Bundan iki yıl önce bir sağlık sorunu nedeniyle ertelenen Köln seyahatimiz, araya giren küresel salgın yüzünden sürekli ileri bir tarihe atılsa da sonunda gerçekleşti. Ortalık henüz tam yatışmamıştı, ama ortada bir mücbir sebep kalmamıştı. Uçak biletimizi yılın son gününe de kullanmazsak yanacaktı. İki yıl öncesinde nasılsa gideceğiz diyerek aldığımız opera ve filarmoni konseri biletlerimizin yanması gibi…
Çok yorucu geçen zamanın yeni yoğunluklara yelken açmadan önceki kısa dönemini bedeni ve ruhu hazırlamakla geçirme isteği de eklenince, yola çıkmak kaçınılmaz oldu. Her zaman “asıl olan yolda olmaktır,” desem de bu kez varmanın, o durakta yaşayacaklarımın birçok anlamı vardı. Yurtdışına çıkmayalı, sanatsal bir etkinliğe katılmayalı, turist olmanın hafifliğini hissetmeyeli uzun zaman olmuştu. Üstelik doyasıya yaşamak, bu kez yazma amacına da hizmet edecekti; sanattan ruhuma yansıyanları aktarma amacıma...
Yediğim içtiğim benim olsun, ben izlediğim operadan söz edeyim.
Metropolitan Opera sezonunu açıp izleyicileriyle sanal ortam dışında buluşmaya başladığından beri opera keyfim sekteye uğramıştı. Öte yandan zaman zaman gereksinim çok ağır bastığında sevdiğim operaları Youtube kanalı üzerinden izlemeyi sürdürüyordum. Asla bıkmayacağım, doymayacağım birçok opera eseri var. Bunlar arasında Mozart’ın Sihirli Flüt operası ayrı bir yere sahip. Klasiklerden biri olduğunu düşündüğüm, Diana Damrau’nun Gece Kraliçesi’ni oynadığı sahnelenme benim için çok özel bir yere sahip. Almanya’da Almanca bir opera eseri izlemek cazip gelse de bilet alma aşamasında hiç olmazsa iyi bildiğim bir eser diyerek, seçimimi ondan yana kullandığım Sihirli Flüt duyduğuma göre alışılmışın dışında bir yönetmenin yaratıcılık imbiğinden süzülmüştü. İşte bu beni biraz kaygılandırıyordu; zira klasiğime dokunulması düş kırıklığı riski taşıyordu.
Düsseldorf Opera Binasında (Opernhaus Düsseldorf) izleyeceğimiz Sihirli Flüt için biletlerimizin olduğu gün, tren yolculuğunu erken saatte yaptık. Böylece sanata yolculuk, Noel Pazarlarının çeşit çeşit olduğu Almanya’nın başka bir kentinde nehir kıyısı yaşam pratiklerini tanımaya da olanak sundu. Genel olarak opera binasının yakınlarında dolaştık. Kentin merkezinde olması, birçok güzel mekânı kısa sürede yaşamamızı mümkün kıldı.
İlk kez 1873-1875 yılında inşa edilen bina, İkinci Dünya Savaşı’nın ilk bombalarıyla Kasım 1943’te büyük zarar görmesi sonucu bir süre daha, ancak 1000 koltuk ile sayılı etkinliğe ev sahipliği yapmış. Eylül 1944’te bütün operalar kapanmış, ama Ekim 1945’te Bizet’in Carmen operasıyla kaldığı yerden opera sanatının yuvası olmaya devam etmiş. Opera binasının yeniden yapımı 1954 yılında başlamış, 1956’da tamamlanmasının ardından hâlen aynı bina kullanılmakta.
İki büyük savaştan yenik çıkmasına karşın her defasında “küllerinden doğan” Almanya’nın bu gücü bana göre adanmış bir disiplinle çalışma geleneği, teknolojinin yanında sanatı vazgeçilmezleri arasına almasına dayanıyor.
Opera’yı izlemeye gelenler arasında küçük çocuklar da çoğunluktaydı. En çok hoşuma giden anlardan biri, eserin sahnelenmesinden önce fuayede hazırlanmış ortamda aileleri yanında heyecanla bu etkinliğe katılmış çocuklara genç bir kızın, heyecanı her hâlinden belli olarak Sihirli Flüt eserini tanıtmasıydı. Almanca bilmeme karşın ben de oturdum ve baştan sona bu ortamı gözlemledim. Beden dillerini, bir kültürün sanatı kucaklayarak nasıl gelecek kuşaklara aktarıldığını, değerlerin nasıl kültürlenme ile yerleştirildiğini izledim. İmrendim.
Bir yandan da çok ileri yaştan kadın ve erkeklerin kuşağının tavırlarını inceledim. Hepimizden daha şık ve özenlilerdi; gençliklerinin operaya gitme geleneğini sürdürürken yaşama tutunuyor, yaşamın tam içinde kalmak için hareketlerinde baş gösteren zorluklara direniyorlardı. Onlar bizim aramızda kalsın, küresel salgının kırılgan yaş grubu dışarda bırakılmasın diye olacak burnu açıkta, ara ara maskesini indirip kaldıran kimseyi görmedim. Kurallar uyulmak içindi; zorla değil gönüllülükle, karşısındaki insana değer vererek, özenle…
Yan balkondaki yerimize oturup sahneyi görüş açılarımızı inceledikten sonra oldukça memnun olarak arkamıza yaslandık. Birbirimize memnuniyetle baktık. Sonunda, uzun kısıtlanmalar sonrası bu havayı solumaktan, sağlıkla o güne erişmekten mutluyduk. Artık bu duyguyu, izleyeceğimiz eserin coşkusuyla taçlandırma zamanıydı.
Yönetmen Barrie Kosky, multimedya yapımı olarak nitelenen bu eseri İngiliz sanatçı kolektifi “1027” ile gerçekleştirmiş. Opera müziğin yanında tiyatro ögeleri içermesiyle beni kendine bağlayan bir sahne sanatı türü olsa da bu kez video animasyon eklenmesi, hele de bunun iki boyut üzerinden ilerlemeye ayrı bir özellik katması oldukça ilginç geldi. “İlginç” tanımlaması genelde çeşitli nedenlerle “beğenmedim” diyemediğimde kullandığım bir sınıflamadır. Oysa bu kez gerçekten ilginç buldum; yani şaşırtıcı, beklenmedik, çarpıcı, alışılmadık…
Bu animasyonları Paul Barritt gerçekleştirmiş. Operanın tamamı sessiz film estetiğinde, ağırlıklı olarak siyah beyaz görsellikte olduğu için bembeyaz bir duvar gibi film ekranında siyah ağırlıklı animasyon görüntüleri ve konuşma ifadeleri çizgi romana girmiş film yıldızları izlenimi yaratıyor. Tamino (David Fischer )ve Pamina’nın (Lavinia Dames) hikâyesi bu kurguya çok yakışsa da bence Papageno (Richard Šveda) sahnenin yıldızıydı. Gece Kraliçesi (Aleksandra Olczyk) için önyargılar kıskacındaki beynim ısrarla ‘ilginç’ demeyi yeğliyor.
İki boyutu sağlayan duvarda dönerek sanatçıyı izleyiciyle buluşturan hareketli balkonvari alanlar, korkuluksuz oluşlarıyla gerçekte üç boyutlu olduğunu bildiğim karakterlerin dengesini yitirmesinden korkmama yol açtı. İşin ilginci bu akıştan kopmama yol açmadığı gibi daha heyecan dozunu artırması, izlemekten aldığım doyumu artırdı. Bu denli klasik bir eser için böylesi yenilikçi bir uyarlama, hele de sessiz sinema zamanından alıntılayarak yapıldığında büyük bir cesaret gerektirirdi. Ekibin bütünü cesurca üzerlerine düşeni gerçekleştirdiler. Zihnimde bıraktığı izler, yazmak için anımsarken de aynısını dile getiriyor: Bravo, her bir sahnesi için binlerce kez bravo…
Anlattıklarım merak uyandırmış olabilir ya da gözde canlandırmayı yeterince sağlayamamış olabilirim. Bu nedenle resmi tanıtım videosunu (https://operamrhein.de/en_en/termin/die-zauberfloete.16834130) paylaşmayı istedim. Belki bir zaman karşınıza çıkar ve izleme kararını daha kolay verebilirsiniz. O zaman benim anlattıklarımı anımsayın, bana neden iyi geldiğini anlayın, size de iyi geldiğini iliklerinizde duyarak bir sonraki sanat etkinliğine dek bu duyguyla yaşayın.
Benden dilemesi…
GÖKSEL ALTINIŞIK
24 Ocak 2022, Denizli