En yorucu iş günlerinden biri bile sonunda bir mücevher saklıyor olabilirmiş, parıltısı sanattan yansıyan…
Türlü çeşit işin bir ayın tek gününe sıkışması uzun zamandır olmuyordu. Bu günlere ‘Mevlâna Günü’ diyorum ben. Gözümde ve gönlümde kabullenilebilir niteliğini artırmak için olsa gerek. Önünde arkasında dersler, toplantılar, hasta bakmak dışındaki sorumluluklarımdan oluşan diğer etkinlikler olduğunda, üstelik hafta sonundan hemen öncesi günse kontrole gelmek isteyen tele-tıp hastalarımın hepsine peki diyorum. Her zamankinden de erken başlıyor, her zaman olduğu gibi öğlen arası da vermiyor ve mesai sonrasına da taşıyorum. Neyse ki böyle çok fazla gün olmuyor. Ancak bu kez öğleden sonra hastane dışında bir kurumda hizmet içi eğitime çağrılıydım. Ucu açık olmayan iş gününü zamanında sonlandırmalıydım. Bu insanüstüne yakın uğraş vermemi gerektirdi. Orada bir yoruldum.
Üstüne Verem Savaşı Dispanserinde önce eğitim amaçlı konuşmamı yaptım, sonrasında hikâye anlatıcılığıyla sosyal programı da ekledim. Dinleyenlerle etkileşim içinde geçmesi şifa niyetiyle iyi gelse de önceki yorgunluğun üzerine birkaç damla daha eklemiş olabilir. Cabası onun aldığı zaman nedeniyle tele-tıp hasta kontrollerini ardına eklemek zorunda kalmam oldu. Bu arada birkaç gün önce haberim olup gitme isteği duyduğum, yine bir Denizli Büyükşehir Belediyesi etkinliği olan 3 Hisar Konseri kuşkusuz aklımdan çıkmıştı. Ta ki zamanlama perileri yardımıma koşup rahat ulaşımlı bir şehirde yaşamanın avantajı sayesinde konser başlangıç saatinden önce salona ulaşma olasılığını fark edene dek… Hemen yola koyuldum.
Aslında hiçbir şarkısını bilmediğim bir gruptu. Sıklıkla dinlediğim müzik türü de değilmiş. Koltuğuma oturup da ilk eser çalındığında (İstanbul) tarzlarını anladım ve seviverdim. Hemhâl olmak için çok iyi bir başlangıçtı doğrusu.
Konser başladığı andan itibaren, saniye saniye kendimi daha iyi hissetmeye başladım. Yorgunluk sırt kaslarımdan, omuzlarımdan, boynumdan buharlaşarak uzaklaştı. Yükselip beni terk edişini somut bir şekilde hissettiğime yemin edebilirim. Sahneden yükselen, benim bilmeme karşın bir ağızdan söylenen şarkıların notalarını çengel niyetine kullanıp uzaklaştı benden.
Erdinç Şenyaylar, Engin Gürkey, Hakan Dedeler 3 Hisar müzik grubunda 2016 yılından beri müzik icra ediyorlar. Erdinç Şenyaylar sadece gitar çalmıyor gitara hayat veriyor, o da grubun bir üyesi olarak müziğin ruhunu yoğuruyor. Engin Gürkey, ‘vurmalı sazlar’ demenin haksızlık olacağı bir çeşitlilikte müzik aleti ya da nesneden tam yerini bulan sesler çıkarıyor. Hakan Dedeler tanbur çalmasının yanı sıra şarkıları da içimize işleterek söylüyor. Geleneksel Türk müziği motiflerini Klasik Batı müziği formlarıyla birleştirerek özgün bir sound oluşturduklarından söz edilmesi haksız değil. Arada caz tınıları yakaladığım şarkılarda şaşkınlık yaşarken Rodrigo’nun gitar konçertosundan baba oğul Şenyaylar’a hayran kaldım. Bu esere ney nasıl da yakışmış kulaklarıma inanamadım.
Şölen adlı eseri dijital müzik platformlarında yayınlandığı gün, oradan önce canlı dinledik. Söylemeliyim ki tam bir şölendi. O nedenle bis kısmında da yerini aldı. Sonunlara doğru Özay Gönlüm de İki Keklik yapıtıyla “İşte geldim, ben burdayım!” dedi.
Bu konser sırasında başıma ilk kez gelen bir durumdan söz etmeden olmaz. Engin Gürkey’in bestesi olduğu Hakan Dedeler tarafından belirtildikten sonra seslendirilen Haziran isimli parçada yavaş bir tempo ile başlayan melodiyi biraz daha hızlısına bağlayan kısmı nakarat bilip birdenbire içimden söylemeye başladım. Haklıymışım, o nakarat eser boyunca üç kez daha geldi. Birbirine bağladığı bölümlerin bana göre giderek hızlanan, coşkusu artan melodilerinin aksine nakaratım hep aynıydı; doğuştan çoşkulu… İşin ilginç yanı, birkaç şarkı sonra Hakan Dedeler şöyle dedi: “Konserimizin bu geceki kurgusunu, bir enstrümantal bir sözlü şarkı olacak şekilde yaptık. Sözü olanları ben söylerim, olmayanları siz söyleyin.” Hissetmiş, beni duymuş olabilir miydi? Yorgunluğum gibi notalar benim nakaratıma da çengel görevi yapıp sahneye taşımış olabilir miydi? Olmayacağını bile bile bu düşüncenin keyfini çıkardım. Ben de ilk şiir kitabımda bir boş sayfa bırakıp okurlarıma kendi şiirlerini oraya yazmalarını istememiş miydim? Ruhun yolu birdi demek.
Nakaratlar arasını şarkı sözleriyle tamamlamayı ve öncelikle Engin Gürkey’e eserinin bendeki yansımasını duyurmayı, sonra da içlerine sinerse sözlerimin böyle güzel bir ezgide hayat bulmasını hayal ettim. Bu hayal ile hafta sonu boyunca bir kenara çekilip çekilip Haziran’ı dinledim, özledim ve yaşadım. Ben çok eğlendim. Dinlendim, iyileştim.
Öneririm; enstrümantal bir eser duyar ve içinizi ona eşlik etmesi için serbest bırakırsanız size de iyi gelecektir. Doktor tavsiyesi… Şifa niyetine…
Göksel Altınışık Ergur
28 Şubat 2025, Denizli