Cem Esen’le (d. 1997) yüz yüze ilk kez 2014 yılında 13. Antalya Piyano Festivali’nde karşılaşmıştım. Efsanevî piyano eğitimcisi Kamuran Gündemir (1933-2006) anısına düzenlenen genç piyanistler resitalinde yanlış anımsamıyorsam Chopin çalmıştı. Sonra Can Çakmur’la birlikte fuayede yanıma gelmişler, ayaküstü sohbet etmiştik. O zaman daha İstanbul’da Metin Ülkü’nün öğrencisiydi.
Hacettepe Senfoni Orkestrası’nın 8 Ekim 2025 Sezon Açılış Konseri’nde ise bu kez karşımda eğitimine Avrupa’da ilerletmiş Piyanist-Besteci Cem Esen vardı. Ama bir süre sonra besteci kimliği daha öne geçebilir, çünkü hızla çalışıyor ve yeni besteler yapıyor. Cem, şu anda CSO’nun sözleşmeli piyanisti.

Viyolonsel ve Trompet için Konçerto’nun seslendirileceği konser öncesi şef Prof. Rengim Gökmen, âdetin eser sonunda bestecinin çağrılması olduğunu anımsatıp, “Eser hakkında bilgi vermesi için önceden de sahneye davet ediyorum” diyerek Cem’i sahneye çağırdı. Neredeyse bir usta gazeteci gibi, kısa bir söyleşi yapıverdi. Böylece eseri CSO’daki trompet solocusu, Cem Sevgi ile viyolonsel grup şef yardımcısı Yusuf Çelik’in ısmarladığını, Ağustos ayında başlayıp, bir ayı geçkin sürede bitirdiğini, hayatı hâtta kendi hayatını anlattığını, Rengim Gökmen’in de ısrarla izleyip ilk seslendirmeye hazırlanmak için partitürü beklediğini öğrendik.
Bestecinin konçerto formunda yazdığı ilk eser olan Viyolonsel ve Trompet için Konçerto, isimsiz birinci bölüm ile Serenade ve Epilogue başlıklı bölümlerden oluşuyordu. İsimsiz ve uzun ilk bölüme “Senfonik Bölüm” adını vermek mümkündü, çünkü senfonik özellikleri ağır basan, solocuların zaman zaman başrole çıkmalarına karşın, orkestranın baskın olduğu bir bölümdü. Hâtta yer yer çelloyu bile maskeliyordu. Bestecinin, “kader teması” diye adlandırdığı ama keyifli renkleriyle “mutlu bir kader”i yansıtan tema bölüm boyunca sıkça ortaya çıktı.
Besteci ağır ve mistik bir havada başlayan bölüme Serenad adını vermesini, trompetçinin flugelhorn’la seslendirdiği bölümün ana temasına bağlıyor. Trompetin tiz ve parlak ses rengine karşın flugelhorn’un daha mat ve düşük volümlu tınısı bölüme duygusal bir hava veriyordu.
Epilogue ise adı üstünde bir sonsözdü. Burada yapıttaki besteleme anlayışını ve temaların bir özetini algıladık. Bu anlayışın romantik dönem müziği ile çağımızın vurmalı çalgılara ve âni yükselişlerle tırmanan ataklara yer veren modern müziğinin bir harmanlanması olduğunu söyleyebiliriz.
Başkemancı sandalyesinde Burcu Zorlu’nun oturduğu, CSO ve Opera’dan bazı takviyelerle oluşturulmuş orkestrada, kontrbas grup şefi sandalyesinde de konservatuvarın bu daldaki hocalarından Burak Karaağaç oturuyordu. Orkestraya verdiği destek nedeniyle kendisini kutlarım.

Solistlerin seslendirmelerine gelince; uluslararası alanda pek çok seslendirmeye imza atmış Cem Sevgi zaten Türkiye’deki önemli trompetçilerden ve sololu yapıtların vazgeçilmez ismi. Viyolonselci, taa Mersin’deki ilk öğrencilik günlerinden beri tanıyıp izlediğim Yusuf Çelik ise, yarışmalarda kendini kanıtlamış, gerek solo, gerek bir oda müzikçisi olarak tırmanışını sürdüren, mesleğine sevgi duyan bir isim. İkisi de sololarını başarıyla icra ettiler.
İlk seslendirmeler hep risklidir. Yapıtın birkaç kez seslendirilmesinden sonra dengeleri daha iyi yerine oturacaktır. Hâtta besteci, TRT tarafından alınan kaydı dinledikten sonra birkaç küçük düzeltme bile yapabilir.

Seslendirme sonunda besteci ve solistler sahnede, dinleyiciyi coşkulu alkış karşısında mutlu bir ifadeyle selamlarken, dinleyicinin bir bölümü de sanki futbol maçında gibi sürekli ıslık çaldılar. Salonun arkalarında oturan bu kitle, hem konçertoda, hem de ikinci yarıda seslendirilen Beethoven’in 3. Senfonisi’nin bölüm aralarında da alkışı bastılar, hem de bölümlerin son notaları daha sönümlenmeden. TRT’nin kayıt yapmakta olduğunu, daha binaya girerken kayıt arabalarından, salonda da balkon köşelerine yerleşik iki, sahne kulis girişindeki bir kameradan anlamaları gerekti. Gene de kaydın zedelenmemesi için konser öncesi dinleyici kitlesi uyarılabilirdi, ancak ihmal edildi.

Dinleyiciler arasında İsmet Paşa’nın kızı Özden İnönü Toker, torunları Gülsün ve eşi Mustafa Bilgehan ile Nurperi Özlen, CSO’nun müdürü flüt solisti Dr. Sibel Ayhan Bayer, HSO ve EBBSO Müzik Yönetmeni şef Prof. Burak Tüzün, orkestranın önceki müzik yönetmeni ve şeflerinden Prof. Erol Erdinç, Hacettepe Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mehmet Cahit Güran da vardı. Rektör Güran, konserin sonunda davet üzerine sahneye çıkarak müzisyenlere kısa bir teşekkür konuşması da yaptı.
Konser, Türk çoksesli müzik yaşamının gelişmesine çok önemli katkılar yapmış olan, Rengim Gökmen’in özenle “Siirt Pervari doğumlu” olduğunu vurguladığı, unutulmaz müzik insanı ve orkestra şefi Hikmet Şimşek’in (1924-2001) anısına adanmıştı.

Konser başlamadan Konservatuvar Müdürü Prof. Metin Munzur sahneye çıkarak, Hikmet Şimşek anılmasıyla ilgili hazırladığı konuşmayı elindeki kağıda zaman zaman bakarak yaptı.
Bu anma konserinde bir genç. Türk bestecisinin eserinin prömiyerinin yapılmış olması anlamlıydı, çünkü Hikmet Şimşek, Türk bestecilerin yapıtlarının seslendirilmesine çok önem veren, birçoğunun ilk seslendirilişini yapmış bir müzik insanıydı. Değerli dostumuz ışıklarda uyusun.
ŞEFİK KAHRAMANKAPTAN
9 Ekim 2025, Ankara




























