Oda müziğine ilginin Ankara'da giderek artıyor olmasını gözlemek memnuniyet verici. Bilkent Müzik ve Sahne Sanatları Fakültesi 2016'daki 30. Yıl Festivali'ni bu yıl Bilkent Oda Müziği Günleri adı altında sürdürüyor. Gruplar seçilirken önemli bir kıstas, içinde en az bir Bilkentlinin bulunması. Bu Bilkentli mezun, öğretmen ya da öğrenci olabiliyor. Böylece mum dibine de ışık vermiş, müzik okulu kendi yetiştirdiklerine de olanak sunmuş oluyor. Bu yılki etkinliğin, Bilkent MSSF'nin eski oda müzği öğretmenlerinden SBF mezunu, kaymakam, eski CSO üyesi rahmetli kemancı Ayhan Erman'ın anısına adanmış olması da bir başka vefa göstergesi.
Ankara dışında olmam nedeniyle 1 Şubat'taki açılış konserinde bulunamamıştım. 8 Şubat akşamı dinlediğimiz konser, “Şanlı, Gitarlı” başlığı altında üç değişik birleşimin programından oluşuyordu.
Önce sahneye Schubert Trio geldi. Henüz okulla öğrencilik ilişkisi devam eden soprano Doğa Bilici, BSO'nun klarnet grubu üyesi Leonid Volkov ve Bilkent mezunu piyanist Selin Şekeranber'den oluşan üçlüden Franz Schubert'in “Der Hirt auf dem Felsen / Kayanın üzerindeki çoban” başlıklı “lied”ini dinledik. Alman liedleri genellikle ileri teknik isteyen parçalardır. Soprano Doğa Bilici'nin seçtiği bu güzel parçada yer yer tam istenilen sonucu elde edememesini doğal karşılamak gerek. İyice pişirdiği zaman mutlaka daha iyi söyleyecektir.
Gecenin ikilisi “Duo 2”, geçtiğimiz yıl iki Bilkent mezunu tarafından Eskişehir'de kuruldu. Bilkent'i bitirdikten sonra Mimar Sinan'da yüksek lisans, Eskişehir Anadolu Üniversitesi'nde de sanatta yeterlilik yapıp öğretim görevlisi olarak çalışan klasik gitarist Emre Ünlenen ile aynı konservatuvarın piyano bölüm başkanı olan Selin Şekeranber'in Duo 2'si ilk kez böyle kalabalık bir dinleyici karşısına çıktı.
Biri F. Poulenc'in Gitar-Piyano Sonatı olmak üzere, seçtikleri beş parçayı uyumlu biçimde seslendirdiler. Gitaristin ses yükseltme cihazı biraz zayıf kaldı. İki müzisyenin de aynı konservatuvarda görev yapıyor olması, Duo 2'nin kısa sürede repertuar genişletip kalıcı olma yolunda ilerlemesine olanak sağlayacak olumlu bir ortam. Birlikteliklerinin uzun süreli olmasını diliyorum.
Konserin ikinci yarısında ise, dünyada ilk kez görülen tenor-Viyolonsel-gitar üçlüsü olarak yurt içinde ve dışında verdikleri konserlerle kendilerini kabul ettiren Trio Anka'yı dinledik. Tenor Ayhan Uştuk ile gitarist Kağan Korad Bilkent mezunu, çellist Demet Gökalp ise Hacettepe Ankara Devlet Konservatuvarı'ndan... Büyük çoğunluğunun düzenlemeleri Kağan Korad tarafından yapılmış 10 parçadan oluşan bir programı başarıyla sundular.
Besteci Onur Türkmen, Atilla İlhan'ın bir şiirini kullanarak yazdığı “Nefesler 1” başlıklı parçanın sonunda davet üzerine yerinden kalkarak dinleyiciyi selamlamak istedi ama israrlı davet üzerine her zamanki mahçup tavrıyla hızlı hızlı sahneye çıkıp müzisyenleri kutlayıp yerine dönüverdi.
Trio Anka, uyumları, dengeleri ve elde ettikleri tınılarla kalitesini bir kez daha gösterdi. Bilkent Salonu'nun akustiği de onlar için çok uygundu. Çellist Demet Gökalp'in çellosunun tatlı ve dolgun tonunu, Kağan Korad'ın gitardaki ve düzenlemelerdeki ustalığını, Ayhan Uştuk'un o hafif buğulu ses rengiyle İspanyolca parçaları söyleyişi, yaşadığımız günlerde 45 dakikalığına dahi olsa, iyi geldi.
Dinleyiciler arasında müzisyenler de vardı, hepsi bugün duydukları iki değerli müzisyenin şef İbrahim Yazıcı ile kemancı Filiz Özsoy'un kamu görevinden ihracı haberinin olumsuz etkisini taşıyorlardı. Aralarında konuştukları günün konusu buydu.
Biletli dinleyicinin yanı sıra çok sayıda Bilkent öğrencisi de salonu doldurmuştu. Nedense dinleyicinin bir bölümü kapıda ücretsiz olarak sunulan programı almamış, alanların da bir bölümü bakmak zahmetine katlanmamış olmalıydı. Tek bölüm eserlerde sorun olmadı ama, birkaç bölümden oluşan eserlerin her bölüm arasında alkışı basanlar arasında öğrenciler de vardı! Oysa programda “nerede alkışlanması gerektiği” alkış çizimiyle işaretlenmişti. Ayrıca el programının ikinci sayfasında aynen şöyle yazıyor:
“Gittikçe artan sayılarla dinleyicilerimizin aramıza katılmasından mutluluk ve gurur duyuyoruz. İzleyicilerimizin beğenilerini içten alkışlarıyla sergilemeleri bizler için paha biçilmez bir destek.
Konserlerimizde ses ve görüntü kaydı yapılmaktadır. Seslendirilen eserlerin bazıları birkaç bölümden oluşmaktadır. Eserin tümü bittikten sonra alkışlamanız bizlere kolaylık sağlayacaktır. Aynı nedenle konser esnasındra cep telefonlarınızı tamamen kapatmanızı ve flaşla fotoğraf çekmemenizi rica ederiz.”
Gayet anlaşılır bir metin değil mi? Ama okuyan kim? Tek çare konserden önce bir görevlinin sahneye çıkıp, durumu tek tek, tane tane anlatması. Belki o zaman program alma, ya da okuma özürlü dinleyici durumu kavrar. Zaten bilenleri ve uyanları tabii ki tenzih ediyorum.
Şefik Kahramankaptan
8 Şubat 2017