Efendim, geçtiğimiz günlerde “Türkiye’nin klâsik müzik dergisi” Andante’nin 100. sayısı yayınlandı. Hani şairin dediği gibi, “Dörtnala giden bir atlı gibi geçiyor zaman!..” Tam 13 yıl önce bu günlerde Fakülte’deki odamda telefon çalmış ve açtığımda davudî sesli bir genç, “Ben Serhan Bali” diye kendini tanıttıktan sonra, şöyle devam etmişti: “Bir klâsik müzik dergisi yayınlamak istiyorum, sizin de yazar kadromuzda bulunmanızdan mutluluk duyarım.” Doğrusu böyle bir derginin çıkabileceğine ve sürekli hale geleceğine inanabilmek hiç de kolay değildi o günün koşullarında. Serhan Bali aylar sonra tekrar aradığında derginin çıkması için somut koşulların oluştuğunu ve yayın hayatına geçeceklerini duyurdu ve önerisini tekrarladı. Andante’nin ilk sayısı, 2002 yılının Ekim-Kasım aylarında çıktı ve içinde benim “Müzik Dünyasının Yalnız Gezgini: Sviatoslav Richter” başlıklı yazım da yer aldı. Dergi başlangıçta türlü güçlüklerle karşı karşıyaydı. Bunlardan biri tüketicisini yani okuyucusunu oluşturmak, diğeri ise üreticisini yani yazarını oluşturmaktı. Türkiye’de müzik dergiciliği alanında daha önceki sınırlı deneyimler hem okuyucu, hem de yazar açısından koşulların hiç de parlak olmadığını ortaya koyuyordu. Başlangıçta birkaç bilindik yazarla ve sınırlı okuyucuyla işe başlayan Andante; zaman içerisinde bir taraftan yeni insanlara ulaşarak kendi okuyucu kitlesini yarattı, diğer taraftan da genç bir yazarlar kadrosunun yetişmesine katkıda bulundu. Derginin ilk zamanlarda karşı karşıya kaldığı maddî sorunları, basım ve dağıtım sorunlarını ise düşünmek dahi istemiyorum. Andante’nin ilk sayılarında henüz yeterli reklâm alamaması, şüphesiz maddî sorunları ağırlaştırmaktaydı.
Bir masal deyişiyle söylersek, sonra aradan yıllar, yıllar geçti… Sürekli bir okuyucu ve yazar kadrosu oluşan dergi, başlangıçta iki ayda bir çıkarken, aylık hale geldi. Sayfa sayısı arttı, ele alınan konular genişledi ve çeşitlendi. Baskı kalitesi ve sayfa düzenlemesi daha yüksek standartlara ulaştı. Reklâm akışı, sanıyorum ki maddî sorunları tümüyle ortadan kaldırmasa da, daha kolay çözülür hale getirdi. Sonuçta çiçekler açtı, ağaçlar yetişti; deyim yerindeyse, Andante çölde bir vaha oldu!.. Andante’nin başarı ve katkıları, sadece dergiyle de sınırlı kalmadı. Derginin adını taşıyan ve yaklaşık 15 bin üyesi bulunan bir facebook sayfası, güncel bilgi, yorum ve yazıları paylaşan bir internet sitesi ve internet üzerinden kurulan bir haberleşme ağı, bu çölde yetişen diğer ağaçlar oldular. 2010 yılında Andante Klâsik Müzik Ödülleri adıyla başlayıp, daha sonra Donizetti Klâsik Müzik Ödülleri’ne dönüşen etkinlik, tüm klâsik müzik camiasına büyük bir canlılık getirdi. Andante giderek ulusal boyutun yanı sıra, uluslararası boyutta da varlığını hissettirmeye başladı. Önce değişik ülkelerdeki bağımsız müzik dergilerinin oluşturduğu ICMA’ya (Uluslararası Klâsik Müzik Ödülleri) üye kabul edilen Andante, yakın zamanlarda da kurumun Yönetim Kurulu’na girdi. İnanması zor gibi görünüyor ama, ICMA’nın müzik endüstrisinin seçkin kayıtlarına verdiği 2015 ödülleri töreni de, 28 Mart 2015’te Ankara’da, Bilkent Senfoni Orkestrası’nın katılımıyla yapılacak. Efendim özetlersek, Andante dergisi bir mûsiki mabedi ya da külliyesi haline geldi…
Şüphesiz ki, derginin çıkmasında ve bugüne gelmesinde başta yazarları olmak üzere, çok sayıda insanın ve kurumun özverili katkıları olmuştur. Ancak derginin sıfır noktasından bugüne gelmesinde karşılaştırılamaz ölçüde büyük pay tek bir insana, Serhan Bali’ye aittir. Serhan müzik tutkusu, bilgisi ve girişimciliği ile başta tahayyül dahi edilemeyecek şeylerin gerçekleştirilmesini sağlarken, bugünlerin mimarı olmuştur. Basın tarihiyle uğraşanlar bilirler, 1950’li ve 60’lı yılların ünlü gazetecilerinden Şinasi Nahit Berker, “Hop Dedik” isimli tek sayfalık bir dergi yayınlıyormuş. Derginin künyesinde ise şunlar yazılıymış, Sahibi: Şinasi Nahit, Mesûl Müdürü: Şinasi Nahit, Başyazarı: Şinasi Nahit, vs. vs. Efendim, ifade yerindeyse, Serhan Bali de Andante’nin her şeyi, yani Şinasi Nahit’idir!..
Son olarak belirtmeliyiz ki, Andante aradan geçen 13 yıl ve 100 sayısı ile, bizim kişisel tarihimizin de onur duyduğumuz bir parçası oldu. Dergide başlangıçtan bu yana farklı isimler ve içerikler taşıyan köşelerimiz oldu. “Büyük Yorumcular” köşemizde müzik tarihinin önemli yorumcularını değerlendirdik, “Şeytanın Al Dedikleri”nde ülkemize giriş yapan yeni kayıtları değerlendirdik ve bir süredir de “Ahmet Makal’ın Koleksiyonundan” başlıklı köşemizde, kişisel koleksiyonumuzdaki klâsik müzik kayıtlarını değerlendiriyoruz. Merak edip saydım, Andante’nin bugüne kadar çıkan 100 sayısında yayınlanan yazılarımızın sayısı 50’ye ulaşmış. Bunun dışında, TRT Radyo 3 için 20 yıldır hazırlamakta olduğum “Yorumlar Yorumcular” programı da, 2013 yılında “Yılın Radyo-TV Programı” seçilerek, Donizetti Ödülü’ne değer görüldü. Zaman zaman, derginin çeşitli kurullarında da görev yaptık. Kısacası, bu 13 yılı ve 100 sayıyı biz de her anlamda Andante ile birlikte yaşadık, sorunlarla üzüldük, gerçekleştirilen güzelliklerle mutlu olduk.
Andante’ye, tüm Andante’cilere ve okurlarına sevgi ve teşekkürlerimi iletirken, daha nice kişi ve kuşakların yararlanmaya devam edeceği 100 sayılar diliyorum efendim!..