Orta Asya'dan Anadolu'ya geleneğimizde bulunan telli çalgılar ailesine uzaktan akrabalığı, bağlamayla tanış gençlere sempatik gelmesi, edinilme ve ders alma kolaylığı nedeniyle klasik gitara ayrı bir önem verdiğimi devamlı okurlarım bilirler. Pazar günümü Hacettepe Üniversitesi Ankara Devlet Konservatuvarı'nın Beşevler'deki binasında geçirdim. Bu güzide kurumumuz tarafından bu yıl yitirilen büyük usta Alirio Diaz anısına düzenlenen 3. Uluslararası Gitar Yarışması'nın finaline tanıklık ettim.
Öncelikle bu yarışmayı oluşturup yaşamasını sağlayanlara, başta Gitar Sanat Dalı Başkanı sevgili Prof. Ahmet Kanneci olmak üzere, tüm emeği geçenlere ve sahip çıkarak gelip ödülleri bizzat veren Rektör Prof.Dr. Haluk Özen'e gönülden teşekkür etmek gerek. Bu işin “övgü” faslı.
“Eleştiri”lere gelince onu, aşağıda final gününü anlatırken açıkça ya da satır aralarında bulacaksınız. Gene “Şeytanın gör dedikleri”ni ve ardında gizlendiği “ayrıntı”lara değinmiş olacağız. Ama herkes bilsin ki, amacım “bağcı dövmek” değil, “üzüm yemek”tir. Çünkü Cumhuriyetin ilk konservatuvarı olan, 1936'da kurulmuş Ankara Devlet Konservatuvarı'nın korunması, gelişimi, iyiliği önemlidir bizim için...
ŞEYTANIN GÖR DEDİKLERİ
Konservatuvar binasında Açık Öğretim sınavı olduğu için ön kapının kapalı olduğunu ve arkadan girilmesi gerektiğini, yarışmanın ana sponsoru olan Başkent Müzikevi'nin sahibesi Emel Leblebicioğlu Yeşertener'den öğrenmiştim. Bu büyük ve güzel yarışmanın kendine ait bir web sayfası yoktu, üniversite ve konservatuvarın sayfası altında da bulunmuyordu. Bunun yerine bir facebook sayfası açılmıştı. Orada yarışma finalinin saat 10.00'da başlayacağı belirtiliyordu. Gene de sabah “belli olmaz, bakarsın değişmiştir” diye telefonla kontrol ettim. Önsezim beni yanıltmamıştı, finalin başlama saati öğlen 12.00'ye alınmıştı.
Konservatuvarın arka kapısından girerek salona doğru yürürken, genç piyano yıldızımız, halen Weimer'da lisans okuyan Can Çakmur'un anne ve babası Elif-Barış Çakmur'la karşılaştım. Merhabalaştık, hayrola diye sorunca yarışmacılardan en küçük yaştakini merak ettikleri için geldiklerini, ama sabahın 10.00'ndan itibaren orada dikilip beklediklerini söylediler!
Yarışmaya başvurular ses veya video kaydıyla yapılmıştı. 16-17 kişinin başvurduğu söyleniyordu. Bunların değerlendirilmesi sonucu, 10 tanesi seçilerek yarıfinalist yapılmıştı, ama Akdeniz Üniversitesi'nden Arda Uğur Urun (d.1992), yarışmak için gelmemişti. Böylece geriye 9 yarı finalist kalmış, aralarından 5'i etkinliklerini sergiledikten sonra jüri tarafından finale bırakılmışlardı.
FİNALİSTLER TAHTADAKİ PUSULADA
Acaba kimler finale kalmıştı? Bu merakla gelmiştim ve hemen yarışmanın organizasyonla ilgili işlerini üstlenen Su Organizasyon şirketinin sahibesi değerli Serap Ünal hanıma sordum.
Tahtada asılı kağıt pusulada finalistlerin adları ve çıkış sırası yazılmıştı. “Peki ne çalacaklar, bir fotokopi yapmadınız mı?” diye sordum. Yapılmamıştı. Cebimden not kartonumu çıkartıp gidip tahtadaki isimleri not ettim.
Sonra neyse ki Serap Hanım bana bir torpil geçerek, sadece jüriye verildiğini söylediği broşürden bir tane de bana verdi. İçinde yarışma programı, Rektör beyin ön yazısı, Alirio Diaz, Jüri, Şartname, Başkent Müzikevi'nin kurucusu Nejat İlhan Leblebicioğlu, adına 1000 TL'lik en iyi Türk eseri seslendirme ödülü konmuş bulunan Ulvi Yücelen, yarışma süresince birer konser veren Senio Diaz ile Bekir Küçükay hakkında bilgi ve konser programları, ama en önemlisi yarıfinale kalanların ad, soyad, doğum tarihleri ile kalırlarsa finalde çalacakları eserlerin bulunduğu A4 ebadında bir broşürdü bu.
Rektör Beyin yazısı da “Sayın misafirler, sevgili öğrenciler” diye başlıyordu. Ama final öncesi dağıtılmadığı için misafirler de, öğrenciler de bu yazıyı okuyamadı, broşürü ve dolayisiyle yarışmacıların çaldıkları eserleri göremedi. Birisi izleyebilmek için benden rica edip telefonla sayfaların resimlerini çekti, bir başkası da bakıp iade etti. Acaba dağıtılmasının ne sakıncası vardı, bilemedim.
DOKUZ YARI FİNALİST
Finale ulaşamayan yarı finalistleri burada paylaşayım, öğrenim durumları broşürde yer almadığı için sorup soruşturarak ekledim, hata varsa affola: Namık Ataman (d.1998- Dokuz Eylül lisans, halen Mimar Sinan'da yüksek lisans yapıyor), Gökhan Arslan (d. 1993-İstanbul Üniversitesi DK), Akanay Altun (d. 1997- YTÜ), Dorukhan Ersin (d. 1992- Hacettepe ADK, Lisans'ı bitirdi, yüksek lisans yapıyor).
Timur Dersuniyelioğlu Özcan Dal
Çağatay Erol Çavgın Çınkıt
Beş finalist ise, sahneye çıkış sırasına göre şunlardı: Timur Dersuniyelioğlu (d.1992- YTÜ Müzik ve Sahne Sanatları Lisans 2 öğrencisi), Mustafa Çağatay Erol ( d. 1992- Bilkent Müzik ve Sahne Sanatları Fakültesi Lisans son sınıf öğrencisi), Kerim Özcan Dal (d. 1989 -Hacettepe ADK Lisans ve Yüksek Lisans mezunu), Özberk Miraç Sarıgül (d. 2000 Aralık, Bilkent Üniversitesi Müzik Hazırlık Lisesi öğrencisi), Çavgın Çıngıt ( d. 1995 – Eskişehir Anadolu Üniversitesi DK Lisans öğrencisi)
JÜRİDE KİMLER VARDI?
Yarışmanın jüri başkanlığını Hacettepe ADK Müdürü, aynı zamanda Kompozisyon Bölüm Başkanı olan Prof. Metin Munzur yapıyordu, böylece bir sorumluluk daha üstlenmişti.
Jüride Hacettepe Ankara Devlet Konservatuvarı'nın keman öğretim üyelerinden Prof. Reyyan Yücelen Başaran ile piyano öğretim üyelerinden Prof. Binnur Ekber'i gitar dalı öğretim görevlisi Yrd. Doç. Soner Egesel izliyordu. Hacettepe dışından ise, Kanneci'nin hocalarından Alirio Diaz'ın oğlu Senio Diaz, Yıldız Teknik Üniversitesi Müzik ve Sahne Sanatları bölümü öğretim görevlisi Dr. Bülent Ergüden ile İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Sanatçı öğretim elemanı Bekir Küçükay vardı. Finalde ise İspanyol gitar yapımcısı Manuel Adalid de katılınca jüri 8 kişi olmuştu. (Jüride oylar eşit çıktığında kural gereği jüri başkanının oyu çift sayılır.)
İDDİAYLA ORANTILI PROGRAMLAR...
Yarışma finali saat 12.30 gibi Timur Dersuniyelioğlu ile başlayacaktı. Jüri üyelerine çalacağı eserlerin notaları dağıtıldı. Yarışmacı, Torroba, Erdener, Giuliani ve Bouwer eserlerinden oluşan bir program sundu. İkinci yarışmacı Mustafa Çağatay Erol da aynı bestecileri ancak daha güç parçaları seçmişti, sadece Turgay Erdener'in “5 Küçük Parça”sından 2 No'lu olanı aynıydı. Çağatay Erol özellikle hafif çalınması gereken yerlerdeki duyarlılığı ve müzikalitesiyle dikkati çekti. Kerim Özcan Dal, Türk besteci olarak vaktiyle Turgay Erdener'in Kanneci için yazmış olduğu Sonatın birinci bölümünü seçmişti. Bach'ın 2. Keman Sonatından düzenlenmiş iki bölüm, Dodgson ve Lauro eserleriyle programını bitirdi.
Aslında yarışmacıların seçtikleri eserlerin güçlük dereceleri, iddialarını da ortaya koyuyordu. Bu anlamda en iddialı program, öyle sanıyorum ki “tartışmasız biçimde” birinciliği elde eden Özberk Miraç Sarıgül'ündü. Daha Bach'ın Füg'ündeki ilk notalardan itibaren farklılığını hissettiren 15 yaşındaki Özberk, Türk besteci olarak da Çağatay Azat'ın Vals'ini seçmişti. Böylece jürinin gitarist olmayan üyeleri ilk kez duydukları bir isimle karşılaşmışlardı! Oysa Çağatay Azat “gitarist besteciler” dediğimiz sınıfa giren, icracılığıyla birlikte beste yapmaya da yönelmiş, camiada tanınmış bir genç gitar bestecisiydi.
Özberk, programını Torroba ve Lauro eserleriyle sürdürüp, sonunda H. Villa Lobos'un güçlük derecesi çok yüksek olan 12 Etüdüyle noktaladı. Son yarışmacı Çavgın Çıngıt yerli eser olarak Ertuğ Korkmaz'ın düzenlediği Allı Turnam'la birlikte Regondi Nocturn ve Rodrigo Üç İspanyol Parçası'nı seçmişti. Çavgın'ı da hayli müzikal buldum ancak bazı teknik eksiklerini gidermek için sanırım hocasına daha çok kulak vermesi ve günlük çalışma saatlerini arttırması gerekli.
GİTARA KARIŞAN TROMBON SESLERİ
Bu 5 finalistin eserlerinin icrası sırasında Konservatuvar salonunun dışından bakır üflemeli çalgı sesleri geliyordu. Sonra bir kontrbas gam yapmaya başladı. Sesler bir ara kesildi ama sonra kulağı kötü olanın bile duyabileceği biçimde yeniden salona yansımaya başladı. Bunlar zaten yarışma heyecanı içinde olan gitaristlerin dikkatini, yoğunlaşmasını dağıtacak cinsten gürültülerdi.
Konservatuvar Müdürü Metin Munzur cep telefonuyla birilerine mesaj atmaya başladı ama nafile. Son yarışmacıda trombon sesi öyle bir gelmeye başladı ki, Munzur dayanamadı yerinden fırladı, işi bizzat çözmeye gitti.
Bu salonun kaderidir, hele bahar ve yaz aylarında üstteki pencereler açıldığında salonda çalanları daha da rahatsız edici bir boyuta yükselir. Binada yeterli çalışma odası bulunmadığı için bazı öğrenciler koridorlarda çalışırlar. Bu yasak sözcüğünü sevmiyorum ama, keşke, ön kapıdan girişler sınav nedeniyle yasaklandığı gibi, öğrencilerin yarışma süresince pazar günü okulda çalışmaları da önceden duyurulup yasaklansaymış...
ÖDÜLSÜZ FİNALİST YOK...
Jürinin karar vermesi için önce salon boşaltıldı ama sonra jüri üyeleri müdür odasına gitmeyi tercih ettiler. Zaten salonda luthiye Manuel Adalid'in gitar yapımı, tipleri konusunda bir sunumu ve son geliştirdiği “katedral” adını verdiği gitarın tanıtımı vardı.
Salon bu kez ödül töreni için hazırlandı ve kazananlar açıklandı. Bana sorarsanız biraz “politik” bir refleks sergilenmiş ve “herkes” bir ödül kazanmıştı. Reyyan Yücelen Başaran'ın babası keman sanatçısı Ulvi Yücelen anısına koyduğu 1000 TL. tutarındaki En İyi Türk Eseri Seslendirme Ödülü ikiye bölünerek Çağatay Erol ile Çavgın Çıngıt arasında paylaştırılmıştı. Timur Dersuniyelioğlu üçüncü, Kerim Özcan Dal ikinci ilan edildi. Birincilik ise 15 yaşındaki Özberk Miraç Sarıgül'ün oldu.
KANNECİ'NİN KONUŞMASI
Kürsüde Ahmet Kanneci vardı, “ 5 yılda ilk kez konuşuyorum, daha önce de teklifler olmuştu, kabul etmemiştim. Elinizdeki kitapçığın birinci sayfasında ince mesajlar var” dedi. Kastettiği Rektör Beyin imzasını taşıyan yazıydı ama pek kimsenin elinde kitapçık yoktu! Kanneci, yazıda atıfta bulunulan Hitit Gitarı'ndan bahsederek “Onun da avantajını kullanarak yarışmayı geliştirmeye çalışacağız” dedi. Zaten Rektör Beyin yazısında da “Bienalimizin gitar ile ilgili araştırmaların, tartışmaların, konferansların, ustalık sınıflarının, bildirilerinin de sergileneceği daha kapsamlı bir sempozyum haline dönüştürülmesini arzu ediyor ve bu konuda yapılacak çalışmalara üniversite yönetiminin elinden gelen yardımı yapacağını belirtmek istiyorum” deniliyordu.
Kanneci 70'li yılların başlarında Türkiye'de gitar kültürü olmadığını, mağazalarda doğru dürüst gitar ve gitar teli bile bulunmadığını anlattı. Gitarın dünyada yaygınlaşmasında önemli payı olan İspanyol besteci Rodrigo da, Kanneci'nin konuşmasında yerini buldu. “CSO Rodriogu'yu davet etti, ama Rodrigo'nun çalacak durumu yokta, tek isim verdi Alirio Diaz. O konserde gitara aşık olduk, aşklara yenisi ekledik. Bekir Küçükay da aynı şekilde o akşam o salondaydı. Kendisini unutmadık, bu yılki yarışmayı Diaz anısına yaptık” dedi. Tevazu gösterip, sonra Diaz'ın öğrencisi olduğunu anlatmadı. Ne rastlantıdır ki, bendeniz de o akşam CSO salonunda Diaz'dan Aranjuez dinleyenler arasındaydım. Sonraki yıllarda, dünyadaki sayılı ustaları arasında yer alan Venezuellalı Diaz'ı solo resitallerinde de dinleme olanağı bulduk.
HANGİ “ANKARA”DAN!
Jüri üyeleri ve kazananları sahneye alıp, ödülleri verecek olan Rektör Özen'e ve salondakilere tanıtırken, Kanneci'nin bazılarının okullarını zikretmesi, bazıları için sadece “Ankara'dan” diye nitelendirmesi dikkatimi çekti. Hiçbir kasıt olduğunu zannetmiyorum ama böylece törende bir kez bile Bilkent sözcüğü telaffuz edilmemiş oldu!
Rektör Özen de kısa bir konuşmayla, kendisinin de 70'lerin başlarında Bodrum'da gençler kıyıda gitar çalarken bu enstrümana aşık olduğunu anlatıp, tüm emeği geçenlere teşekkür ederek, hazırlanmış plaketleri jüri üyeleriyle finalistlere sundu. Yarışmayı kazanan Özberk Miraç Sarıgül'e kendi el yapımı özel gitarı luthiye Manuel Adalid, Başkent Müzikevi Sahibesi Emel L. Yeşertener ve Rektör Özen birlikte verdiler.
Törenin en renkli yanlarından biri Diaz'ın oğlu Senio Diaz'ın babasının koyu renkli gitarıyla sunduğu dinletiydi. Her ne kadar dağıtılan programda belirtilen besteci ve eserler olmasa da, Senio Diaz, Scarlatti ve Albeniz'den babasının düzenlediği iki eserle memleketi Venezuella'dan bir dans havası “Joropo” seslendirdi. Ustanın oğlunu de keyifle dinledik.
TEMENNİLER...
Yarışmanın el broşüründeki yarı finalistleri incelerken dikkati çeken bir husus, hiç kız gitaristin bulunmamasıydı. Değişik konservatuvarlarda gitarda yetenekli kız öğrenciler ve yaş sınırı olmadığına göre araştırma görevlileri, lisansüstü yapanlar bulunduğunu biliyorum. Belki başvuran 16-17 kişi arasında kızlar da vardı, ama tüm başvuranlar açıklanmadığı için bilemiyorum.
Ayrıca Hacettepe lisans öğrencilerinden de kimse yoktu. 9 yarıfinalist arasında yer alan iki Hacettepeliden biri, yüksek lisansa başlamış, diğeri ise yüksek lisansı bitirmişti. Oysa lisansta 20 kadar öğrenci var.
Şimdi dileğimiz 4. Yarışma'nın Rektör Haluk Özen'in arzu ettiği gibi geniş kapsamlı bir sempozyum içinde, daha dikkatli bir organizasyon yapısıyla düzenlenmesi, yarışmaya daha geniş katılım olması.
Bunun için belki, lise ve lisans öğrencilerini özendirecek bir şartname hazırlanmalı. Çünkü şimdiki şartnamedeki “yaş sınırı bulunmaması” gençleri ürkütücü olabilir.
Kanneci, Özberk'ten bahisle Rektör Bey'e “Geçen sene de ikinci olmuştu. Kazananları bir daha yarışmalara almayacağız” derken espri mi yaptı, yoksa gelecek yarışmanın şartnamesinde böyle engelleyici bir düzenleme mi yapılacak? Bekleyip göreceğiz, çünkü Bilkent'te Kağan Korad'ın öğrencisi olan Özberk'te katıldığı yarışmaları uzun süre kazanabilecek bir potansiyel var.
Yarışmanın mekânı da önemli, Hacettepe ADK'nın yeni binası Beytepe Yerleşkesi'nde inşa halinde. Umuyorum ki, o binada yeterli sesgeçirmez enstrümancı çalışma odaları, topluluklar için prova ve çalışma salonları düşünülmüştür.
Fotoğraflar:Şefik Kahramankaptan