Kendini klasik müziğin sınırlarına hapseden kimilerinin, belki de tatlı bir kıskançlıkla burun kıvırdığı piyanist AyşeDeniz Gökcin, 3 Aralık akşamı Bilkent’in Çarşamba Resitalleri’nde sahneye çıkarak, kendine seçtiği özgür yolun yanısıra klasikte de başarısını sürdürdüğünü kanıtladı.
AyşeDeniz, lisans diplomasını Amerika’da Eastman Müzik Okulu’ndan, master diplomasını da Londra’da Kraliyet Akademisi’nden aldıktan sonra, şapkasını önüne koyup düşünmeye başladı. Amerika'da davet edildiği burslu doktora olanağını ilk kalemde eledi ve zor olan üçüncü yolu denemeye karar verdi. Klasik piyano edebiyatını çalmayı sürdürürken, daha geniş kitleye de açılabilecek bir deneme yapacaktı.
Ortaokul sıralarından itibaren hayranlık duyduğu rock topluluğu Pink Floyd'un, rekor kıran üç parçasını Franz Liszt'in kısaca Dante olarak adlandırılan “Fantasia Quasi” sonatıyla harmanlayarak klasik formatta düzenledi. “Lisztified” başlıklı albüm sanal alemde kartopu etkisiyle inanılmaz bir paylaşım yakaladı, bizzat Pink Floyd tarafından tavsiye edildi. Bir bakıma günün moda deyimiyle AyşeDeniz için olumlu anlamda bir “kırılma noktası” oldu bu tercihi… Bunlara gene kendi yaptığı Piazzola uyarlamalarını da ekledi. Sonuç, Amerika, Güney Amerika ve Avrupa’dan aldığı davetler, verdiği konserler ve internet ünlüleri arasına girmesiydi.
Şimdi sırada Nirvana var. AyşeDeniz doğmadan bir yıl önce 1987’de Curt Kobain tarafından kurulan rock grubu Nirvana, tıpkı Pink Floyd gibi kendine geniş bir hayran kitlesi yaratmıştı. AyşeDeniz, Nirvana parçalarından esinli piyano bestelerinin bir bölümünü ilk kez dinleyici önüne Bilkent’te çıkardı. Hem de Beethoven ve Chopin’in iki sonatı arasına koyarak…
Önce bir Alman müzikologun taktığı adla daha çok "Ayışığı" olarak bilinen "Quasi una fantasia" ile başladı, Nirvana düzenlemeleriyle devam etti, Chopin’in Op.58 dizisinden, bestecinin en olgun eserlerinden biri olan 3 numaralı Si minör sonatıyla noktaladı.
Coşkulu alkışlara önce bir Pink Floyd düzenlemesi, ikinci olarak da Fazıl Say’ın Mozart Türk Marşı’na yaptığı caz çeşitlemesiyle karşılık verdi.
Beethoven sonatta, âdeta ardından çalacağı Nirvana düzenlemelerini muştularcasına biraz hercai bir yorum getirdi AyşeDeniz… Nirvana besteleri, çıkaracağı yeni albümün de uluslararası alanda ses getireceğinin işaretlerini taşıyordu. Chopin yorumu ise çok başarılıydı, bestecinin ruhunu salona taşıdı. Özellikle sonatın o büyüleyici "scherzo"sunu çok parlak biçimde salona yansıttı. Finalde de, Chopin’in amaçladığı virtüoz gösteriyi hakkıyla yaparak alkışı haketti.
Toplumsal bilince sahip olduğunu Nirvana düzenlemelerini, Türkiye’nin önemli sorunlarından "çocuk gelinlere" ithaf ederek gösterdi.
Çocukluğundan itibaren izlediğim genç yetenek AyşeDeniz’in en önemli avantajı Türkiye’e küçük yaşta bir konservatuvar düzenine girmeyip, normal öğretimini sürdürürken müziğe başlamasıdır. Elif-Bedii Aran Stüdyosu’ndaki piyano çalışmaları, ardından Bilkent'te Namık Sultanov'la hızlı gelişmesi, İlhan Baran’ın "rahle-i tedris"inden geçmesi ve lisans ile lisansüstü çalışmalarını Batı’nın akademik düzeni içinde yapmasıdır. Tabii dengeli aile desteğini de eklemek gerekir.
Bundan 17 yıl önce, AyşeDeniz 10 yaşındayken 1997'de“ Çok dökümlü bir piyanist kumaşına sahip bu kız" diye yazmışım. Şimdi karşımızda dünyadaki teknolojik gelişmeleri izleyen, müzik tarihi bilgisiyle yeni bireşimler ortaya çıkaran, gözü yeni ufuklarda bir 21. yüzyıl piyanist-bestecisi var.