduğunu ve ülkemizin büyük yayınevleri arasında yer aldığını da belirtmeliyiz. Konur Sokak’la Yüksel Caddesi’nin kesişim noktasında yer alan ve üyesi olduğum, Türkiye’nin önemli mezunlar cemiyeti ve sivil toplum kuruluşlarından Mülkiyeliler Birliği’nin Genel Merkezi de yoğun kültürel etkinliklere sahne olan Kültür Merkezi ve açık-kapalı lokalleri ile 1960’lardan başlayarak oradadır. Konur’da yer alan Nâzım Hikmet Kültür Merkezi, Halkevleri Genel Merkezi, Mimarlar Odası Genel Merkezi ile Ankara Şubesi, artık kapanmış olan Bilim ve Sanat Kitabevi ve tüm bu kurumların hitap ettiği insan kitlesi eklendiğinde, sokağın kültürel yapısı ve muhalif kimliği de ortaya çıkmaktadır.
1990’lı yıllarda Yüksel Caddesi’ne konan ve toplumsal hâfızada önemli bir yer edinen İnsan Hakları Anıtı ve diğer heykeller de bu yapıyı tamamlamış, bölge bu tarihlerden itibaren büyük bir toplumsal hareketliliğe ve protesto amaçlı toplantı ve yürüyüşlere sahne olmuştur.
Bu toplumsal hareketliliğe karşı burada bir geçici karakol kurulmuşluğu bile vardır. Bölge, sokakta gerçekleştirilen çeşitli sanat etkinliklerine de ev sahipliği yapmış, başta Çankaya Belediyesi ve Mülkiyeliler Birliği olmak üzere çeşitli kurumlar tarafından resim sergileri ve konserler düzenlenmiştir. Bölge, bütün bu özellikleri nedeniyle sokak müzisyenleri için de uygun bir alan hâline gelmiş, Türk müziğinden pop’a, dünya müziklerine, her tür diyebileceğimiz çeşitlilikteki müziklerini icra eden müzisyenler buraya renk katmışlardır. 10-15 yıl kadar önce, o zaman henüz tanışmadığımız dostumuz değerli santurzen Sedat Anar’ı da ilk olarak orada dinlemişliğimiz vardır.
Zamanla bölgenin ve özellikle Konur Sokak’ın yapısında ve kültürel - insanî kimliğinde önemli değişimler ortaya çıkmıştır. Bu değişimler, aslında ülkenin her yerinde gözlediğimiz değişimlerden çok farklı da değildir. Bölgeye giriş-çıkış yapan ya da değişik biçimlerde mülk sahibi olan insan yapısındaki değişim oraya da damgasını vurmuş, zaman içinde kültürel ve muhalif kimlik zayıflarken, kafelerden ve diğer iktisadî işletmeler ile buralara devam eden insan yapısından kaynaklanan yeni özellikler başat hâle gelmiştir. Artık, akşamları-geceleri tüm sokakların seyyar satıcıların yerlere serdiği işporta ürünleriyle kaplandığı, kriminal olayların arttığı, eski insan yapısının büyük ölçüde geri çekildiği bir yapı egemendir. Bölgede gece saatlerinde, bir defa bizim de yaşama bahtsızlığına uğradığımız hırsızlık-yankesicilik olayları hiç de az değildir. 1980’lerin ortalarından bu yana bölgede İmge Kitabevi-Yayınevi’nin sahibi olarak bulunan Refik Tabakçı ile gene aynı tarihlerden itibaren burada bulunan ve fotoğraflarıyla bölgenin geçmişini ve bugününü yaşatan Mülkiyeliler Birliği’nden şair-fotoğraf sanatçısı dostumuz Mehmet Özer, yaşanan bu değişimin en yakın tanıklarıdır ve bu tanıklıklarını benimle paylaştıkları için kendilerine teşekkür ediyorum. Yazımızda yer alan bölgeye ilişkin fotoğraflar da Mehmet’in gözünden ve objektifinden yansımaktadır.
Dost Kitabevi’nden Dost Müzik Center’a: Kısa Bir Tarihçe
45 yıldır bölgeye damgasını vuran önemli kuruluşlardan Dost Kitabevi, günümüzde Karanfil Sokak’ta geniş bir alanda yerleşiktir. Sadece Ankara’nın değil, tüm Türkiye’nin en büyük kitabevlerinden biri olan Dost, önce kitapçıların yoğun biçimde bulunduğu Zafer Çarşısı’nda 1977’de Erdal Akalın tarafından kurulmuş, daha sonra 1982’de Konur Sokak’ta Mülkiyeliler Birliği’nin karşısındaki binada yeni mağazasını açmıştı.
1990’lı yılların başında bu mağazada, en arka bölgede, sadece sınırlı sayıda CD bulunduran küçük bir müzik bölümü bulunuyordu. Daha sonra klâsik müzik plâkları da ithal eden kitabevi burada varlığını sürdürürken, 1992 yılında aynı sokakta, birkaç bina yan tarafta bağımsız ve büyük bir mağaza olarak Dost Müzik Center da açıldı. Şüphesiz ki böyle bir mağazanın açılması Dost Kitabevi sahibi Erdal Akalın’ın müzik sevgisiyle bağlantılıdır. Erdal bey, müzik zevkinin zaman içindeki gelişimi ile bunda plâkların rolünü anlatırken; Karaköy’deki, bir zamanlar birçok müziksever gibi benim de yolumun geçtiği Faruk Erengül’ün müzik mağazasından aldığı Supraphon ve Melodiya plâklarla başlayan, sonra değişik yurt dışı plâk mağazalarındaki deneyimleriyle devam eden sürecin, nihayetinde Dost Kitabevi’ndeki plâklara ve oradan da devâsâ Dost Müzik Center’a uzandığını ifade ediyor.
Sadece CD, DVD gibi müzik taşıyıcıları satan Dost Müzik Center, günümüzde A.K. Müzik ile İstanbul Cihangir’deki opus3a mağazasının sahibi olan Ayşe Nur Küçüköncü tarafından yönetiliyordu. 1995 yılı sonlarında kapanan mağaza, Karanfil Sokak’ta yeni açılan günümüzdeki büyük Dost Kitabevi’nin giriş katına taşındı. Daha sonra 2004 yılında aynı sokakta ve bu mağazanın hemen karşısında iki katlı yeni ve varlığını uzun yıllar sürdürecek bağımsız bir mağaza olan Dost Müzik Center tekrar açıldı.
İki kat üzerinde son derece geniş bir alana sahip olan mağazanın üst katı CD ve DVD’lere, bodrum katı ise film kayıtlarına ve reprodüksiyonlara ayrılmıştı. Birbirini takip eden her iki mağaza itibariyle de Dost Müzik Center Türkiye’deki en büyük müzik mağazasıydı. Mağazanın çok canlı geçen yıllarından sonra, müzik endüstrisinde yaşanan gelişmeler, aynı alandaki benzer mağazalar gibi Dost’u da olumsuz yönde etkiledi. Özellikle de müzik dinlemenin plâk, CD, DVD gibi fiziksel taşıyıcılardan youtube, Spotify gibi dijital platformlara kayması, tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de müzik piyasasında ciddi bir daralmaya neden oldu ve bu daralma müzik mağazalarına da yansıdı. Bu süreç içinde mağaza uzun yıllar sonra 2016 yılı başlarında kapanarak, karşısındaki büyük Dost Kitabevi’nin giriş katında yer buldu. Bir süre sonra ise aynı mağazanın bodrum katına geçildi. Müzik piyasasındaki daralma devam ederken, gelen müzikal malzeme giderek azaldı ve bölüm yeniden popüler hâle gelen plâk ağırlıklı bir içerik kazandı. Zaman içinde bu kat da tasfiye oldu ve günümüzde sadece Türkçe plâkların satıldığı bir bölüm hâline geldi.
Dost Müzik Center: Üçüncü Adresim
Dost Müzik Center, böylece Konur ve Karanfil Sokak’taki iki ayrı mekânda 16 yıl kadar faaliyette bulunmuş oldu. Yıllar boyunca başkentin kültür yaşamına büyük katkıda bulunan Dost’un iz bırakmadan gitmesine, bu hizmetlerden en çok yararlanan kişilerden biri olarak gönlüm razı olmadı. O izlerin bir bölümünü bu yazımla aktarmak ve zamana küçük yansımalar bırakmak istedim. Kişisel açıdan bakıldığında evim ve işyerim olan Mülkiye’den sonra üçüncü adresim olarak nitelediğim Dost, benim yaşamımda çok önemliydi. Neredeyse gün aşırı uğrar, yeni CD’ler gelip gelmediğine bakardım. Büyük bir ihtimalle de her defasında yeni CD’ler gelmiş olurdu ve bir bölümünü alırdım. Dost Müzik Center, yazın tatile gittiğimde en çok özlediğim yerlerden de biriydi.
Dost, bulundurduğu kayıtlar itibariyle Avrupa’daki muadili mağazalar kadar zengindi. Andante dergisinde 2009-2010 yıllarında 6 yazılık bir dizi olarak yayınlanan Şeytanın Al Dedikleri ana başlıklı ve yeni ithal edilen CD’leri değerlendirdiğim yazılarıma bakılırsa, bu zenginliğin boyutları rahatlıkla görülür. (1) Günümüzden bakıldığı zaman, bu zenginliği içinde doya doya yaşamış olan ben bile, Türkiye’de böyle bir müzik mağazasının ve içinde de böyle bir zenginliğin bulunmasını şaşırarak ve bir mucize olarak hatırlıyorum. Bu zenginlik içinde sadece EMI, Deutsche Grammophon gibi ünlü markalar değil, Supraphon’dan Hungaroton’a, BIS’ten Chandos’a, Bongiovanni’ye ve diğerlerine, birçok irili ufaklı dünya markası da geniş biçimde yer alırdı. Poptan rock’a, caza ve diğerlerine; çeşitli müzik türlerine ayrılan raflar da muhtemelen bu kadar zengindi, ama ben büyük ölçüde klâsik müzik kayıtlarıyla ilgilendiğim için onları yeterince değerlendirme hakkını kendimde görmem.
CD biriktirmeye başladığım 1990 yılında Türkiye’ye müzik ürünleri ithalâtı sınırlıydı. Bu durumda arzu ettiğimiz CD’leri yurt dışından getirtmek zorundaydık. Bunun için de hem yüksek fiyatlar ödemek, hem de uzun süre beklemek ve zaman zaman gümrük işlemleriyle uğraşmak durumundaydık. Yılın yılbaşı, bayram gibi belirli dönemlerinde, posta ile bir pakette sadece 5 CD’nin gelmesine izin veriliyordu ve bu sınırlamayı ancak çok sayıda arkadaşımın adreslerine CD gönderterek aşabiliyordum. Daha çok sayıda CD içeren büyük kutuların ithal edilmesi ise ya mümkün değildi ya da büyük gümrük vergileri ödemek gerekiyordu. Daha sonra Türkiye’de müzik piyasası canlandı, ithalât ve bulunabilen çeşitler genişledi. Türkiye’de müzik endüstrisinin kalbi olan İstanbul Manifaturacılar Çarşısı’nda (İMÇ) Kent-EMI, Balet Plâk gibi çok sayıda temsilci firma yanında, Karınca Müzik gibi dağıtıcı-toptancı firmalar da vardı ve CD fiyatları makul düzeyde, hatta dünya fiyatlarının altındaydı. Dost Müzik Center ise muhtemelen tüm Türkiye’de en çok çeşit bulunduran mağazaydı ve fiyatları daha da mâkul ve diğer müzik mağazalarının altındaydı. Ayrıca Dost gerekli-gereksiz fiyat artırımları ve albüm raftayken fiyatlarda yükseltme yapmazdı. Yılın son zamanlarında, yıl içinde satılmamış olan CD’lerde büyük fiyat indirimleri yapılırdı ve bunlar yüzlerce olurdu. Bazen dönem ortasında da stok fazlası albümlerde büyük indirimler olurdu.
Örneğin 2014 yılı Mayıs ayı ortalarında, Leyla Gencer’in Opera d’Oro etiketli 2’şer CD’lik opera kayıtları sadece 2.5 liraya satışa sunulmuş ve uzun süre de satışta kalmıştı. Yeni yayınlanan bazı CD’lerin dünyayla aynı zamanda hâtta biraz daha önce raflara çıkması da hatırladığım ilginç durumlar arasındaydı. Dost’un zaman zaman ünlü-ünsüz CD firmalarından yaptığı ithalât da, hem çeşitlerin zengin, hem de fiyatların makul tutulmasına katkıda bulunuyor, mağaza böylece müzikseverlere gayet zengin bir koleksiyonu, gayet elverişli koşullarla ulaştırmış oluyordu. Bütün bu olumlu koşullara ve Dost’un da hatırı sayılır ölçüde kendi müşterisi olmasına rağmen, niçin daha çok insanın bu olanaklardan yararlanmadığına her zaman hayret etmiş ve halkımızın kitap, CD gibi kültürel ürünleri tüketme eğiliminin düşüklüğü ve bunun dinamikleri üzerine bir de yazı yazmıştım. (2)
Dost çok sınırlı sayıdaki sürekli ve özel müşterileri için ise alımlarda çok özel olanaklar sağlıyordu. Ne mutlu bana ki, bu kişilerden biriydim. Fiyatlarda büyük bir indirim bunların başında geliyordu ama gördüğümüz ilgi bununla sınırlı değildi. Hiç unutmam, yeni ev taşımıştım ve koleksiyonumdaki CD’ler kapalı kutular içinde raflara yerleşmeyi bekliyordu. TRT Radyo-3’teki Yorumlar Yorumcular programım için, doğum günü münasebetiyle bir Oğul Johann Strauss programı hazırlamayı plânlamıştım. Programı Naxos etiketiyle yeni yayınlanan ve bestecinin tüm orkestra eserlerini içeren 52 CD’lik setteki kayıtlardan yapmayı düşünüyordum ama bu set de henüz açılmamış olarak kutuların içindeydi. Dost, sorunu incelikle çözdü ve bana aynı setten ellerinde olan kopyayı ödünç verdi, programımı yaptım. Sonrasında ise belki bir ay sonra eve yerleşip CD kutuları açıldıktan sonra, bendeki açılmamış seti onlara teslim ettim. Dost, sağladığı bütün bu olanaklarla, gerçekten de koleksiyonumun gelişmesine büyük katkıda bulundu. Ben de, şakayla ifade edecek olursam, geniş müzikal yönelimleri olan bir koleksiyoncu olarak kimsenin rağbet etmediği CD’leri de alarak rafların temizlenmesi yoluyla Dost’a küçük katkılarda bulunmuş olabilirim. Şimdi geçmişe dönük kayıtlarımdan kabaca bir çıkarsama yapıyorum da, zaman içinde Dost Müzik Center’dan aldığım CD’lerin sayısı en az 12.500 (onikibin beşyüz) dolaylarında olmalı. Kendilerini teşekkürle hatırlıyorum.
Dost, Türkiye’de ve Ankara’da müzik piyasasının gelişmesi üzerinde de çok önemli etkiler yaptı. Hani iktisatta Say Kanunu ya da Mahreçler Kanunu olarak adlandırılan bir yaklaşım vardır ya, buna göre her arz kendi talebini yaratırmış. Dost da, bir anlamda kendi müşteri kitlesini yarattı, büyüttü ve onlarda CD alma alışkanlığını oluşturdu. Sadece mağazadan alışveriş yapanlar değil, mağazayı ziyaret edip bilgilenenler de süreçten faydalandılar. Böylece, müzik atmosferinin ve zevkinin gelişmesine ciddi ölçüde katkıda bulunulmuş oldu. Tüm bu olumlu gelişmelerde, mağazanın yöneticisi ve daha önce de Dost Kitabevi’nin müdürü olan Kamil Sofiyar’ın yönetim anlayışının ve kişiliğinin büyük payı vardı. Kamil bey tüm bu gelişmelere yol açan akılcı yönetimi yanında, müzikseverlerle ve mağazanın genç çalışanlarıyla da insanî bir ilişki içinde oldu, deyim yerindeyse çalışanlara ağabeylik de yaptı. Bizim de bu kadar yıl içinde Kamil beyle ve değişik dönemlerde mağazada çalışan genç arkadaşlarla yakın bir ilişkimiz oldu, onlardan her zaman nezaket ve kolaylık gördük. Özlem, Kerim, Mehmet, Fatoş, Meltem, Koruhan ve Ali’yi sevgi ve teşekkürle hatırlıyorum. Hani şair “geçmiş zaman olur ki hayâli cihan değer” demiş ya, biz de Dost günlerimizi sevgiyle ve özlemle hatırlıyoruz. Dilerim ki, bu küçük yazımız zamana küçük bir yansıma olsun; hem bölge tarihine, hem de bireysel tarihlerimize iz bıraksın…
AHMET MAKAL
3 Mayıs 2025, Ankara
(1) Andante, Sayı: 39, Nisan-Mayıs 2009; Sayı: 40, Haziran-Temmuz 2009; Sayı: 41, Ağustos-Eylül 2009; Sayı: 44, Şubat 2010; Sayı: 48, Haziran 2010; Sayı: 51, Ekim 2010.
(2) Evet, müzik dinliyoruz; ama niçin plâk-CD-DVD satın almıyoruz?, Sanattan Yansımalar, 3 Haziran 2014.