Hacettepe Üniversitesi Rektörlüğü mü, yoksa Ankara Devlet Konservatuvarı mı, bir türlü senfoni orkestrasının adına karar veremedi! Bir belgede Hacettepe Üniversitesi Senfoni Orkestrası diye geçer, kiminde Hacettepe Senfoni Orkestrası diye… 27 Kasım 2014 akşamı "Öğretmenler Günü Özel Konseri" başlığı altındaki konserde, afiş ve programa baktımızda bu kez "Hacettepe Üniversitesi Akademik Senfoni Orkestrası" adı kullanılmıştı.
"Akademik" denilince ne anlaşılır? O öğretim kurumunun öğretim üyelerinin-görevlilerinin çaldığı bir orkestra değil mi? Ama gelin görün ki, konserde orkestrayı Hacettepe Üniversitesi’nin kendi akademik kadrosundan biri değil, Ankara Operası’nın koro ve orkestra şeflerinden Sunay Muratov yönetiyordu!
Hacettepe Üniversitesi’nin, ADK’nın kendi akademik kadrosunda bulunan Moskova Çaykovski Konservatuvarı mezunu, daha bir hafta önce CSO’yu başarılı biçimde Mozart Requiem’de yöneten, devlet orkestralarının en zorlu eserlerde can simidi olabilen Doç. Dr. Burak Tüzün ise dinleyiciler arasında oturuyordu! Çünkü "akademik" orkestranın şefliği, kendi akademisyeni şeflik bölümü öğretim üyesine değil, "dışardan’ bir şefe verilmişti! Burada bir "kumpas" seziliyordu. Ayrıca "akademik" orkestrada değişik kadrolarda bulunan veya sözleşmeli çalgıcılarla, öğrenciler de yer alıyordu.
Orkestranın müzik yönetmeni ve 1. şefi olarak da, hâla Kastamonu Üniversitesi kadrosunda görünüp, Hacettepe’de "ek ders ücretli" olarak bulunan, 67 emeklilik yaşı çoktan geçtiği halde, "hülle" denilen yöntemle kağıt üzerinde Kastamonu’da yer alıp orada yaşamayan, bulunmayan, ders vermeyen, CSO ve öteki devlet orkestralarının "nedense" tek bir konser bile vermediği Prof.Erol Erdinç var. Daha önce de Sunay Muratov’un yönettiği opera-şan bölümü konserindeki programda en üstte "Müzik Yönetmeni" olarak adı yazıyordu, bu kez 27 Kasım konseri programında bu ünvan ve adı göremedik.
REKTÖR BEYİN TERCİHİ Mİ?
Hacettepe Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Murat Tuncer’i, basında üniversite ve gençlik konusunda getirdiği gayet "aklı başında" önerilerle tanıyoruz. Yasada olmamasına karşın Konservatuvarda, yeni müdürün "seçimle" belirlenmesini istedi, adaylara vakit tanıdı, herkes düşünce ve projelerini ortaya koydu, bu arada adaylardan birinin "kriter"lerden biri olan Profesörlüğü de geldi ve seçim sonucunda fazla oy alan adayı müdürlüğe getirdi.
Ama, bu "hülle" uygulamasına neden ve nasıl göz yumdu ya da işin içinde rol aldı bilemiyoruz. İşin hukukî boyutunu yeterince araştırdı mı, bunu da bilmiyoruz. Çünkü Anadolu’daki üniversitelerde 72 yaşına kadar kadrolu çalışabilme, oralardaki öğretim üyesi gereksinimi karşılamak için getirilmiş.
Orkestrayı yazın otellerde animasyon konserlerine götüren, keyfî uygulamalara imza atan, yıllar yılı genellikle hep aynı eserleri çaldırtan, "yaşının büyüklüğünü" öne sürüp herkese istediğini yaptırtmaya çalışan, daha da olmadı ceketi çıkartıp onlarca tanık arasında insanların üzerine yürüyüp hakaretler savuran, akademik puan menfaatleri karşılığında insanları kendi emellerine alet etmeye çalışan, Konservatuvara ödül verilen törende, salondan gelen istek karşısında "Onu hazırlamamıştık!" diye konservatuvar marşını çaldırmayan bir şahsı acaba Rektör Bey neden korumak lüzumunu hissediyor?
Yıllardır, orkestranın bir yönergesini dahi hazırlatıp uygulamaya koydurtmamış, ilişkileri "sözlü" götüren, konuk sanatçıları "ahbap çavuş" ilişkileriyle davet eden bir şahıs acaba neden korunur? Anlamak mümkün değil! Rivayet muhtelif! Kimisi "hükümetten torpilliymiş" diyor, kimisi "cemaatçilerle birlikte hareket ediyor" diyor! Bunlar rivayet tabii…Hükümetten torpilli olsa, Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik ilk icraat olarak kendisini, Bakanlıkta edindiği görevlerden almazdı herhalde!
Nitekim, yıllardır bu orkestranın yıllık programını düzgünce edinebilmek mümkün olmadı!
Program mümkün olduğunca kapalı kapılar ardında tutuldu. Web sayfasına yerleştirilip ilan edilmedi. Halen de durum farklı değil, Aralık ayında ne zaman, hangi programla, hangi salonda konser yapılacağını bir kaynaktan öğrenmek mümkün değil. Demokrasi, şeffaflık gibi konular, sadece seçim yapmakla olmuyor, bunlardan dinleyicinin de yararlanması lazım.
ORKESTRA ŞEFİ RESİM-İŞ BÖLÜMÜNDE!
Halen, internette HÜ. ADK’nda da öğretim listesinde bir yerde "ek ders ücretli", bir başka yerde doğrudan öğretim üyesi gibi yer alan bu kişi, "abis.kastamonu.edu.tr" adresinden baktığınızda, 10527 sicil numarasıyla Eğitim Fakültesi’nde Güzel Sanatlar Eğitimi Bölümü’nde, dikkat buyurun "Resim-iş Eğitimi" bölümünde öğretim üyesi olarak görünüyor! Yâni bir orkestra şefi, Resim-İş Bölümünde! Bu işte bir "terslik" olduğu belli değil mi?
Yakında 67 yaş nedeniyle emekliye ayrılacak çok değerli öğretim üyeleri de var konservatuvarda. Bakalım Rektör Bey ya da YÖK, "hülle"yi yapanlar her kimlerse, bunları da Kastamonu’ya gönderip emekliliklerini 72 yaşına kadar uzattırıp Ankara’da çalıştırmaya devam edecekler mi?
TAM KADRO KONSERDE…
Geçtiğimiz sezon Hacettepe’nin bu şahıs tarafından yönetilen konserlerine gitmedim. 27 Kasım akşamı da, "akademik orkestraya" solistlerden Burak Karaağaç’ın davetlisi olarak gittim. Önce işin "sosyal" yönünden söz edeyim. Konservatuvarın seçilerek atanmış yeni müdürü Prof. Metin Munzur, yardımcıları Doç. Levent Kuterdem ve sanatçı öğretim elemanı Doğan Çakar konserdeydi. Diğer aday, eski müdür yardımcısı piyanist Prof. Demet Akkılıç da, orkestrada piyano çalıyordu.
Bu arada Orkestra Koordinatörü’nün de değiştiğini, Seçil Turhan’ın nazik karşılaması ve el programındaki listeden öğrendim. Seçil Turhan, daha önce Erdinç’in Güzel Sanatlar Genel Müdür Vekili’yken sekreteriydi. Sordum, "Can Özel’i görevden alıp, yerine Seçil Hanımı getirdi" dediler…
Munzur ve Kuterdem’i öğrencilik günlerinden beri tanırım, Muammer Sun ve İlhan Baran gibi iki değerli hocanın öğrencileriydi. Munzur ayrıca piyanoda da iyidir. Caz bölümü’nün kuruluşunda da emeği geçmiştir.
Kuterdem beni, bir süredir rektör yardımcılığı görevinde bulunan Prof. Dr. Şebnem Harput’la tanıştırdı. Prof. Harput, genç, konservatuvara ve müziğe değer verdiğini ifade eden bir eczacı akademisyen.
Rektör de konser öncesi kulise gelmiş. Tahminim, öğrencilerinin Avrupa kontrabas yarışmalarında gösterdiği başarıdan dolayı Doç. Burak Karağaç’ı tebrik etmiştir. Ama konser salonuna gelmedi. Ön sırada gözleri kapıda ön sırada oturanlar, boşuna beklemiş oldu. Hacettepe’nin kurucusu, ilk YÖK Başkanı Prof.Dr. İhsan Doğramacı’nın, Hacettepe’ye bağlılıyla bilinen kızı Şermin Özsavaşçı da dinleyiciler arasındaydı.
YARARLI OLMANIN KOŞULU
Konservatuarda, mevcut yönetim kadrosuna, "tedviren" iki müdür yardımcısı daha atandığını da bu konserde öğrendim. Çok değerli bir nota yazım uzmanı olan Kamer Güngör ile bale bölümünden Doç. Selçuk Göldere bu göreve getirilmiş. Demek ki, ADK’nın yönetiminde çalışkan bir beşli oluşmuş.
Eğer, "ne şiş yansın ne kebap" anlayışını benimsemez, kuru tehditlere pabuç bırakmaz, ufak hesaplara girmez, karateden, tabancadan korkmaz, "ellerini vicdanlarına koyarak" hareket ederlerse, "kumpas"ların içinde yer almaz, alet olmazlarsa, konservatuvara çok yararlı olabilecek bir genç kadro bu.
Umarım konservatuvarı, 12 Eylül YÖK profesörlerinin (lutfen kimse alınmasın, bir gecede akademik ünvan sahibi olan değerli öğretmenleri kastediyorum) "statükocu" anlayışından sıyırıp, akademik anlamda düzeyi yükseltecek, kimsenin hakkını yemeye uğraşmayacaklardır.
GELELİM KONSERE
Tüm bu çağrışımları bir kena bırakıp, gelelim konsere… Konserin ilk yarısı, ikisi de doçent unvanıyla ADK’nda öğreticilik yapmakta olan Ebru-Burak Karaağaç çiftine ayrılmıştı. Yıllar önce bu orkestranın başkemancı sandalyesinde oturan ancak sonra orkestrada çalmaktan vazgeçen Ebru Karaağaç, Wieniawski’nin Polonez’ini seslendirdi. Kırmızı uzun elbisesiyle sahneye yakışmıştı.
Ardından eşi Burak Karaağaç , bir dönemin ünlü kontrabasçısı ve kontrabas eserleri bestecisi Bottesini’nin "Elegie"sinde solistlik yaptı. Sonra da birlikte gene Bottesini’nin keman ve kontrabas için ikili konçertosunu seslendirdiler. Dinleyici, eserleri tanımadığı ve el programını da alıcı gözle okumadığından olsa gerek, üç bölümlük konçertonun bölüm aralarında da alkışı bastırdı. Şef Muratov’un geri dönmeyişi ve el işaretinden de hemen uyanamadı.
Solistler, doğaldır ki, sık çalmıyor olmanın getirdiği handikapları da taşıyorlardı. Ebru Karaağaç’ın daha iyi olmasını bekliyordum. Burak Karaağaç’ı da özellikle Bottesini’nin Elegie’sinde , orkestraya göre hayli "tiz" işittim. Kendisine de söylediğimde, akordu kuliste soğukta yaptığından kaynaklandığı yanıtını aldım.
Konserin ikinci yarısı, üç kısa parçadan oluşuyordu. Yâni tek başına oturaklı bir eser yoktu. Önce Mozart Figaro’nun Düğünü uvertürü, ardından Çaykovski’nin Fındıkkıran Balesi’nden Çiçeklerin Valsi ve son olarak A. Marquez’in 2 numaralı "Danzon"u geldi. Sunay Muratov için operadan çağrılan bir şef olarak uygun bir programdı. Orkestranın da bu eserleri daha önce birkaç kez çaldığını hatırlıyorum, yani "repertuar" eserleriydi.
Özellikle Danzon’da hayli forte bir seslendirme oldu ve zaman zaman müzik salondan bir "uğultu" halinde duyuldu. Bunda kuşkusuz, salonun kötü akustik ortamının da payı vardı.
Genellikle yakınma konusu, çalarak göstermeyen, "sözel" öğretim yapan çalgı hocalarındandır. Bu yönden baktığımızda da, Ebru-Burak Karağaç çiftini, orkestra eşlikli bir konserle dinleyici ve öğrencilerinin önüne çıktıkları için kutlamak gerek.
DAHA ÖZENLİ OLMA GEREĞİ…
Bu arada, vaktiyle birkaç kez yazıp eleştirdiğim, el broşürlerinde program notuna yeterince yer verilmemesi, eserlerin bölümlerinin programda kullanılmaması konusunda bir mesafe alındığını gözledim. Şef ve solistleri tanıtıcı broşürün arasına, Müzikoloji Bölümü öğretim elemanlarından Ahu Köksal ile Semih Pelen tarafından hazırlandığı belirtilen program notları konularak besteci ve eserlerin meraklı dinleyici tarafından öğrenilmesinin yolu açılmıştı. Ama, kendi içinde bölümleri olan eserlerde, broşürdeki ana listede bu bölümlere de yer verilerek dinleyicinin bir bakışta algılaması sağlanmalı. Yoksa bölüm araları alkışları daha çok devam eder. Bu orkestranın amaçlarından biri de, üniversitenin diğer bölümlerinde çalışan ve okuyanların da eğitimi değil mi?