Ludwig van Beethoven’in toplam 32 piyano sonatı, şüphe yoktur ki müzikal yaratının zirvelerinde yer alan, hatta bizatihi o zirveyi tanımlayan eserlerdir. Her piyanistin gönlünde, bu sonatları seslendirmek ve kayda almak yatar. Bunu gerçekleştirebilen sanatçıların sayısı ise azdır. Bu sonatları çalan ve kayda alan piyanistler arasında Richter’den Horowitz’e, Rubinstein’dan diğerlerine, müzik tarihinin hangi büyük piyanisti yoktur ki? Bazı piyanistler ise daha 1930’lu yıllardan başlayarak bu sonatları tümüyle kayda alma bahtiyarlığına kavuştular. Artur Schnabel, 1930’lu yıllarda, bu sonatları tümüyle kayda alan ilk piyanist oldu. Zaman içinde Wilhelm Kempff, Wilhelm Backhaus, Claudio Arrau, Annie Fischer, Alfred Brendel, Friedrich Gulda, Daniel Barenboim ve diğerleri, bu sonatları tümüyle kayda alan piyanistler arasındaki yerlerini aldılar. Büyük Rus piyanist Emil Gilels’in sanatçının vakitsiz ölümüyle tamamlanamayan dizisini de anmadan geçmeyelim. Sanatçımız İdil Biret de, bu sonatları tümüyle kaydeden piyanistler arasında bulunuyor. Beethoven’in bu derin eserlerinde her piyanistin farklı tatlar bulması ise hiç de şaşırtıcı olmamalı…
Bu emsalsiz eserlere yönelen sanatçılardan biri de büyük İtalyan piyanist Maurizio Pollini oldu. 1960 yılında henüz 18 yaşındayken Chopin Piyano Yarışması’nı kazanan Pollini, bunu izleyen dönemlerde kendisini kuşağının en önemli piyanistlerinden biri olarak müzik dünyasına kabul ettirmişti. Sanatçının repertuarı, özellikle romantik dönem bestecilerinin eserlerini kapsayacak biçimde genişlerken, Chopin’in yanına Schubert, Schumann ve Beethoven de eklendi. Zamanla Beethoven sanatçının repertuarında en çok yer kaplayan besteci haline geldi. 1980’li yıllarda bazı müzik eleştirmenleri, Maurizio Pollini’yi “Yaşayan en büyük Beethoven piyanisti” olarak değerlendiriyordu. Şu sözler, bir müzik eleştirmenine aittir: “Emil Gilels sağken, Pollini tahtın varislerinden biriydi. Artık Gilels aramızda olmadığına göre, en azından Beethoven müziğinde, Pollini’nin kral olduğunu kabul etmek lazım...” Bestecinin 5 piyano konçertosunu Karl Böhm ve Claudio Abbado ile iki defa kayda alan Pollini’nin, bestecinin piyano sonatlarını kaydetme macerası ise 1975 yılında başladı. Müzik dünyasının kaptan köşkü Deutsche Grammophon için yapılan bu kayıtların tamamlanabilmesi için ise, aradan dile kolay tam 39 yıl geçmesi gerekti. Önümüzdeki 17 Kasım, sanatçının bu sonat kayıtlarının 8 CD’lik bir set olarak piyasaya verildiği tarihî bir gün olacak. Bu vesileyle, Sanattan Yansımalar’da bu haftaki yazımızı Pollini’ye ve bu sete ayırıyoruz.
Aslında bu setteki sanatçının şaşmaz damgasını taşıyan icralar, bizi Pollini hakkındaki tartışmalara götürüyor. Günümüz müzik dünyasında, başka hiç bir piyanist yoktur ki Pollini kadar tartışılıyor olsun... Üstelik bu tartışmalardaki değerlendirmeler; makûl ölçüler içerisinde kalmayıp, sınırlara kadar uzanmaktadır. Bazı müzik eleştirmenlerine göre Pollini, en özlü biçimde söylemek gerekirse, yaşayan en büyük piyanisttir. Buna karşılık diğer bazı eleştirmenlere göre, o, bestecinin partisyonuna kendinden bir yorum katamayan usta bir teknisyendir. Bu kadar aşırı görüş arasında Pollini’yi değerlendirmek zordur, ama kanımızca bu iki görüşten birini seçmek gerekli de değildir. Şüphesiz ki bu tartışmalar, bizatihi Pollini’nin yorum anlayışından kaynaklanmaktadır. Onun besteciye ve partisyona tümüyle bağlı kalma noktasından hareket eden ve zaman içerisinde sanatçının özgür yorum gücünü ortadan kaldırmaya kadar vardırdığı objektif olma savı, bu tartışmaların temelinde yatmaktadır. Sanatçının zaman içerisinde oluşan ve giderek katılaşan bu yaklaşımı ve icraları, bazı müzik eleştirmenleri tarafından soğuk, ruhsuz ve mekanik oldukları gerekçesiyle eleştirilmiştir. Biz tüm bu tartışmalara rağmen, değerlendirme nasıl ve hangi ölçütlerle yapılırsa yapılsın, Pollini’yi yaşayan en değerli piyanistlerden biri kabul ediyor ve şakayla karışık söylemek gerekirse, bu düzeyde bir objektiviteyi de bir sübjektivite olarak değerlendiriyoruz!..
Sanatçının yeni Beethoven seti de, bestecinin zaman içerisinde geçirdiği değişim kadar, Pollini’nin yaklaşık 40 içinde geçirdiği değişimi de yansıtıyor. Şüphesiz bu icralar değerlidir; ama belirttiğimiz nedenlerle her zevke göre değildir, onları sevenler ve sevmeyenler olacaktır ve benim okuyucu ya da dinleyicilerime önereceğim ilk tercihler arasında yer almaları güçtür. Olanakları çok geniş olmayan ve koleksiyonunda birkaç toplu kayıt bulundurabilecek müzikseverler için bizim tercihlerimiz öncelikle Schnabel’in 1930’lu yıllardaki, Kempff’in 1950’li ve 1960’lı yıllardaki iki kaydı ile mümkünse bunların yanına konmak üzere Arrau ve Brendel’in kayıtlarıdır. Bu kayıtların hangisini dinlersek dinleyelim, Beethoven’in müziği bizi daha başka bir varoluş ve hayatı anlamlandırma düzeyine yükseltecektir. Beethoven’iniz bol olsun efendim!..