İster rejili sahne kantatı olarak sergilensin, ister sadece konser olarak icra edilsin Carmina Burana’nın salonları doldurmaması söz konusu değil. Belki de Türkiye’de en çok bilinen, sevilen korolu eser bu. Nitekim, 23 Haziran 2018 akşamı Bilkent Odeon'da tüm biletler tükenmiş, bu yarı kapalı anfitiyatroyu 3900 kişi doldurmuştu.
Acaba Carmina Burana’nın bu denli benimsenmesi, akılda kalması ve yaygınlaşmasının temelinde ne yatıyor? Eserin bestecisi Carl Orff’un (1895-1982) “ritm” ve “yalınlık”kavramlarına verdiği önem başlıca neden. Çünkü sözleri insanlar hiç anlamasa da, herkes bu ritmik yapıya, insan sesi ile vurmalı çalgılarla yönlendirilen yalın müziğe âdeta vuruluyor.
Carl Orff çocuklara müzik öğretmenin, yetişkinlere de sevdirmenin önce “ritm” sonra da “ezgi”den geçtiğini saptamış, bu doğrultuda vurmalı çalgılara dayalı bir müzik eğitim sistemi geliştirmişti.. “Ritme, hareket ve doğaçlamaya özgür ve içgüdüsel yaklaşım” başlıca ilkesiydi.
Carmina Burana , kimilerince “ilkel” olarak nitelendirilse de, hem müziksel, hem de dilsel anlamda ritm anlayışı çok güçlü bir yapıt olarak, insanın doğasından gelen beğeniye yanıt veriyor.
Bavyera’nın soylu ve mesleği askerlik olan bir ailesinden gelen, çocukluğu katı disiplin altında geçen, disiplini hem yaşamını planlama, hem de kendi iç dünyasını düzenlemede bir araç gibi kullanan Carl Orff’un, sırf konsantrasyonu bozulmasın diye 1930 yılından, öldüğü 1982 yılına kadar geçen 52 yıl boyunca “daimi ikametgah”ını doğum yeri olan Münih’ten başka bir kente taşımadığı biliniyor.
Eski çağların müziğini, ritm temelinde günümüz müziğiyle birleştiren Carl Orff'un Carmina Burana’sını, BSO, TÜRKSOY işbirliğiyle hazırladı. Kazakistan'ın ödüllü Astana Korosu, Başkırt soprano Alfiya Karimova, Azerbaycan Türkü kontrtenor-tenor İlham Nazarov ve AnkaraDOB solistlerinden bariton Arda Aktar, eser için iyi seçim olduklarını gösterdiler.
Arda Aktar, eserin yapısında solo anlamında iskeleti oluşturan antik Almanca ve Latince metinleri, bestecinin öngördüğü iniş ve çıkışları geniş ses aralığı ve iyi tekniği sayesinde güzellikle okudu. Tenordan basa kadar uzanan tonları başarılıydı.
Alfiya Kerimova, Asya'daki Türkik toplumların içinden ne denli renkli ve eğitimli sesler bulunduğunu
eserdeki üç önemli solosunda kanıtladı.
İlham Nazarov, tek tenor partisini eserin özgün halindeki gibi kontr-tenor tekniğiyle yorumladı.
Üç solistin verimi de, bugüne kadar dinlediğim sayısını anımsayamadığım icralar içindeki üst düzeyler arasındaydı.
Astana Korosu ise, baş şefleri Gulmina Kuttybadamova'nın gözetimindeki hazırlıklarını ne denli iyi yapıp eseri içselleştirdiklerini icraları ile gösterdi.
BSO, İrina Nikotina'nın başkemancılığında kendi ortalamasını tuttururken, özellikle üflemeli ve vurmalı çalgılar, esere beklenen katkıyı verdiler.
Seslendirmenin “ilginç” sayılabilecek olayı ise Alman şef Christoph Poppen'in başına geldi. Bagedi birden elinden fırladı, havada dört takla attıktan sonra bir ok gibi birinci flüt Albena Sezer ile birinci obua Selçuk Akyol'un arasına düştü. (Ne yazık ki o sırada fotoğraf makinem kapalıydı) Verilmiş sadakaları varmış, yüze-göze de isabet edebilirdi. İcra halinde olmadıkları için bagedin gelişini görüp sakındılar ve ardından Selçuk Akyol bagedi alıp, elden ele dört rahle ötedeki şef kürsüsüne gönderdi ve Poppen böylece bu seslendirmedeki ritmlerin işareti bakımından önemli olan değneğine kavuştu!
Orff, Carmina Burana başarısından sonra Yunan tiyatrosuyla Ortaçağ oyunlarından esinlenen iki kantatı daha müziğe dökmüştü. Bunlar Carmina Burana ile birlikte üçlü oluşturan Catulli Carmina (Catallus’un Şarkıları) ve Trionfo di Afrodite'dir. (Afrodit’in Zaferi)
Orff'un teorilerini inceleyen, onun görüşlerinden yararlanan bir Türk bestecimiz de var. 1954-59 yılları arasında Münih Yüksek Müzik Akademisi’de burslu yüksek öğrenci statüsüyle bulunurken besteci olarak yıldızı parlayan, Münih Filarmoni Orkestrası için sipariş üzerine eserler yazan Ferit Tüzün'ü (1977-1987) de, Carmina Burana sayesinde anmadan geçmeyelim.
ŞEFİK KAHRAMANKAPTAN
24 Haziran 2018