Ankara Devlet Opera ve Balesi (ADOB) 21.12.2024 tarihinde Charles Gounod'nun (1816-1893) Roméo ve Juliet adlı operasını sahnelemeye başladı. Bu operanın librettosunu Shakespeare'in (aynı adlı dramından Fransızcaya uyarlayarak Jules Barbier ile Michel Carré kaleme almışlar. Eserin dünya prömiyeri 1867’de Paris’te, ülkemizde ilk oynanışı 1975-76 sezonunda Ankara’da gerçekleşmiştir.
KONU
Düşman ailelerin çocukları Roméo ve Juliet hakkındaki eserin herkesçe malum konusu, aşkın gücünü, hüznünü ve trajik kaderin kaçınılmazlığını anlatan bir aşk hikayesidir (https://www.operabale.gov.tr/tr-tr/Sayfalar/workdetail.aspx?EserKodu=2972). Gounod'nun romantik trajedi türündeki operasının büyülü müziği, geleneksel armoni üzerinde melodik vokaller içeren tipik 19.yy. Fransız operası olarak tanımlanıyor (1). Aslı 5 perde olan eser 2 perde olarak sahnelenmiş, ara dahil tümü 2 saat 35 dakika sürüyor. İki genel provayı ve ilk iki temsili izledim.
YARATICI SANATÇILAR
Eseri sahneye koyan Aytaç Manizade; orkestrayı şef Tolga Atalay Ün yönetiyor, koroyu Ivan Pekhov hazırlamış. Dekor Tayfun Çebi’nin, Kostümler Sevtaç Demirer’in, Işık Bülent Arslan ve Ali Gökdemir‘in tasarımı; koreografi Özge Ay ve Hakan Odabaşı’nın yaratımı.
21.12.2024 PRÖMİYER TEMSİLİ
Gayet isabetli bir uygulama; temsil öncesi fuayede eserin rejisörü Aytaç Manizade ile orkestra şefi, ADOB Müzik Direktörü Tolga Atalay Ün seyircilerle eser üzerine kısa bir sohbet gerçekleştirdiler. Ardından salona geçildiğinde DOB Genel Müdürü-Sanat Yönetmeni Tan Sağtürk de perde önünde seyircilere “Hoşgeldiniz” konuşması yaptı.
PRÖMİYER: YORUMLAYICI SANATÇILAR ve İZLENİMLERİM
“Opera Production” adlı temel opera el kitabında Juliet rolü için “lirik soprano; süslü ses geçişlerine, büyük vokal ses genişliğine (ince-tiz ve en kalın-pes notalar arasındaki genişliğe) sahip olunması ve beşinci oktav Re notasına çıkılabilmesi gerektiği belirtilmiş (1). Tüm bu özelliklere sahip pembe-mor safir renkli temiz sesiyle Görkem Ezgi Yıldırım gerçekten de Juliet rolünün sanatçısıydı. Hatta kristal bardak kırabilecek kadar güçlü sesi ve “genç erişkin Juliet” sahnesiyle kendine özgü yoruma sahip olan Yıldırım’ın arzu ettiği takdirde albüm kayıtlarının sayısının artabileceği ortada.
Aynı temel kitapta Roméo rolü “üçüncü oktav si notasına çıkabilen lirik tenor” şeklinde tanımlanmış (1). Arda Doğan bu tanıma tıpatıp uyan sesiyle tartışılmaz bir başarı sembolü. Son senelerde söylediği, her biri diğerinden farklı ekolden, her biri kendine göre şan tekniği zorlukları içeren rolleri birbiri ardına yorulmadan büyük bir enerjiyle oynamasına karşın sesinde en ufak bir pürüz olmayışı da saygı duyulması gereken bir başarı. Doğan’ın parlak incilerden oluşmuş yedi dizi kolye misali sesini daha uzun yıllar dinleyebileceğimiz için şanslıyız.
Stéphano, diğer Shakespeare eserlerinde (ör. Onikinci Gece: Viola); Mozart (ör. Figaro’nun Düğünü: Cherubino), Verdi (ör. Maskeli Balo: Oscar), yine Gounod (ör. Faust: Siebel) ve başka bestecilerin operalarında yer alan, soprano veya mezzo-sopranoların seslendirdiği “pantolonlu-paj-ergen erkek çocuğu” karakterlerinden biri (2). Bu rolde Ezgi Karakaya, mükemmel ses ve söyleyişine ek olarak yıllar önce Onikinci Gece’de Viola rolünde izlediğim usta tiyatrocu Çiğdem Selışık’ın düzeyinde bir oyun sundu. Adını hızlı dönen Merkür gezegeninden ve mitolojik tanrı Merkür’den (Hermes) alan Mercutio, gerçekten de Merkür gezegeni gibi hızlı hareket eden, dalgacı, şakacı, yani oyunbaz bir karakterdir. Roméo “ah bu gece birine âşık olsam” diye hayal kurarken ona “yalancıların Kraliçesi Mab” aryasını söylemesi aşkı da alaya aldığının göstergesidir. Keza kavgadan uzak durmaya çalışan Roméo’nun yerine oyun oynayan bir çocuk gibi ortaya atılıp sanki bir oyuncakmış gibi bıçağını çekmesi kendi hayatını bile ciddiye almadığının kanıtıdır. Arda Aktar’ın Mercutio’su ağırbaşlı, saygın ve saygılı, kimseyi rahatsız etmemeye çalışan bir yorumdu.
Gerek Dadı Gertrude, gerek Peder Laurent rolleri entonasyonu tutturmakta zorluk çıkaran partiler. Bu rollerde kendine has oyun tarzıyla Evren Gökoğlu ve güzel renkli sesiyle Özgür S. Gençtürk seslerinden gelenin en iyisini sundular.
Her daim kavgacı, vızıldayıcı (“kediler kralı”) Tybalt rolünde nazik sesiyle Barış Yanç, kavga ve bıçaklanma sahnelerinde başarılıydı (3,4). Baba Capulet rolünde Erdem Baydar “notasal” söyleyişiyle, uzlaştırıcı yönetici Verona Dükü rolünde B. Noyan Coşgun temiz ve etkileyici söyleyişiyle alkışı hak ettiler. İki taban tabana zıt kişilik Mercutio ile Roméo arasında dengeleyici bir karakter olan Benvolio rolünde Emre Pekşen ile çekingen damat adayı Paris rolünde Anıl Güntekin abartısız yorumlarıyla beğenildiler. Diğer rollerden biri olan Grégorio’da ise Emre Uluocak sesi ve özellikle de ayrıntılı yorumuyla gerçekten akıldan çıkmayacak bir “karakter oyunu” sundu.
23.12.2024 TEMSİLİNDEKİ YORUMLAYICI SANATÇILAR
Juliet rolünde Esra Çetiner hem sesi ve söyleyişiyle, hem de mimikleri, hatta çene hareketleri ve jestleriyle önce aşık, sonra çaresiz, henüz 14 yaşına basmamış genç kızı inandırıcı ve unutulmaz şekilde yorumladı. İçinde yeri geldiğinde koyu dalgalar da olan gül renkli açık pembe kuvars renkli sesi, onun Juliet’inin ve benzeri rollerinin Avrupa sahnelerinde takdir göreceğini düşündürüyor.
Roméo rolünde Mehmet Kavil, sadece tiz tonları değil, sağlam pes sesleri de olan kendine özgü renkli bir lirik tenor. Teknik çalışma ile volümü artırdığında bu mavi inci tonunda ses rengi değerini bulacak. İşin güzel tarafı Çetiner ile düetlerde Kavil’in güzel bir harmoni yakalamış olmasıydı.
Kamil Kaplan’ın Mercutio’su, Merkür gibi, dalgacı, şakacı, her adımı içselleştirilmiş, abartısız, oyunbaz bir yorumdu. Roméo “Ah bu gece birine âşık olsam” diye hayal kurduğunda sözlerin anlamına vakıf, Fransızca telaffuzuna özenli biçimde “Yalancıların Kraliçesi Mab” aryasını söyledi ve aşkı bile alaya aldığına inandırdı. Keza kavgadan uzak durmaya çalışan Roméo’nun yerine oyuna meraklı bir çocuk gibi ortaya atılıp bir oyuncakmış gibi bıçağını çekmesi kendi hayatını bile ciddiye almadığının kanıtıydı. Kaplan’ın her adımı dikkatle çalışılmış Mercutio’sunun düellosu Kenneth MacMillan koreografisiyle S. Prokofiev’in “Roméo ve Juliet” balesindeki düello sahnesini hatırlatıyordu. Librettoda Roméo onun için: “O hiç yara almadan yaralarına gülen biridir”, diyor; sanki Kaplan’ın içinde bir Mercutio vardı.
Nihan İnan Özbayrak’ın kadın yönü ağır basan Stéphano’su özellikle Kraliçe Mab yanından geçerken üşüme jesti ve temiz söyleyişiyle etkileyiciydi. Mert Özdemir’in oldukça hareketli “hop bir orada hop bir burada” Grégorio’su bana beğenerek izlediğim Sihirli Dünya adlı çocuk oyunundaki başarılı kuş rolünü hatırlattı. Özbayrak ve Özdemir, Stéphano ile Grégorio’nun kavga sahnesinde çok başarılıydılar. Hatice Zeliha Tunçyürek, hem sesinin rengiyle, hem de oyunuyla neredeyse Kenneth MacMillan koreografisindeki dadı Gertrude idi. Ali Can Akyıldız’ın dingin sesli, düello dışında nazik jestli Tybalt’i düelloda Shakespeare’nin Tybalt’ine dönüştü. Diğer yandan, B. Noyan Coşgun’un saygılı çekingen Paris’i; Baran Can Çördükçü’nün abartısız Benvolio’su; Tuncay Doğu’nun müzikalitesi yerinde yaşlı aristokrat Capulet’si; Yiğitcan Tatlıoğlu’nun entonasyon sorunsuz, duygularını hiç ama hiç belli etmeyen Peder Laurent’ı; Levent Akev’in kavgalardan yorgun düşmüş Verona Dükü yorumları seyircinin beğenisini kazandı.
İKİ TEMSİLDEKİ ORTAK YORUMLAR ve YARATIM ÜZERİNE İZLENİMLERİM
Koro: ADOB korosunun güçlü beraberliği ve Fransızca telaffuzu çok başarılıydı. Baloda kadehsiz kadeh kaldırma devinimini estetik şekilde uyguladılar. Baloda giydikleri kordö-bale kostümleri zaten bir anlamda koreografi de içeriyordu.
Orkestra: Şahane forte bir uvertürle başlayan Roméo ve Juliet ilk notasından son akoruna kadar çalması meşakkatli bir eser. Operalarda her temsilin standart olmayıp aryayı söyleyen soliste göre piano veya forte çalınmasının gerekmesi de sadece iki üç kez tamamen aynı biçimde tekrarlanan konser performanslarından çok farklı bir zorluk. Bu açıdan her iki temsili yöneten şef Tolga Atalay Ün ile başkemancı Erkin Onay, prömiyerde Gültekin Ulutaş (Klarinet), Çağatay Elitok (Arp), ikinci temsilde Ferhat Göksel (Klarinet), Özlem Başabak (Arp), her iki temsilde Ulaş Yurtoğlu (Obua), tüm çello grubu ve tabii tüm orkestra alkışı hakkediyorlardı.
Koreografi: Özellikle koro balo sahnesi, MacMillan koreografisi kalitesinde düello sahneleri ve Roméo ile Juliet’in kırmızı püsküllü kafesin içinde âşık olma sahnesindeki devinimleri ayakta alkışlanası idi. O kadar ki, yetmedi, keşke Juliet’in ölüm yatağına çiçekler getirilirken de bale olsaydı diye düşündüm. Koreografinin çok iyi olmasına ek olarak, normalde ufak dans hareketlerinden bile pek hazzetmeyen opera sanatçılarının ikna edilerek son derece titizlikle çalışılmış olması da her türlü takdiri hak ediyor.
Kostüm Tasarımı: Bir insanı uzun veya kısa boylu gösteren giysi oranı belden veya dizden yere kadar olan mesafenin uzunluğudur. Eğer bileğe kadar bir ceket giyilirse ceketin alt kenarından yere kadar olan, diyelim 10cm’lik mesafe kişinin boyu olarak algılanır. Bu beyin algısı nedeniyle Roméo uzun ceketini çıkarıp üst kenarı göğüs orta hattından başlayan siyah pantolona büründüğünde boyu bize en az 15-20cm uzamış hissi verdi. Juliet’in odasında Roméo’nun üst yarısı çıplak, gömleğini giysin mi giymesin mi kararsız hali, bazı seyircilerde keşke hep giyinik olsaydı, tepkisi uyandırmış. Haliyle bale olmadığı için, operada yarım da olsa çıplaklık cinselliği çağrıştırıyor, oysa eser tümüyle romantik.
Dekor ve Işık Tasarımı: İlk cümlede belirtmek isterim ki kırmızı, püsküllü romantik aşk kafesi (ve onun içindeki devinim), kilise bahçesindeki kare çim-çiçek tarhı dâhiyane yaratımlar. Boyacı merdiveni meşhur balkon sahnesinin gelindiğini vurguluyordu (5). Kilise kapısının eğri olması da belki çocukları evlendirdiğini ilan etmek yerine Juliet’e uyku ilacı vermeyi yeğleyen Peder’in güvenilmez yaklaşımına müstehzi bir eleştiri olarak okunabilir. Öte yandan Shakespeare'in bir denge eseri olarak tanımlanan bu eseri, gerçekten de, iki aile, iki aşık, eşit sayıda akrabalar ve eşit sayıda ölü ile denge içerir (6). Hal böyleyken sahnede sola doğru alçalan ve perdenin altından öne uzanmış platform muhtemelen hayatın dengesiz ve kaygan olduğunun alegorik ifadesi olabilir. Kesin olan bir şey varsa o da Juliet’in yatak odasının âdeta müzikle dans eden perdesinin muhteşemliği idi. Hem estetik açıdan hem de duygu anlatımı yönünden perdenin hareketi de perdeden gelen ışık da unutulacak gibi değildi. Keza, eserin sonunda uçuşan kelebek görsellerinin estetik etkileyiciliği de, metinde geçen “Tarla kuşu bile bize zamanın geldiğini söylüyor” ifadesine karşın neden tarla kuşu değil de kelebek unsurunun tercih edildiği sorusunu unutturur güzellikteydi.
Açık renkli, yalın ve modern dekor panoları çarpıcıydı ve sahneyi olduğundan daha geniş gösteriyordu. Öte yandan, açık renkler temsil ettiği nitelikler (saflık/çölde kaybolmuşluk) açısından dekor ve kostüm kullanımında, hem mesajı hem de seyircinin dikkatini kaybetmeden odaklanabilmesi için aydınlatma açısından kendine özgü kuralları olan zor renklerdir (7). Ayrıca, gece vakti aydınlık “masalsı romantiklikten” ziyade “gerçeklik” yaratabilir. Sarı spotla aydınlatılan karakterin ölü olduğu ilk anda anlaşılamayabilir. Bir “ışık şaheseri” olarak bahsedilen Roméo ve Juliet metninde ikili birbirlerini ay ve güneş ışığıyla tanımlar ve överler (5,6). Bu yapımda yer yer farklı renklerle de olsa ağırlıklı olarak homojen, statik aydınlatma kullanımı, hâkim açık renkli dekorla, hele sahnenin zeminine ekspoze olan balkon seyircisi için, (Göz Hastalıkları Uzmanı olarak söyleyebilirim ki) kısa sürede gözü yoran, kamaşma yaratabilecek bir ikili. Diğer yandan dekorla aydınlatmanın olaylara göre (âşık oluş, ölüm vb.) seçilip “spot”lanması karakterin duygularını yansıtarak seyircinin duygularını daha derinden tetikleyebilir.
SONUÇ
Sadece prömiyerde değil, daha kırılgan olan ikinci temsilde de daha son akor çalınmadan kopan alkış, yapımın başarısının kanıtıdır. Nitekim biletini epey zahmetle bulan bir seyirci, temsili uzun bulduğunu ama her anının bilet sırasında harcadığı her dakikaya değdiğini, Roméo ile Juliet’in balesinden (8) sonra nihayet operasını da Ankara’da seyredebildiği için mutlu olduğunu ifade etti.
Yukarıda birçok ayrıntı yazdım, aslında titizlikle sahnelenmiş olduğuna ve yorumlandığına şahit olduğum bu yapım daha fazlasına da layık. Yapım hakkında duygularımı üç cümle ile özetlemek isterim. İlk cümlem: Sahneye koyan duayen opera rejisörü Aytaç Manizade “Aşk nedir biliyor!”. Heyecan verici ve etkileyici anlatımına sağlık! İkincisi: Shakespeare’in evrensel zamansız metni üzerine bestelenmiş bu muhteşem lirik Fransız operasını Ankara sahnesine getirerek ADOB Müdür ve Sanat Yönetmeni Mithat Karakelle “pırıl pırıl bir ışık” yakmış oldu. Ankara seyircisi olarak bu kararına minnettarız! Üçüncüsü: Bu genç ve başarılı kastın seçiminde başta Başrejisör Eralp Kıyıcı, Müzik Direktörü Tolga Atalay Ün ile Müdür ve Sanat Yönetmeni Mithat Karakelle olmak üzere tüm ADOB Sanat Kuruluna sanatseverler adına şükranlarımı sunarım.
Harikulade melodiler ve sahnelerle dolu Roméo ve Juliet bilet alma çabasına değer; inanın!
Pınar Aydın O’Dwyer
28 Aralık 2024
Fotoğraflar: Recep Taha Kanmaz
Kaynaklar
- Eaton Q: Opera Production - A Handbook-I. University of Minnesota Press, 1962
- https://www.folger.edu/blogs/folger-spotlight/the-role-of-pants-in-pants-roles/ Erişim: 2.12.2024
- https://www.behindthename.com/name/tybalt
- Aydın O’Dwyer P: Tybalt'i Tanıyor musunuz? Ya Benvolio'yu? https://www.sanattanyansimalar.com/yazarlar/pinar-aydin-o-dwyer/tybalt-i-taniyor-musunuz-ya-benvolio-yu/3434/ Erişim: 4.12.2024
- Aydın O’Dwyer P: Balkon Altında Pişen Aşkın Tadı. Psikesinema Dergisi, Sayı 25, Eylül-Ekim 2019
- Shakespeare W: Romeo ve Juliet (Çev ve önsöz: Ö. Nutku). Remzi Kitabevi, 9. Baskı, 2003
- Uyan A: Gösteri Sanatlarında Işıklama Tasarımı. Mitos-Boyut Yayınları, 2008
- Aydın O’Dwyer P: Başrolde Romeo ve Jüliet. http://www.sanattanyansimalar.com/yazarlar/pinar-aydin-o-dwyer/basrolde-romeo-ve-juliet/1981/ Erişim: 07.04.2019
Notlar: Bu portalın yazarlarından Necla Çıkıgil’e engin Shakespeare bilgisini; sanatsever Ersel Aktürk ve diğer seyircilere temsil izlenimlerini benimle paylaştıkları için teşekkür ederim.