Toplumsal Cinsiyet Açısından Kadın Orkestra Sanatçıları
*
Toplumsal Cinsiyet ve Klâsik Müzik Dünyasında Ayrımcılık
Kadın-erkek eşitsizliği sorunu, kuşkusuz insanlık tarihinin en yakıcı sorunlarından biridir. Son dönemlerde bir taraftan bu sorunu aşmaya yönelik güçlü bir kadın mücadelesi verilirken, konunun değişik yönlerini araştıran toplumsal cinsiyet çalışmaları da artmaktadır. Bu çalışmaların müzik alanına da uzanmasıyla, kadın besteciler ve eserleri ile kadın müzisyenleri değerlendiren yeni araştırmalar ortaya çıkıyor. Bu çerçevede, 2019-2020 yıllarında yaptığımız kapsamlı bir çalışmada kadın besteciler, kadın orkestra sanatçıları ve kadın şefler itibariyle dünya genelindeki cinsiyetçi uygulamaları ana çizgileriyle ve tarihsel bir perspektifle ortaya koymaya ve bu bilgiler ışığında Türkiye’deki durumu değerlendirmeye çalışmıştık.* Bu yazımızda, o çalışmamızdan hareketle konuyu ana çizgileri itibariyle okuyucularımızla paylaşacağız. Aslında, klâsik müzik dünyasında gözlenen çok katmanlı ayrımcılıklara ilişkin yoğun tartışmalar vardır. Birinci olarak, klâsik müziğin sınıfsal bir karakteri olduğu, tarihsel olarak burjuvazi ve aristokrasiyle bağlantılı olduğu ve günümüzde de orta ve üst toplumsal sınıflarla özdeşleşmiş durumda olduğu savunulmaktadır. İkinci olarak klâsik müziğin ırkçı bir veçhesinin de olduğu, bir başka deyişle renginin beyaz olduğu savunulmaktadır. Buna göre, siyah ırk mensupları ve diğer azınlıklar klâsik müzik dünyasında nüfus içerisindeki yerlerinden çok daha küçük bir yer kaplamaktadırlar. Üçüncü olarak ise klâsik müzik dünyasının cinsiyetçi veçhesi tartışılmakta ve bu dünyanın cinsiyeti “erkek” olarak nitelenmektedir. Bu önerme, klâsik müzik dünyasında kadınların gerektiği ölçüde yer bulamadığı, yani kadınlara cinsiyete yönelik ayrımcılık yapıldığı şeklinde ifade edilebilir. Biz bu yazımızda besteciler, orkestra şefleri ve orkestra sanatçıları düzlemlerinde gözlenen bu ayrımcılığı, salt kadın orkestra sanatçıları düzleminde değerlendiriyoruz.
Dünden Bugüne Orkestralarda Kadın Sanatçılar
Orkestralar ve kadın orkestra sanatçıları konusundaki mesele aslında çok boyutlu ve katmanlıdır, ancak temel mesele senfoni orkestralarının istihdam ettiği sanatçılar içerisinde kadınların oransal azlığı olmuştur. Batıda senfoni orkestralarının geçmişi 19. yüzyıl ortalarına kadar uzanmaktadır.
Örneğin, günümüzün önemli orkestralarından Viyana Filarmoni Orkestrası 1842, Berlin Filarmoni Orkestrası 1882, Londra Senfoni Orkestrası ise 1904 yılında kurulmuşlardır. ABD’de ise New York Filarmoni Orkestrası’nın kuruluşu 1842, Philadelphia Orkestrası’nın kuruluşu 1900 yılına uzanmaktadır. Başlangıçta tüm orkestralar sadece erkeklerden oluşmaktaydı. Kadınların önemli orkestralarda yer almaya başlaması ise 20. yüzyıla, hatta 20. yüzyıl ortalarına ait bir olgudur. İngiltere’deki başlangıç, 1913 yılındadır ve 1. Dünya Savaşı nedeniyle orkestraların erkek elemanlarını kaybetmesi, kadın sanatçıların sayısını arttırmıştır.
ABD’de ise ilk kadın sanatçı, 1930 yılında ünlü şef Leopold Stokowski’nin Philadelphia Orkestrası’nda çalışmaya başlamıştır. Amerikan orkestralarında da kadınlar, 1940’lı yıllarda, savaşın getirdiği işgücü sıkıntısı nedeniyle daha yoğun biçimde yer almaya başlamışlardır. ABD’de büyük orkestralardan Boston Senfoni Orkestrası için 1945, New York Filarmoni Orkestrası için 1966, ilk kadın sanatçıların orkestraya kabul edildiği yıllardır. Bu demektir ki, New York Filarmoni Orkestrası’na ilk kadın sanatçı, kuruluşundan tam 124 yıl sonra girebilmiştir. İlk siyah kadın sanatçı ise 1964 yılında Pittsburgh Senfoni Orkestrası’nda çalışmaya başlamıştır.
Ancak, orkestralardaki kadın sanatçı sayısı tedricî biçimde artış göstermiş ve başlangıçtaki durumdan epeyce uzaklaşılmıştır. Örneğin, 24 “en üst” ABD orkestrasındaki kadın elemanların oranı 1994-1995 yıllarında % 28.7’e, 2003-2004 yıllarında % 34.7’ye yükselmiş olup, günümüzde ise % 50’lerin üzerine çıkmıştır. Buna karşılık, bazı Avrupa orkestralarında kadın elemanların oranı çok daha düşüktür. Örneğin önemli orkestralardan Londra Senfoni Orkestrası % 29, Dresden Devlet Orkestrası % 28 oranlarıyla, ABD orkestralarının çok gerisindedir. Tüm dünya itibariyle son durumu özetleyen bir araştırmaya göre ise Ağustos 2018 itibariyle dünyadaki en büyük 22 orkestrada tam zamanlı olarak çalışan 2.438 müzisyenden 1.677’si erkektir. Bu durumda erkek sanatçıların oranı % 69, kadın sanatçıların oranı ise % 31 olmaktadır.
Kadınlar orkestralarda giderek daha büyük ölçüde yer edinmektedirler ama hâlâ gelenekleri kadın orkestra elemanı çalıştırmamak olan ya da yasak savma anlamında birkaç kişiye yer veren orkestraların varlığı da söz konusudur ve bunların başında da Viyana Filarmoni Orkestrası gelmektedir. Sonuç olarak, ülkeler içi ve ülkeler arası farklılıklara rağmen zaman içerisinde orkestralarda kadınların oranının artmaya devam ettiği gözlenmektedir. Araştırmalar, bu artışın kadın hareketinin gelişmesi ve mücadeleleri yanında, genel olarak kadınların işgücüne katılmalarında gözlenen genel artışlara paralel olduğunu ortaya koymaktadır ki, bu kanımızca müzik alanındaki gelişmelerin genel toplumsal gelişmelerle bağlantılı biçimde değerlendirilmesi gerektiği doğrultusunda önemli bir ipucudur.
Başkemancı ve Grup Şefi Kadın Müzisyenler
Orkestralardaki kadın sanatçılar söz konusu olduğunda değerlendirilmesi gerekli noktalardan biri de başkemancıların ve grup şeflerinin cinsiyetleridir. Geleneksel olarak erkeklerin egemen olduğu başkemancılık önemli bir statüdür, çünkü başkemancı orkestra ile şef arasında önemli bir halkadır ve bunun yanı sıra da provalarda grup çalışmalarını yönetmek ve orkestrada keman soloları çalmak gibi bir işlevi vardır. Diğer taraftan bu konu, başkemancı ya da grup şeflerinin ücretlerinin orkestradaki diğer elemanların ücretlerinden daha yüksek olması nedeniyle, orkestradaki kadın-erkek ücret farklılıkları açısından da önemlidir. Zaman içerisinde kadın başkemancıların sayılarının artış gösterdiği gözlenmektedir; ancak günümüzde dünyanın en büyük 40 orkestrasında grup şeflerinin % 83.2’sinin erkek, % 16.8’inin ise kadın olması, gelişmenin yeterli olmadığını ortaya koymaktadır.
Orkestralar ve Kadın-Erkek Ücret Farklılıkları
Orkestralarda kadınların durumunu, evrensel bir olgu ve cinsiyete dayalı ayrımcılığın temel boyutlarından biri olan kadın-erkek ücret farklılıkları açısından da ele almak gerekir. Tüm orkestralar düzeyinde bakıldığında, kadınların daha çok düşük ücret ödeyen orkestralarda yoğunlaştığı görülmektedir ki, bunlar daha çok küçük orkestralardır. Konuya orkestraların kendi içlerinden bakıldığında; batı ülkelerinde koruyucu mevzuat aynı işi yapan kadın ve erkekler arasında ücret farklılıklarının engellenmesi yönünde hükümler içermesine rağmen, orkestralardaki erkeklerin daha kıdemli olmaları nedeniyle erkek sanatçılar lehine ücret farklılıkları ortaya çıkabilmektedir. Başkemancılar ve grup şefleri diğer orkestra sanatçılarından daha yüksek bir ücret geliri elde ettikleri için, gene orkestrada erkekler lehine ücret farklılıkları oluşmaktadır. Türkiye’de kadın ve erkek sanatçılar açısından erkeklerin genellikle daha kıdemli olmalarından kaynaklanan bir ücret farklılığı ortaya çıkıyorsa da, grup şefliği için ilâve bir ödeme yapılmadığından, bunun bir etkisi bulunmamaktadır.
Yakıcı Bir Konu: Kadın Müzisyenler ve Tâciz
Kadın klâsik müzik ve orkestra sanatçılarının yaşadıkları sorunların en önemlilerinden biri de cinsel tâcizdir. Bu tâciz olayları, daha müzik eğitimi veren kurumlardan başlayarak orkestralara, opera evlerine kadar uzanıyor. Denilebilir ki, geleneksel olarak müzik kurumlarındaki tâciz olayları, diğer kurumlardakinden çok daha fazladır. Son yıllarda ise müzik dünyasında yaşanan tâciz olaylarının deyim yerindeyse ayyuka çıktığı ve basında da yoğun biçimde yer bulduğu görülüyor.
Dünden Bugüne Türk Orkestralarında Kadın Müzisyenler
Ülkemizdeki senfoni ve opera-bale orkestralarında başlangıçta kadınların yer almadığı görülüyor. Ancak, zamanla önce sınırlı biçimde kadın sanatçılar istihdam edilmeye başlanmış ve süreç içerisinde de kadınların oranı tedricî biçimde artarak ve evrensel gelişmelere paralel bir gelişme izleyerek günümüzdeki düzeyine ulaşmıştır.
Şüphesiz bu konuda ilk incelenmesi gereken kurum, ülkemizin bu alanda en köklü kuruluşu olan ve geçmişi Osmanlı İmparatorluğu dönemine kadar uzanan Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’dır. Orkestra’nın ilk dönemlere ait kadrolarında hiçbir kadın sanatçı bulunmuyordu. Orkestra’ya ilk kadın sanatçının girişi ise 1933 yılındadır. Orkestra’nın 1936-1937 ve 1947 yılları kadrolarında da hiçbir kadın sanatçı bulunmamaktadır ve yeni kadın sanatçıların katılımı için 1950’li yılları beklemek gerekecektir. Orkestranın 1963-1964 sezonu kadrosunda bulunan kadın sanatçı sayısı 3’tür ve 1969 yılı itibariyle 9’a yükselmiştir. 1980’li yılların başında orkestradaki kadın sanatçı sayısı biraz artışla, 15 civarına yükselmiş durumdadır.
1990’lı yılların başında ve ortalarında ise CSO’daki kadın sanatçı sayısı 28 olup, bu daha önceki dönemlere göre önemli bir artışa tekâbül etmektedir. 2020 yılı itibariyle ise Orkestra’da kadın sanatçı sayısı 24 olup, toplam 68 sanatçıya oranı % 36’dır. Bu hâliyle CSO’da kadın sanatçıların sayısı ve oranları zaman içerisinde artış göstermiş olmakla birlikte, bunun yeterli olduğu söylenemez. Başlangıç yılları itibariyle, diğer eski orkestralarımızın durumu da benzerdir. Ankara Devlet Opera ve Balesi Orkestrası’nda 1960 yılında 6 kadın sanatçı vardır. Bu orkestrada da kadın sanatçıların oranı zaman içerisinde tedricî biçimde artarak, günümüzdeki düzeyine ulaşmıştır.
Bir başka önemli ve görece yeni orkestramız olan İzmir Devlet Senfoni Orkestrası’nda da zaman içerisinde önemli gelişmeler yaşanmıştır. Orkestra’da 1980-81 sezonunda toplam 57 sanatçıdan 15’i (oran % 26), 1985-86 sezonunda toplam 69 sanatçıdan 19’u (oran % 27.5), 1990-91 sezonunda toplam 100 sanatçıdan 29’u (oran % 29), 1999-2000 sezonunda toplam 82 sanatçıdan 28’i (% 34), 2019-2020 sezonunda ise toplam 78 sanatçıdan 39’u (oran % 50) kadındır. Burada zaman içerisinde kadınların oranının sürekli biçimde artarak % 50’ler düzeyine ulaştığı görülmektedir. Günümüz itibariyle diğer orkestralarımızdaki durumu değerlendirirsek, İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası’nda 54 sanatçıdan 27’si kadın olup, kadınların oranı % 50’ye ulaşmaktadır. İstanbul Devlet Opera ve Balesi Orkestrası’nda ise 2019 yılı itibariyle 72 sanatçıdan 34’ü kadın olup, kadınların oranı % 47’dir. Özel orkestra kimliğini taşıyan iki orkestradan Bilkent Senfoni Orkestrası’nda ise toplam 83 sanatçıdan 33’ü kadın olup, kadınların oranı % 40’tır. Diğer özel orkestra olan Borusan Filarmoni Orkestrası’nda da 75 sanatçıdan 27’si kadın olup, oran % 36’dır.
Daha geç kurulan orkestralarda başlangıçtan itibaren kadın-erkek sanatçı oranları itibariyle daha dengeli bir yapı oluştuğu görülmektedir. Örneğin ülkemizin genç orkestralarından biri olan ve 1998’de kurulan Bursa Bölge Devlet Senfoni Orkestrası’nda 1999’da kadın sanatçıların oranı % 47.9, erkek sanatçıların oranı % 52.1 iken, bu oranlar sırasıyla örneğin 2013 yılında % 47.8 ve % 52.2, 2019 yılında ise % 47.3 ve 52.7’dir. Görüldüğü gibi, orkestrada niceliksel olarak kadın-erkek eşitliği başlangıç yıllarından beri sağlanmış durumdadır ve oranlar da değişmemektedir. Günümüz itibariyle bakıldığında, Türk orkestralarında kadın sanatçıların oranının azımsanmayacak bir düzeyde olduğu söylenebilir. Oranlar orkestradan orkestraya değişebilmekle birlikte, genel olarak % 40’lar civarındadır. Bazı orkestralar itibariyle ise bunun üzerine de çıkıldığı görülmektedir.
Günümüz itibariyle senfoni orkestralarımızda başkemancılık yapan kadınların oranı da zaman içinde dikkat çekici biçimde yükselmiştir ve dünya ortalamalarının üzerindedir. Kadın grup şeflerinin oranının da zaman içerisinde, orkestralarımızdaki kadın sanatçı sayısına koşut olarak arttığını ve genel olarak batı orkestralarındakinden daha düşük olmadığını görüyoruz. Ancak grup şefleri içerisinde kadınların oranı orkestradan orkestraya ciddi ölçüde değişebilmektedir. Kadınların orkestralardaki yeri konusu, orkestra yönetimlerinde ne kadar yer aldıkları açısından da değerlendirilmelidir. Dünyada geleneksel olarak erkeklerin görev aldığı orkestra yönetimlerine son dönemlerde kadınlar da profesyonel yönetici olarak girmeye başlamışlardır ve ciddi bir orana ulaşmışlardır. Türkiye’de orkestradan orkestraya değişebilmekle birlikte, kadınlar zaman içerisinde yönetim kademelerinde giderek daha çok yer almaktadırlar. Ancak kadın-erkek oranlarının zaman içerisinde sürekli değişime uğradığı ve eşitliğe yakın düzeylere ulaşılamadığı da belirtilmelidir.
Ülkemizde orkestralardaki kadın sanatçıların zaman içerisinde gösterdiği artışı, sadece müzik alanı içinde kalarak açıklamak anlamlı görünmüyor. Konuyu, Türkiye’nin modernleşme süreci, bu süreçte kadının toplumsal alanda artan etkinliği bağlamında ve kadının hukuk, tıp, sosyal bilimler ve tüm diğer alanlarda genişleyen yerine koşut biçimde ele almak lâzımdır. Bu bağlamda, Cumhuriyetin ilk dönemlerinde kadınların birçok meslekî faaliyette yer alabilmek için ne kadar uzun mücadeleler verdikleri hatırlanmalıdır. Örneğin kadınların Tıp Fakülteleri’ne girmeleri ve bitiminde de doktorluk mesleğini icra etmeleri, çok zor şartlarda gerçekleşebilmişti. Aynı şekilde kadınların hukuk tahsil etmeleri ve sonrasında da bu alanlarla ilgili meslekler icra etmeleri de büyük zorluklar altında gerçekleşti. Kadınların değişik alanlarda eğitim görmeleri ve bu alanlarla ilgili meslek icra etmeleri zaman içerisinde kolaylaştı, bu mesleklerdeki kadınların sayısı arttı. Ancak aradan uzun zaman geçtikten sonra bile kadınların bu mesleklerdeki erkeklere oranının çok düşük olduğu belirtilmelidir. Örneğin, 1955 yılı itibariyle doktorlar içinde kadınların oranı sadece % 11.6’dı. 1959 yılında, tüm avukatlar içerisinde kadınların oranı da sadece % 8.20 idi. Bu açıdan bakıldığı zaman, orkestralarda kadın sanatçıların durumunun, Türkiye’de kadının toplumsal yaşamdaki ve değişik mesleklerdeki yerinden bağımsız bir biçimde değerlendirilemeyeceği ifade edilmelidir. Orkestralarda kadınların sayısı ve oranı, nitelikli eğitim gerektiren birçok başka meslekteki kadınların sayı ve oranlarının artışına paralel bir gelişme göstermiştir.
Sonsöz Yerine
Kadın müzisyenler açısından bakıldığında, yeryüzü ölçeğinde klâsik müzik dünyasında yaşanan en büyük gelişme kadın orkestra elemanlarının istihdamı konusundadır ve orkestralardaki kadın sanatçıların sayısı geçmiş dönemlerle karşılaştırılamayacak ölçüde artmaktadır. Ancak bu niceliksel artış yanında, kadınların başkemancılık, grup şefliği gibi orkestra içi konumları ile yönetime katılma, ücret vb. açılardan birçok sorun, azalmakla birlikte hâlâ devam etmektedir. Türkiye açısından bakıldığında da gelişmeler dünyadaki gelişmelerle uyum içindedir. Bunun önemli bir değişim olduğunu söylemek mümkündür, ancak bu alanda daha gidilecek çok yol olduğu da aşikârdır. Şüphesiz bu gelişmeler tek başlarına değil, toplumsal yaşamın diğer alanlarındaki gelişmelerle de bağlantılı biçimde ele alınmalıdır. Bir başka deyişle, kadının müzik alanındaki konumuna ve buna ilişkin gelişmelere sadece müzik alanının kendi içinden bakmak eksik ve hatalı olacaktır. Gelişmeler üzerinde, kadın meselesine ilişkin genel gelişmeler ile kadının toplumsal konumundaki değişmelerin belirleyici etkileri vardır. Bunda kadın hareketinin genel mücadele ve kazanımları yanında, müzik alanına yönelik özel örgütlenme, faaliyet ve mücadelelerinin de ciddi bir payı bulunuyor. Gerek kadının genel konumuna ilişkin gelişmeler, gerekse de bu mücadeleler sürdükçe, müzik alanında ve orkestralar düzeyinde de kadınlar lehine gelişmelerin devam etmesi, eşitsizliklerin daha da azalması beklenir.
Ahmet Makal
1 Mart 2025, Ankara
iletişim: [email protected]
∗ Ahmet Makal, “Toplumsal Cinsiyet Açısından Müzik ve Kadın: Dünyada ve Türkiye’de Kadın Müzisyenler ve Cinsiyete Dayalı Ayrımcılık”, Çalışma ve Toplum, Sayı: 65, 2020/2, ss. 739-789; Emeğin Sanatı Sanatın Emeği, İmge Yayınevi, 2023, ss. 65-136.