Sadece içinde yaşadığı 20. yüzyılın değil, tüm zamanların en büyük piyanistlerinden biri olan Sviatoslav Richter, günümüzden tam 100 yıl önce, 20 Mart 1915’te doğmuştu. Bu vesileyle, Andante’de bu ayki köşemizi üstada ayırıyoruz. Öncelikle belirtelim ki, Richter bizim hayatımızın bir parçası olan, tüm yaşamımıza eşlik eden çok özel bir müzisyen. 1974 yılında başlattığımız klâsik müzik kayıt koleksiyonumuza, hem de sevgilimizin armağanı olarak giren ilk plâkla başlayan bu eşlik, yaşamımız boyunca devam etti. 1995 yılında Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyosu’nda (Radyo Radyo) bir yıl sürecek klâsik müzik programlarımıza da onunla başladık. TRT Radyo 3’te 20 yıldır sürdürmekte olduğumuz “Yorumlar Yorumcular”ın 6 Ocak 1996’da yayınlanan ilk programı da Richter’e ayrılmıştı. 3-4 Kasım 1993 günlerinde İstanbul’da Cemal Reşit Rey’de, tümüyle karartılmış olan salon ve sahnede, küçük bir projektörün aydınlattığı üstadı iki gün üst üste dinleme ve sonrasında da program üzerine imzasını alma bahtiyarlığını yaşamıştık. Richter 1 Ağustos 1997 günü dünyamızdan ayrıldığında da, bize üzüntüler içinde özel bir program yapmak düşmüştü. 20 yıl boyunca yaptığımız Richter programlarını ise saymıyoruz bile… Andante dergisi yayın hayatına başladığında, Ekim-Kasım 2002 tarihli ilk sayısındaki yazımız da “Müzik Dünyasının Yalnız Gezgini” başlığıyla ona ayrılmıştı. Ve bütün bu süreçte, 1974 yılından bu yana dünyanın dört bir tarafından üstadın plâklarını, CD’lerini topladık, getirttik, dinledik. Hani şair “Nasıl unuturum seni ben, vesikalı yârim?” demişti ya, biz de ona nazire olarak, “Nasıl unuturum seni ben, Sviatoslav Richter’im?” desek yeridir, değil mi efendim?
Richter’i müzik tarihinin en büyük piyanistlerinden biri yapan neydi? Virtüozitesi mi? Richter, piyanoya teknik hâkimiyeti itibariyle çağının en büyük virtüozlarından biriydi; ama onun icralarında teknik arka planda ve müziğin hizmetinde olan bir araçtı. Sanıyoruz, Richter yorumlarının en büyük özelliği, partisyonun altında yatan ve bestecinin duygusal ve düşünsel dünyasını yansıtan “içsel gerçeklik”i kavramadaki ustalığıydı. Partisyona sadakati ön plânda tutan Richter, yorumda da organik bütünlüğe ve ayrıntılar yanında eserin uzun dönemli gelişim çizgisine önem veriyor; bir benzetişle, ağaçlarla ilgilenirken ormanın bütününü gözden kaybetmiyordu. Elbette bütün bunlar, eserin “içsel gerçeklik”ini anlamak için bir başlangıçtı. Ötesi ise besteci yanında yorumcunun düşünsel ve duygusal yetilerine bağlıydı. Haydi daha açık söyleyelim; bestecinin dehâsı yanında Richter’in dehâsına bağlıydı. Richter, herhalde bunu herkesten daha iyi yapabildiği içindir ki, müzik yaşamının son dönemlerinde “piyanonun filozofu “ olarak nitelenirdi.
Richter, müzik tarihinin repertuarı en geniş piyanistlerinden biriydi. Bu geniş repertuar içinde, romantik dönem Alman bestecileri ile ülkesi Rusya’nın bestecileri ağırlıklı bir yer kaplardı. Alman asıllı oluşu, onun müzik yaşamı üzerinde köklü etkiler yaratmış; iki farklı dil, iki farklı kültür, iki farklı hissediş ve varoluş biçimi müzik yaşamının da iki farklı eksende gelişmesine yol açmıştı. Richter’in sanatçı kişiliğine en yakın iki besteci, belki de Schumann ve Schubert’ti. Ancak Richter, Bach’tan Haendel’e, Beethoven’den Brahms’a; her dönemden isimleri sayılamayacak kadar çok besteciye de yakındı. Onun temel yönelimlerinden biri Alman bestecilerse; diğeri de Rus kültürü, müziği ve Çaykovski’den Rachmaninov’a, Mussorgsky’den Medtner’e Rus bestecileriydi. Sanatçı, 20. yüzyıl müziğine karşı ise ikircikliydi. Müziğin zevk vermesi gerektiğini, sanatın ve müziğin bir bilime dönüşmesine karşı olduğunu, ama bazı 20. yüzyıl bestecilerinin yaklaşımlarının böyle olmadığını belirten Richter, buna karşılık Schoenberg’den Berg’e, Bartok’tan Hindemith’e çok sayıda bestecinin eserlerini seslendirdi ve kayda aldı. Burada belki de şaşırtıcı olan, onun bu kadar geniş bir yelpazedeki bestecilerin neredeyse tamamını aynı ustalık ve derinlikte seslendirmiş olmasıdır. Bu son derecede geniş repertuarına karşılık, Richter sadece kendisini yakın hissettiği eserleri çalardı ve bir bestecinin belirli bir türdeki tüm eserlerini içeren dizi kayıtlar yapmadı.
Resitalleri yanında, döneminin büyük şefleriyle ve orkestralarıyla da konserler veren Richter, iflah olmaz bir oda müziği yorumcusuydu da. Oistrakh’tan Oleg Kagan’a, Rostropovich’den Britten’a, Borodin Kuartet’e kadar çok sayıda sanatçı ve toplulukla oda müziği çalışmaları yapan Richter, birçok ses sanatçısına da resitallerinde eşlik etti. Bunlar arasında karısı soprano Nina Dorliak, yüzyılın büyük lied ustası Dietrich Fischer-Dieskau ve tenor Peter Schreier de bulunuyordu. Richter’in tüm bu müzikal etkinliklerinden geride çok sayıda nitelikli kayıt kaldı. O, koleksiyoncu açısından bakıldığında ise tam bir çetin cevizdi. Geniş legal kayıtları yanında, Richter’in aşağı yukarı her konseri, her resitali korsan biçimde kayda alınmış ve irili-ufaklı firmalar tarafından defalarca yayınlanmıştı. (Bendeniz de, sanatçının Grieg’in Lirik Parçalar’ından oluşan resitalini, o zamanın teknolojisi ile, elimdeki Sony Walkman ile kaydettiğimi ve bu kaydı hâlâ koruduğumu huzurlarınızda itiraf ediyorum efendim!..) Bunların bulunması ve edinilmesi bir yana, takip edilmesi dahi güçtü. Bütün bu zorluklara karşın, zaman içerisinde Richter kayıtlarını takip etmeye ve bir kısmını büyük güçlüklerle edinmeye çalıştık. Günümüzde koleksiyonumuzda üstadın 100’ün üzerinde uzunçalar plâğı ile 200’ün üzerinde CD’si bulunuyor. Bunlar, hiç kuşkusuz kişisel koleksiyonumuzun en değerli bölümünü oluşturmaktadır. Koleksiyonumuzda 1950’lerden, 1960’lardan kalma çok sayıda Richter plâğı yer alıyor ve CD’ler de kıymetli olmakla birlikte, bu eski tarihli plâkların yerini kesinlikle tutmuyorlar. Tekil kayıtları yanında, plâk ve CD dönemlerinde değişik firmalar tarafından yayınlanmış özel Richter edisyonlarımız da var; Philips’in 21 CD’lik emsalsiz “The Authorised Recordings” seti, İngiliz Olympia firmasının 10 CD’lik, BMG’nin 10 CD’lik, Harmonia Mundi’nin Praga lisanslı 15 CD’lik setleri gibi… Bu kayıtların tümü, sadece sahip olduğumuz ve dinlediğimiz için değil, radyo programlarımız ve yazılarımız aracılığıyla müzikseverlerle de paylaşabildiğimiz için bize mutluluk veriyor.
100. yıldönümü vesilesiyle Decca’dan Sony’ye birçok firma, makûl fiyatlarla toplu Richter edisyonları yayınlıyorlar. Sizi temin ediyoruz ki, üzerinde Richter’in adı olan her kaydın, verdiği zevk yanında yaşamınızı derin bir biçimde etkileme, hatta değiştirme potansiyeline de sahip olduğu, 41 yıllık kişisel deneyimimizle de sabittir. Üstadın bu ve diğer kayıtlarını edinmenizi ve yıllar boyunca dinlemenizi içtenlikle öneriyorum. Richter’iniz, Richter’imiz bol olsun efendim… Nice 100 yıllara üstad!..