Hayatın akışını öngörmek elbette olanaksız ancak defalarca deneyimlediğim gibi bir adımı atmaktan geri durmadığımızda zincirleme olaylar başlıyor. Kaç tane böyle hikâyem var bir bilseniz. O konuşmayı yapmadığında, o kapıyı çalmadığında, içinden gelen o sesi dinlemediğinde ilk domino taşı düşmüyor. Sonrasında ne çok şeyin eksik kaldığını bilmenin imkânı yok. Aslında Schopenhauer'un dediği gibi: "Hayat bir parça nakış işlemesine benzetilebilir. İlk yarısında herkes işlemenin ön tarafını görür, ikinci yarısında ise tersini. İkincisi o kadar güzel değildir, ama daha öğreticidir. Çünkü iplerin nasıl bağlandığını görmemizi sağlar." Ben de bu bilinçle, biraz ilerledikten sonra çevirip arkasına bakmaya çalışıyorum. Düğümleri fark etmeye çabalıyorum. Bunun bir nedeni de yöntem bilgisi edinmek; zamanı geldiğinde bambaşka bir olay için benzer bir silsilenin kurulabileceğini düşünmek.
Slobodan Dan Paich’in kaybından -bu kayıp için tam da veda gününde yayımlanan sanattan yansımalar yazımdan- aylar sonra böyle bir düğüm bulma oyunu zamanı geldi. Neden söz ettiğimi anlatmak için güzel bir örnek olacak. Sanatla da yoğrulduğu için bu köşenin okurlarına yönelik unsurlar içerecek. Başlangıç noktası, Slobodan ile tanışmamız. Onun sempozyum sunumunu çevrimiçi katılması sonucu izledikten sonra içimden bir ses “onu tanımanın bir yolunu bul!” dedi. Ünlem işaretini çok yeğlemesem de buraya en uygun noktalama işareti o; çünkü öyle silik bir ses tonu yoktu içimin, duyulur duyulmaz bir öneri değildi. Ne yap et onu bul diyordu sanki. Sözünü dinlediğimi bir önceki yazımdan biliyorsunuz. Onunla çevrimiçi buluşmalarımızı, İstanbul’da buluşmamızı beklerken ölüm haberiyle sarsıldığımı, hani daha zamanımız var diyordun yokmuş diye dağıldığımı… Aslında onu göreceğimi düşünerek planladığım İstanbul seyahatimde onu tanıyanlarla konuşmak, acıyı paylaşmak, alışıldık anlamda tanımadığım hâlde bu denli özlediğim birini onunla yıllar geçirdiklerini duyduğum insanlarla anmak isteğiyle Mete’yi aradım.
Slobodan bana kısacık sürede birçok yol öğretti; bunlardan biri de insanlarını birbiriyle buluşturması. Daha ikinci görüşmemizden sonra bir eposta yazarak Mete Özel’e ve bana gönderdi. Böylece ardışık birkaç mektubun üç kişi arasında gidip gelmesi daha sonra da sürecek bağlantımızı kurdu. Telefon numaralarımızı birbirimize verdik ve oradan da önceki bazı yazılı-sözlü anlatılarımızı birbirimize gönderdik. Sonra araya zaman girdi. İlk bağlantıdan birkaç ay sonra Slobodan’ın İstanbul’a geldi. Ben sözleştiğimiz zamanda İstanbul’a gitmeyi bir türlü ayarlayamadım, Slobodan hastalığından hiç söz etmedi, ağırlaştığını ve ölümünü öğrendiğimde çok geçti. Başsağlığı dilemek için Mete’yi aradığımda olup biteni öğrenebileceğim tek kişinin o olduğunu fark ettim. Bundan bir ay sonrası için önceden aldığım uçak biletinin günü geldiğinde içimden bir ses “Orada Mete’yi gör!” dedi. Aradım, hemen sözleştik. Moda’da, Slobodan’ın birkaç kez “Olağanüstü bir manzarası, bir sürü koridoru var. Ben daha önce hiç koridoru olan bir evde yaşamadım. Eşinle gelmelisiniz, kahve içip konuşmalıyız” dediği ofis/eve gidecektik. Öncesinde Mete ile Moda çay bahçesinde buluşup evi açacak kişiyi beklerken birbirimizi biraz daha tanımak, Slobodan ile yollarımızı anlatmak istedik. Susmadan anlatabilirmişim ve bunu yeryüzünde anlayabilecek tek kişi Mete’ymiş gibi hissettim. Ondan da süreci dinledim. Birlikte eve gittik ve orada Burak Ayaz’la tanıştım. Son günlerinde Slobodan’a kendini evinde hissettiren özel insanı tanıdım. Slobodan’ın bana video görüşmemizde gösterdiği, San Francisco’dan gelirken benim için getireceği pirinçten yusufçuk broşunu bana ileten o oldu. Düşünsel birçok mirasının yanında Slobodan’dan somut bir anıyı taşıyacak olmak mutluluk veriyor.
Mete’nin anlattıklarıyla taşlar yerine oturdu. Bundan on yıl kadar önce bir fotoğraf sergisinde tanışmışlar. Göçmen fotoğrafları… Mete’nin her fotoğrafın önünde uzun kaldığını gözlemlemiş ve “Hellooo” diyerek gözlemini dile getirmiş. Mete “Sanırım kendimi arıyordum” diye yanıtlayınca o ilk bağlantı yürekten yüreğe kurulmuş. Slobodan’ın insanları gözlemleyen, en derindekini gören, bunu kişinin kendinin de fark etmesini ve kullanmasını sağlayan yönünün çevresindeki herkes için aşikâr olduğuna sonradan konuştuğum insanlarda da tanık oldum. Yıllarca benzer bağlarla, uluslararası kapsamda oluşturduğu “Artship” ekibi, İpek Çankaya’nın içinde yer aldığı kâr amacı gütmeyen sanat inisiyatifi, Halka Sanat Projesi (http://www.halkaartproject.net/) ile 11 yıl süren, üretken bir işbirliğine girerek sanat etkinlikleri gerçekleştirmiş. Slobodan’ın yönlendiriciliğinde, eğitmenliğinde, eşliğinde… İki taraf hakkında üretimleri üzerinden araştırma yaptığımda, ayrı yollardan gelerek birlikte yürümeye onları itenin benzeşen ilkeleri olduğunu düşündüm. Ayrıca yazıyı yazmak için Halka Sanat’ın internet sayfasındaki manifestosunu okuduğumda her biri bana da uyan bu maddelerden en çok “içine alarak büyür, içindekilerle halka olur”, “ayrı ayrı parçaları bir arada tutar” ve “başladığı yerde biter, bittiği yerden yeniden başlar” dikkatimi çekti. Başka zaman olsa başka noktalara odaklanır, oradan düşünmeye koyulurdum. Ancak bu kez anlatmaya başladığım sürecin nirengi noktaları oldu bu ilkeler.
Kadıköy’deki bir parkta ekim ayında yapılacak hikâye anlatıcılığı etkinliğine katılmamı Slobodan istemiş, bir hikâye seç kendine demişti. Ona yusufçuk hikâyemi anlatmıştım. O da bana çok etkilendiğini, bunu etkinlikte sunarken hikâyeleştirmem gerektiğini, ders verme amacından çıkıp nötr ve anonim hale getirmemi söylemişti. Yalnızca on dakika sürem olacağını, bunun önemli olduğunu, daha sonra yapılacak çevrimiçi etkinlikte de yer almamı istediğini eklemişti. Nasıl yapacağımı bana anlatacağını, beraber çalışacağımızı… Buna da zamanımız olmadı. Yine de Mete ile bağlantımız beni bu etkinliğe dahil etti. Aslında önce Mete’den öneri geldi, ben çok istediğimi ancak üzerinde çalışmaya zaman bulamadığımızı ve benim bu konuda deneyimim olmaması nedeniyle gerçekte ne istendiğini tam anlayamadığımı söyledim. İpek ile tanışmamız bu aşamada oldu. Üçümüz çevrimiçi birkaç kez buluştuk ve bana sabırla, özenle, duyguyla, en çok da yeniden yeniden anlatma pratiği, gündelik zamanlarda içimden hikâyeyi anlatırken onu doğuma hazırlamamı sağlayacak süreci aktardılar. Slobodan’ın yıllarca onlara yaptığını benim hikâye anlatıcılığım için yaptılar. Onun yaklaşımını bana yansıttılar ve önce küçük, sonra genişlemiş, sonra büyük topluluk ve en sonra iki kez genel prova yaparak hikâyemi gösterim gecesinde doğurmamı sağladılar. Tıpkı wisdom-keeper olarak adlandırılan, bilgelik koruyucuları ve aktarıcıları olarak çevirebileceğim kişiler gibi. Geçmişten geleceğe aktarmak adına bu zincirin önemi büyük. Halka beni içine aldı; içine aldığı diğerleri gibi ve halka böyle büyüyordu.
Farklı ülkelerden birbirinden farklı insanlardık. Ayrı ayrı parçaları bir arada tutuyordu halka. Bana kimsin, ne yaparsın, neye inanırsın demedi kimse, halkaya dâhil oldum ve hikâyemi dinlediler. Hepimiz birbirimizin anlatısından sonra önerilerimizi sunduk, kabul edilip edilmeyeceği anlatana kalan, içtenlikle bizdeki yansımasını göstermeye yarayan önerilerdi. Birbirini daha iyiye taşımaya çalışan insanların hesapsız desteğiydi. İpek sürecin kilit kişisi, yürütücüydü. Slobodan ile geçen uzun yıllar ve ondan öğrenilenler, artık onun bu mirasını devralmayı ve eksik halka olmamayı gerektiriyordu. Programın afişi Slobodan’ın çay ve mürekkep ile çizdiği görseller arasından ekibin ortak kararıyla seçildi. Onun bu tekniği plastik sanatlar içinde felsefesiyle özel bir yer taşımalı diye düşünüyorum (https://www.youtube.com/watch?v=4nKHs6c3giQ). Hikâyeler, şarkılar, sözsüz gösterimler birbirinin ardına özenle sıralandı.
Amerika’dan, Avrupa’dan ve Türkiye’nin farklı yerlerinden bir araya gelip heyecanla yürüttüğümüz çalışmalar izleyicilerimizle çevrimiçi buluştuğumuz gecede meyvesini verdi. Su gibi akan, her birini ilk kez dinliyormuşum duygusunu yaşadığım paylaşımlardan oluşan bir programdı. Özellikle, bir araya gelişleri aynı insanın dikkatini bir yönleriyle çekmiş olmalarına dayanan insanların anlattıklarında geçişli çok fazla tema ve duygu olması bizi çok etkiledi. Söylenen şarkılar, bambaşka kültürlerin bilgeliğini anlamını bilmediğimiz dillerde de olsa kavramamızı sağladı. Bilinç dışı öğretilere açıldı zihinler. İçtenlikle söyleyebilirim ki herkes provalardakinin de üstünde güzel paylaşımlar yaptı. Ayrıca ben daha önce hiç oyunculuk ile sahne deneyimi olmayan biri olarak provaların işlevini yaşayarak öğrendim. Aynı gösterimi defalarca kez, bıkmadan usanmadan, baştan, yeniden prova etmek ve bu sıradaki etkileşimden gelişmek nasıl geliştiriyormuş anladım. Slobodan’ın ortak rahimde büyütülen gösterimin izleyici önündeki kısmına bilmeden hazırlanmışız. O özel gecemizin video kaydına ulaşmak mümkün https://youtu.be/a4OYlrQTbRg
Şimdi yeniden bir araya gelip sonrasında neler yapabileceğimizi konuşma zamanı. Değil mi ki halka “başladığı yerde biter, bittiği yerden yeniden başlar…”
GÖKSEL ALTINIŞIK
3 Nisan 2023, Denizli