Siz Bodrum'u sadece göbek havalarıyla çılgınca eğlenilen, her karakterde aynı mimik ve bakışları fırlatan dizi figüranlarının kaçamak pozlarının verildiği bir büyük eğlence ve kendini gösterme mekânı mı zannediyorsunuz? Gazetelerin mağazin ekleriyle meşgulseniz, tam da böyle...
Ama Bodrum'un Bale Festivali'yle, D-Marin'iyle eğlencenin daha düzeyli ortaya konulduğu bir de kültür yanı var. Dokuz yaşındaki Doğuş Çocuk Senfoni Orkestrası, CSO ile ortaklaşa 1 Ağustos gecesi D-Marin Festivali'nde hem kendi kültürümüzden, hem de evrensel kültürden kaynaklı, solistlerin seçiminde işlevsel özen gösterilmiş bir programla kitlesel ve düzeyli eğlencenin nasıl yapılabileceğini gösterdi.
Şef Rengim Gökmen'in kuruluşundan bu yana başında bulunduğu DÇSO, artık daha çok bir “gençlik orkestrası” görünümünde. Emeklilik yaşı 18... İki dev ekrana yansıyan görüntülerden izleyici de bunu görüyor. Ama boyu çok küçük olduğu için kameraya takılmayan bir çocukla, konser sonunda sahne önüne alınınca karşılaşmış olduk. 9 yaşındaki bu sevimli kız çocuğu vurmalı çalfılar takımında görev yapmış. Şef Rengim Gökmen ile festivalin sanat yönetmeni Yücel Canyaran'a hoş bakışlar fırlattı, orkestranın imajını parlatıverdi. Müzisyen Engin Gürgey'in kızı olduğunu öğrendiğimiz minik orkestracı Beste'ye müzik yaşamında başarılar diliyoruz.
Konserin çalgı solistleri, geçtiğimiz dokuz yıl içinde bu orkestrada üye olarak görev yapan “çocuk”lardan, şimdi birer genç olan, eğitimini Bulgaristan'da sürdüren kemancı Sancar Sapaev, Viyana'da kendini geliştiren kemancı Hasan Gökçe Yorgun ve Almanya ile Norveç Oslo'da çıkışını hızlandıran çellist Dorukhan Doruk'tu. Sesyükseltme düzeninin metalikleştirmesine karşın, özellikle H.Gökçe Yorgun (Sarasate:Carmen Fantazi) ve Dorukhan Doruk (Çaykovski Pezzo Kapriçyoso) seslendirdikleri eserlerde hem teknik becerilerini ne denli geliştirdiklerini, hem de ulaştıkları tınısal kaliteyi sergilediler.
Ama esas eğlence, Üç Tenor'la yaşandı. Ankara Operası'nın iyi sesleri Şenol Talınlı, Ayhan Uştuk ve Aykut Çınar'dan oluşan Üç Tenor, ilk yarıda Napolitenler, ikinci yarıda ise türkü uyarlamalarıyla marinanın çekek yerini yarıdan fazla doldurmuş yaklaşık 2500 dinleyiciyi coşturdu. Hasan Niyazi Tura, Bujor Hoinic ve Oğuzhan Balcı düzenlemelerini seslendirirken hem kendi volümleri, hem de sesyükseltme düzeniyle ortalığı çınlattılar. Bilmem adalardan da dinleyen oldu mu?
Şenol Talınlı Azeri Türküdür, Ayhan Uştuk Egeli, Aykut Çınar Karadenizlidir. İkinci yarıda bu yörelerin türkülerinde coşkuyu doruğa ulaştırdılar. Hele Aykut Çınar, Karadeniz türkülerinde Horon da sergileyince beğeni daha da arttı. Üçü de farklı ses renklerini, belli ki kendileri de coşarak sergilediler. Bir bakıma, çoksesli müziğin yerel değerlerimizi de nasıl evrensel yöntemlerle kitlelere tayışıp sevdirebileceğinin örneğini verdiler. Konser sonrasını kendilerini kutlarken, en az birer kilo su kaybetmiş olmalarına karşın, mutluluğun yüzlerinden okunduğunu gördüm. Bravo tenorlarımıza...
Şef Rengim Gökmen'i omuzlarındaki ağır yüklerin pek çoğundan kurtulmuş olmanın rahatlığı içinde gördüm. Konser başında dinleyicilere hitabederken, hem Doğuş Çocuk, hem de CSO'nun önemini anlattı. CSO'nun başta Londra'daki Royal Albert Hall olmak üzere, Amerika'dan Japonya'ya yaptığı dış turne ve konserleri vurgularken, sanki BİFO'nun BBC Proms'da konser vermesinin günün iletişim yöntemleriyle fazlaca büyütülmesine ve ülkenin en köklü orkestrasının İstanbul tarafından hep taşra muamelesi görmesine sitem eder gibiydi... Ya da ben böyle hissettim.
Marina'dan ayrılırken, eğlenmiş ve pekçok eski dost görmüş olmanın mutluluk duygusunu, Türkiye'nin sürüklendiği adına “yeni” denen ama tarihsel anlamda orta çağı anımsatan ortamın, yeni çocukların bu tür etkinliklere nasıl katılabileceği sorusu çoktan kemirmeye başlamıştı.