- Ütopyalar yaratan bir Dünya vatandaşı…
Müzik tarihinin en ilginç özyaşam öykülerinden biri, büyük kemancı Yehudi Menuhin tarafından yazılmış ve 1977’de Bitmemiş Yolculuk adıyla yayımlanmıştı. Mehuhin fiziksel olarak 1999 yılında dünyamızdan ayrılmıştı ama bir başka anlamda yolculuğu devam ediyor... 22 Nisan 2016, üstadın doğumunun 100. yıldönümü ve Menuhin bitmemiş yolculuğunda bir yüzyılı bitirerek, ikinci yüzyıla başlıyor. Onun yarattığı güzellikler, sadece müzik dünyasının değil, tüm dünyanın, tüm evrenin parçası ve insanlar var oldukça ve güzelliğe yönelik duyarlılıkları devam ettikçe, Menuhin’in yolculuğun Bitmemiş Yolculuk olarak kalacak.
HÂRİKA ÇOCUK YEHUDİ...
Yehudi Menuhin, 22 Nisan 1916’da ABD’nin New York kentinde, Ukrayna asıllı Musevi bir Amerikan ailesinin çocuğu olarak dünyaya gelmişti. 1999’da öldüğünde ise İngiliz vatandaşıydı ve isminin önünde Lord sıfatı bulunuyordu. İki tarihin arasında geçen 83 yıllık ömür içerisinde ise onun olağanüstü zenginlikteki “bitmemiş yolculuk”u yer alıyor.
Müzik derslerine 4 yaşında başlayan Menuhin’in müzikal gelişimi o kadar hızlıydı ki, San Francisco’da profesyonel olarak sahneye çıktığında henüz 8, Paris’te sahneye çıktığında ise 11 yaşındaydı. Genç Menuhin, Avrupa’daki çalışmalarını Romanyalı besteci ve kemancı George Enescu ve kemancı Adolf Busch’la sürdürdü. Enesco, tüm yaşamı boyunca, Menuhin üzerinde en çok etki bırakan müzikçiydi. Menuhin, özyaşam öyküsünde, hocası Enescu’yu şöyle hatırlayacaktı: “Deyim yerindeyse, müzikal zihnimi açan Georges Enesco idi. O dönemlerde yaklaşık 11 yaşlarındaydım. Enesco, Bali adalarının ve Afrika kıtasının müziğini dinlememe olanak sağladı. Gerçekten, müzikal dünyamı kendi klâsik eğitimimin dışındaki diğer müziklere doğru genişletmemi sağlayan, bu küçücük adımdı. Buradan, Ravi Shankar’ın dünyasına girebilecektim.”
Müzik tarihinin en önemli hârika çocuklarından olan Menuhin, bu dönemlerde teknik yeteneği yanında, müzikal kavrayışının derinliği, olgunluğu, spontan ve içten yaklaşımı ile dikkatleri çekiyordu. Bu yıllarda Menuhin’i dinleyen Albert Einstein, “Artık bir Tanrının var olduğuna inanıyorum” diyecekti. Menuhin, 1928 yılından itibaren gramofon plakları da doldurmaya başladı. Bu plaklardan bazıları, hâlâ tüm zamanların en iyi kayıtları arasında kabul edilir. Bunlardan biri, Menuhin’in 1932 yılında, henüz 16 yaşındayken, bestecisi yönetiminde kayda aldığı Elgar’ın keman konçertosudur.
OLGUN SANATÇI MENUHIN...
İzleyen yıllarda Menuhin, sancısız bir biçimde, hârika çocukluktan olgun sanatçılığa evrildi. İkinci Dünya Savaşı döneminde müttefik askerlere 500’den fazla konser veren Menuhin, bu süreçte insanlık dramını ve acıyı da yaşadı ve bu deneyim onun müzikal ve insanî gelişimini etkiledi. Savaş sonrası yıllar, sanatçının konser turneleriyle ve EMI firması için gerçekleştirdiği kayıtlarla geçti. 1950’li yıllara ulaşıldığında, Menuhin’in sanatı olumlu ve olumsuz iki ayrı etki altındaydı. Menuhin, artık olgun ve deneyimli bir müzikçiydi ve sanatında yeni derinliklere ulaşıyordu. Buna karşılık, kemanla ilgili teknik sorunları artıyor ve çalışı spontanlığını yitiriyordu. Bu yıllardan itibaren Menuhin, keman yanında diğer müzikal etkinliklere de ağırlık vermeye başladı. 1958 yılından başlayarak çeşitli müzik festivalleri düzenledi, hayatının sonuna kadar sürdürdüğü orkestra yöneticiliğine başladı. 1962 yılında, yetenekli çocukları eğitmek üzere İngiltere’de Menuhin Müzik Okulu’nu kurdu. Bu okuldan, günümüzün ünlü kemancılarından Nigel Kennedy’nin ve genç viyolonsel sanatçımız Cansın Kara ile kemancımız Berfin Aksu’nun da aralarında bulunduğu çok sayıda sanatçı yetişti.
Menuhin’e göre, bir kemancının çalgısından çıkardığı ses, bir şarkıcının sesi kadar bireyseldi ve insan sesinden başka hiçbir çalgı, duyguları keman kadar iyi aktaramazdı. Ona göre bir kemancının en ayırt edici özelliği de ton kalitesiydi. Menuhin, örneğin Jascha Heifetz’in keman üzerindeki kontrolüne ve bunun sonucu olarak birbirinin tıpatıp aynı olan icralara ulaşmasına hayranlık duymakla birlikte; kendisinin her performansını, yaşamaktan zevk aldığı özel ve emsalsiz bir deneyim olarak görüyordu. Onun için, müzikte teknik mükemmeliyetten çok, notaların arkasındaki insanî duygu ve düşünceleri aktarabilmek ve icranın spiritüel kalitesi önemliydi. Nigel Kennedy, kendi anılarında Menuhin için şunları söyleyecekti: “Parmaklarının hızıyla bizi şaşırtan binlerce yumurcak kemancı var. Ama, Yehudi’nin ancak milyonda bir kemancıda bulunan bir hüneri vardı: Basit bir melodinin derinliğini, soyluluğunu veya acısını iletebilme yeteneği.”
Onun müzik dünyası, aslında klâsik müziğin ötesinde bir genişlik taşıyordu. Caz müziği, çingene müziği, doğu müziği, halk müziği onun ilgi duyduğu diğer müzik türleriydi, belki de rock dışındaki her tür müzik onun ilgi alanına giriyordu. Menuhin’in, caz sanatçısı kemancı Stephan Grappelli’yle ve Hint sitar ustası Ravi Shankar’la yaptığı kayıtlar, bu ilginin hâlâ yaşayan tanıklarıdır.
İNSAN MENUHIN...
Menuhin, içinde yaşadığı 20. yüzyılın ve tüm müzik tarihinin, kuşkusuz en büyük kemancılarından biriydi... Orkestra yöneticisiydi... Bir müzik okulunun, birçok müzik festivalinin kurucusu ve idarecisiydi. Bartok gibi büyük bestecilere ısmarladığı eserlerle, müzik dağarının genişlemesine de katkıda bulunmuştu. Ama onun dünyası, salt müzikle sınırlanamayacak kadar da engindi ve Menuhin, bir müzikçi olmanın çok ötesindeydi. Hatta öyle ki, müzik onun yaşamının parçalarından sadece biri gibiydi. Bu özellikleriyle Menuhin’in “bir dünya vatandaşı” olarak nitelendirilmesi ise hiç de şaşırtıcı değildir.
Kelimenin bir anlamında, Menuhin filozoftu. Yaşamın, insan olmanın, dünyanın her bir köşesindeki sorunların üzerinde düşünen bir kişiydi. Çevre sorunları, dinler, insan ruhu; hep onun ilgi alanındaydı. “Hümanist” sözcüğü onun için yeterli olabilir mi, bilmiyoruz... “Yaşamım ütopyalar yaratmakla geçti” diyordu Menuhin. Biz fazlasını söyleyelim: Onun yaşamı ütopyalar yaratmanın yanında, bu ütopyalardan çoğunu gerçekleştirmekle de geçti... Sonuçta belki de, Atilla İlhan’dan esinlenerek, “Hangi Menuhin?” diye sorduğumuzda; kemancı, orkestra yöneticisi, hoca ve diğer Menuhinler’i içerecek, ama aynı zamanda onların hepsini aşacak bir biçimde “İnsan Menuhin...” diye cevap vermeliyiz.
Menuhin, sevgili bestecisi Bela Bartok için şunları söylemişti: “Bildiğimiz gibi, güzelliğin ve gerçeğin birçok yüzü ve maskeleri vardır. Ama, onları tanımak için çaba sarfetmemiz gereklidir. Bu süreçte, kendimizi tanımlayışımıza ilişkin netliği biraz kaybedebiliriz. Ama, gene bu süreç içerisinde, coşkuya ve olgunluğa ulaşmamızda; ölümün yaşamın bir parçası olduğu; acının, neşenin bir dönüşümü olduğu, daha yüksek düzeyde bir gerçeklik içeren, bir başka ‘ben’i de keşfedebiliriz. İşte Bartok’un müziği, bize nihai sorular sorarak, daha yüksek bir bilinçlilik düzeyine ulaşmamıza hizmet eder.” Menuhin’in bu sözleri, Bartok kadar kendisi için de geçerli değil midir? O da “Bitmemiş Yolculuk”u boyunca yaptığı müzik yanında, düşünceleriyle, insancıl, sevgi dolu kişiliğiyle; sadece müziği değil, yaşamı ve dünyayı daha iyi anlamamıza katkıda bulunmadı mı? Kendimizi daha iyi anlayıp değerlendirebiliyor ve daha ileri bir bilinçlilik düzeyinde yeniden keşfedebiliyorsak, bunda Menuhin’in de payı yok mudur?
KAYITLARIYLA MENUHIN…
Kuşkusuz ki, doğumunun 100. yıldönümünde Menuhin’i anmanın en iyi yolu, onun bize bıraktığı olağanüstü zenginlikteki kayıtları dinlemektir. Menuhin, bu kayıtlarda, kendi eserlerinde sanatçıya eşlik eden Elgar, Walton gibi besteciler ile Furtwangler’den Klemperer’e yüzyılın önemli şefleriyle; Louis Kentner’den Wilhelm Kempff’e yüzyılın önemli piyanistleriyle işbirliği yaptı. Üzerinde Menuhin’in adını taşıyan her albüm, şüphesiz yaşamımızı zenginleştirecektir. Bu vesileyle, sanatçının hayatı boyunca kayıtlarının neredeyse tümünü kendileri için yaptığı EMI’ı devralan WARNER firmasının, Menuhin’in 100. yaşgünü münasebetiyle 80 CD ile 11 DVD’den oluşan “Menuhin Yüzyılı” başlıklı olağanüstü bir toplu edisyon yayınladığını, Sanattan Yansımalar’ın değerli okurlarına bir müjde olarak sevgilerimizle duyurmuş olalım… Bize bıraktığın güzelliklerle nice 100 yıllara Menuhin!..