Ne Fark Eder? Boris Vian’ın Kasaplığın El Kitabı Adlı Oyunu
Boris Vian (1920-1959) hayatıma dokunmuş yazarların başında gelir. Onun yazdığı bir eseri sahnede izlemek için iki elim kanda da olsa koşar giderim. Bu ruh hali içinde 4 Mayıs 2025, saat 18.00’de Yakîn Tiyatro topluluğunun Maltepe, Necatibey caddesi 102/A adresindeki 52 kişilik minik salonuna Boris Vian’ın Kasaplığın El Kitabı adlı eserini izlemeye gittim (1). Aynı salonda daha önce Yakîn Tiyatro’nun Maurice Maeterlinck’in Körler adlı oyununu izlemiş ve bu portala yazmıştım :(https://www.sanattanyansimalar.com/yazarlar/pinar-aydin-o-dwyer/tiyatroda-korler-ve-korluk/3522/).
YARATICI SANATÇILAR: Eseri sahneye Sıla Demir koymuş. Yardımcı yönetmenliği ve koreografiyi İnci Kangal, reji asistanlığı ve ışıklamayı Yağmur Nisa Güney üstlenmiş. Dekor sorumlusu Taha Burak Dursun ile Mücahit Eserkaya, kostüm sorumlusu Simay Oğuz ve aksesuar sorumlusu Elif Polat imiş. Özgün şarkıların söz ve müziklerini (soyadı alfabe sırasıyla) Ceren Aslantaş, Irmak Kaya ve Ahmet Semerci bestelemiş, piyano kaydında Ceren Aslantaş çalmış, müzik efektlerini Pelin Su Naz Köksal yönetmiş. Yapımın oyuncu koçluğunu Eda Türkan Bilmez ile Özüm Buzoğlu yürütmüş. Afiş ise Ekin Ever’in tasarımı.
OYUNCULAR: Arda Belder, Azel Savaş, Ayşegül Ayaz, Barış Çalışkan, Begüm Rana Ürtiş, Burak Toprakdelen, Çağla Nisa Kanbur, Ekin Ever, Elif Polat, Elif Özgürcan, Eylül Bahçeci, Eylül Karasu, Görkem Kaynak, Hava Taştemir, İnci Kangal, Irmak Kaya, İpek Aksu, İrem Topuz, Mücahit Eserkaya, Murathan Gökçay, Sevilay Okçu, Selin Çakmak, Simay Oğuz, Taha Burak Dursun (programda yazılan sırayla).
KONU: İkinci Dünya Savaşı’nın sonuna doğru, Fransa’nın Arromanches adlı kasabasında, sadece tek bir ev ayakta kalmıştır. O da at-kasabının hem kasaplık yaptığı hem de ailesinin oturduğu evdir. Dışarıda insanı dehşete düşürecek bomba patlamaları, tüfek, tank ve füze sesleri ile insan çığlıkları yankılanmaktadır. Evde ise kasap, karısı Marie, adları (Fransız usulü) anneleriyle aynı olan iki kızı; biri Marie (sonradan adı Cyprienne/izlediğim sahnelemede Handan) ve diğeri Marie, Kasap çırağı André ile (bu sahnelemede eklenen, adı meşhur elektrik süpürge markası Dyson’a ithafen) temizlikçi Daysın oturmakta, evi yıkık bir komşu da sürekli ayak altında dolaşmaktadır. Dışarıda sanki dehşetli bir savaş hüküm sürmüyormuş gibi tek dertleri Handan ile epeydir beraber yaşayan Alman askeri Heinz’ın ilişkilerinin düzeyi ve evlenme olasılıklarıdır.
Onlar bu konuları konuşa dururken sürekli çat kapı içeri farklı orduların askerleri (Alman, Amerikan, Japon, Fransız), postacı, ölüler, evleri yeni yıkılan komşular girip çıkmaktadır. Kasap bir yandan Marie (Handan) hamileyse nasıl evlendirebileceğine kafa yormakta, bir yandan karısını hoşnut etmeye uğraşmakta, bir yandan da eve dalan düşmanları öldürüp bir çukura atarak bertaraf etmektedir. Gerçekten eve girip çıkanın haddi hesabı yoktur, kopuk kafası tuvalette yerine takılan asker mi istersiniz, yere saçılan kanları temizlemekten bıkan temizlikçi mi, bıraktığı silahları almaya geri gelen veya bir tek atmaya uğrayan askerler mi, adının Vladimir Krovski olduğunu söyleyen Amerikalı mı, hepsi oradadır. Üstelik ortalık insan leşi kokmaktadır.
Derken evlilik ilan edilir, bu defa da ablalarının düğünü için savaşı bırakıp gelen paraşütçü kardeşler Jacques ile Catherine ve yine davetsiz savaş mağdurları, yaralılar ve kaçkınların resmi geçidi sürer. Bu ortamda yapılabilecek düğün ne kadar olabilirse ancak o kadar olur, gelinle damadın nikahını Robert Taylor adlı bir rahip (bu sahnelemede bir filmde rahibe rolü oynayan bir lezbiyen sinema oyuncusu Taylor Swift) kıyar. Kasap babanın ölmüş insanların etlerinden hazırladığı ziyafet mideye indirilir, hatta fotoğrafçısız ve fotoğraf makinasız bir aile fotoğrafı bile çektirilir. Sonunda böylesine acımasız bir savaşta beklenen son gerçekleşir.
İZLENİMLERİM
Sadık ve titiz bir Boris Vian hayranı olarak ilk izlenim cümlem, “zihnimden hiç çıkmayacak bir temsil izledim” olacak. Prömiyeri 18 Nisan’da gerçekleşen oyunun daha sadece yedinci temsili olmasına rağmen, sanki 700’üncü performans sunuluyormuşcasına a’dan z’ye oyunlar ve tüm diğer unsurlar iyice yerine oturmuştu. Öylesine ki, örneğin bedensel sakatlığı olan karakterlerin duruş ve yürüyüşleri oyun boyunca hep aynı şekilde aksaktı. Tüm karakterlerin oyuncu koçları ile çalışılmış ince mimik oyunları başından sonuna hep tutarlıydı ve inandırıcıydı; âdeta kendileri “öyleydi”. Sahneleme sırasında ve provalarda o kadar titizlikle ve konsantre olarak çalışılmış olmalı ki kalabalık sahnelerde ve dans sahnelerinde o dar alanda hiçbir oyuncu diğeriyle çarpışmadı. Dahası bazı karakterlerde Boris Vian’ın kendi sesini duyar gibi oldum; özellikle de Vian’ın sözlerini yazıp bestelediği ve seslendirdiği Le Deserteur (Asker Kaçağı) adlı şarkısındaki duru, net ve kararlı sesini (https://www.youtube.com/watch?v=gjndTXyk3mw). Özetle tüm oyuncular ortaya mükemmel yorumlar çıkardılar.
Başta rejisör Sıla Demir ve yardımcı yönetmen ve koreograf İnci Kangal ve reji asistanı Yağmur Nisa Güney olmak üzere tüm yaratım ekibini özellikle kutlamak yerinde olur. Metnin akıllıca uyarlanmasından başlayarak, sahneleme, dekor-kostüm-ışıklama tasarımları, özgün müzik, koreografi dahil tüm reji unsurları çok başarılı ve etkileyiciydi. Oyuncu seçimi kadar titiz ve güven sağlayıcı provalar, oyuncu koçları ile sabırlı çalışmalar, kalabalık sahnelerin karmaşasız, mizansen ve mimiklerin tutarlı olmasını ve oyuncuların içselleşmesini sağlamış. Karakterlerin adlarının omuzlarından çapraz asılı bezlere yazılmış olması izlemeyi ve olayların takibini kolaylaştıran dâhiyane bir fikir. Vurgulanarak sunulan repliklerden; ana karakter ölürken “benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır”, “emir vermek yerine bir de lütfen demeyi denesek, nasıl olur”, “şimdilerde ölmek moda ölmeyeni kınıyorlar” gibi örnekler dikkat çekici ve düşündürücüydü.
OYUNCULARLA SOHBET: Oyundan sonra Hacettepe Üniversitesi Drama Topluluğu üyesi olduğunu öğrendiğim oyuncularla kısa bir sohbet imkânım oldu. Yaşları 18 ile 25 arasında değişen 24 genç sanatçı edebiyat, işletme, mühendislik, psikoloji gibi bölümlerde eğitimlerine devam ediyorlar. Bu oyun 2,5 ayda, haftada dört gün, günde 3-4 saat çalışılarak kotarılmış. Bazı aksesuar ve butaforları kendi elleriyle yapmışlar. Oyuncuların üniversite öğrencisi olduğu göz önüne alınacak olursa nasıl özveri ve konsantrasyonla çalıştıkları anlaşılabilir. “Alaylı” oyuncular acaba “memur” oyunculardan daha mı hevesli, heyecanlı, tutkulu ve sanata-sanatsevere saygılıdır?
Boris Vian 1946’de bu eseri yazdığında 26 yaşındaydı yani yaklaşık oyuncuların yaşındaydı. Onun oyuna serptiği “sanatla ifade tohumu” oyuncuların “gençlik enerjisi” ile filizlenmiş. Sohbette onlara göre eserin ana fikrinin ne olduğunu sordum. Ana fikir “Ne fark eder?”, dediler. Nitekim ilk şarkının sözleri Boris Vian’dan alıntıyla “Nasıl anlatsam ne fark eder?” idi. Bunun üzerine “peki, sizce neyle fark eder?”, sorusunu yönelttim. Hepsi bir an tereddüt etmeden “Sanatla fark eder”, dediler. Sonra da, okullarına devam edeceklerini ifade ettiler ama kaç yaşına gelirlerse gelsinler, tiyatronun hep yaşamlarında olmasını istediklerini”, söylediler.
BORİS VİAN Kasaplığın El Kitabı’nın çevirmeni Ayberk Erkay önsöze, Vian’dan alıntıyla “…Bir sanat eserini anlayamazsınız, onu yaratanı anlarsınız. Bu tiyatronun anlattığı da Vian’dır”, sözleriyle başlamış. Arka kapaktan alıntıyla “anarşist ruhlu, Vian, (39 yıllık) kısacık yaşam serüveninde 12 roman (yarısı Vernon Sullivan adıyla), 5 öykü kitabı, 3 şiir kitabı, 6 deneme ve müzik eleştirileri kitabı, 12 tiyatro oyunu, 3 film senaryosu, 2 opera librettosu, 3 caz albümü (şarkıcı, saksafoncu ve besteci) yaratmış, oyuncu ve müzisyen olarak ve daima ironik üslubunu koruyarak gece gündüz durmaksızın eser üretmiş, performans sunmuştur. Özellikle “Günlerin Köpüğü”, “Yürek Söken” ve “Pekin’de Sonbahar” adlı romanları ile Kurt Adam adlı öykü kitabını öneririm. Bu dört eser şu anda dünyada, ülkede, yakın çevrede ve ailede olup bitenleri sembolik olarak anlamak için kendine özgü fantastik bir tür büyüteç.
Eserlerinin çoğunda ölümden bahseden Vian’ın ölümleri, çağdaş Fransız yazarlardan örneğin Albert Camus’ye nispeten daha kişisel ve melankoliktir. Vian, düş dünyasından gerçek dünyaya bakmanın gerçeği daha iyi anlamak ve tahammül etmekte kolaylık sağladığını düşünmüştür. Bunu yaparken Kral Übü’nün yazarı sembolist Alfred Jarry’nin “hayal çözümler bilimi” olarak tanımladığı “patafizik” bakış açısını kullanmış ve kara mizahla üretilmiş yaratıcı kelime oyunlarıyla bezeli bir müzikal dil kurgulayarak emsalsiz sanat eserleri yaratmıştır (2,3). Kendine özgü yaşamı ve eserleriyle Boris Vian, kendisi gibi herkesi “kendini gerçekleştirmeye” davet etmiştir. Ona göre “Ne fark eder?” sorusunun cevabı budur”!
Pınar Aydın O’Dwyer
10 Mayıs 2025
Notlar: 1. Kasaplığın El Kitabı Mesafe Sahne’de (Koru, EMA Asma Bahçe Çarşısı, Söğüt Sk. D:3/E No:1) 2 temsil daha oynanacak. Biletler gişeden veya: www.instagram.com/p/DIZQiTNIZv4/?igsh=MWlpdTM4c2ZicWN2OA==
2. Genç sanatçılara kucak açan Yakîn Tiyatro’ya katkıda bulunmak için: https://yakintiyatro.com/bize-destek-olun/
3. Temsil izlenimlerini benimle paylaşan Canan, Muhammed, Can’a teşekkür ederim.
Kaynaklar
- Vian B: Kasaplığın Elkitabı (Çev: Erkay A.). Mitos Boyut Yayınları, 2008
- Erkay A: Vian Tiyatrosu, Başlarken (Önsöz). İçinde: Vian B: Kasaplığın Elkitabı (Çev: Erkay A.). Mitos Boyut Yayınları, 2008
- Boris Vian eserleri: www.borisvian.org/ouvrages.html Erişim: 1.5.25