Carmen tüm mezzosopranoların gönlünde yatan, bu rolü oynayabilmek için gereğinde birbirleriyle yarıştıkları, nüfuz sahiplerini, lobileri araya koydukları bir roldür. Yeterli mezzo bulunamadığı zaman kimi dramatik sopranoların seslerini mezzoya zorlayarak söylediklerinin tanığı çoktur.
George Bizet'in Fransız operasında ve kendi kariyerinde romantizmden gerçekçiliğe geçişine simgeleyen ve dünyanın en rağbetteki operası haline gelen eseri, Ankara'da ilk kez 8 Nisan 1948'de sahnelendiğinde Carmen Saadet (Alp) İkesus (Altan) idi. 26 Nisan 2014 gecesi ise sahnede Carmen olarak, Avrupa sahnelerinde ikincil mezzo rolleri, oratoryolar ve lied konserleriyle sürekli davet alan genç mezzosoprano Asuda Karayavuz (d.1982) vardı.
Geçtiğimiz Mart ayında BSO ile Hasan Uçarsu'nun “Ben Sana Mecburum” başlıklı eserindeki başarısıyla dikkati çeken Karayavuz, doğallığı zorlamayan tekniği, güzel ses rengi,Fransızca metni hafif İspanyol vurgularıyla temiz cümlelemesi, şarkı ve düetlerdeki yeterli volümü, yerli yerinde mimik ve vurgularıyla Carmen'in hakkını verdi. Karayavuz, bu rolüyle başa güreşme konusunda da iyi bir referans elde etti, çünkü bu Karayavuz'un ilk tam opera başrolüydü. Yapılan kısaltmalarla üç perdede 3 saat 15 dakika süren eseri rahatlıkla kaldırdı.
Konusu Prosper Merimee'nin aynı adlı romanından alınan Carmen özellikle 20. yüzyolda çok farklı yorumlarla sahnelendi. Konuyu günümüzde geçiyormuşçasına ele alanlar, sahne tasarımından tasarrufu da sağlayan aşırı minimalist yaklaşımlar, askerlere uniforma yerine deri pardösüler giydirenler oldu! Ama dinleyicinin beğenisini hep konuyu geçtiği çağda ele alan, Carmen'e mutlaka belli sahnelerde kırmızı elbise giydiren klasik yorumlar kazandı.
Kimdir Carmen? Gelin bu sorunun cevabını Yahya Kemal'ın Endülüs'te Raks şiirinden iki farklı beyitle verelim:
Alnında halka halkadır aşüfte kâkülü,
Göğsünde yosma Gırnata'nın en güzel gülü...
Gül tenli, kor dudaklı, kömür gözlü, sürmeli...
Şeytan diyor ki, sarmalı, yüz kerre öpmeli...
Şeytanın dediğine uyan kıskanç aşığı tarafından öldürülen çingene dilberinin öyküsünü anlatan Carmen, Mersin'den “dönüşüm”le gelen bir yapım olarak Ankara sahnesine çıktı. Rejisör Recep Ayyılmaz, Seyhan Atamer'in sahne, Gizem Betil'in giysi tasarımıyla, konunun geçtiği İspanya'nın Endülüs bölgesinin “arabesk” yapısını da dikkate alan bir reji yapmış. Klasik yaklaşımın içine, bazı çağrışımsal efektler yerleştirip hâttâ biraz Türk sosu katmış. Örneğin, sevgililerini kendisine tam biat etmediği zaman bozuk para gibi harcayan kabadayı ruhlu Carmen'in sinirlendiği ve “dayılandığı” zaman elinde bir mavi tespih beliriyor. Hapishanede tesbihle volta atanlar gibi iki parmağıyla sallatmış tesbihi Carmen'e... Kömür karası saçlı çingene güzelin, ölümü yaklaşırken, müstakbel katiline karşı peruk aracılığıyla “kamuflaj” amaçlı sarışın olarak ortaya çıkışı... Lilla Pastia'nın kahvesinde dansçılarda kullanılan siyah fesler, bir başka dans sahnesinde erkeklerde kullanılan Ege tarzı cepken, başlık ve bellerine katılan sarı pullu-zilli dansöz bellikleri... Kaçakçıların projeksiyonla sayısal yöntemle atıştırılan kar altında dağda yürüyüş sahnesinde kullanılan şemsiyeler...
Rejisör, eserin özünde bulunan iki kavramı, “özgürlük” ve “ölüm”ü özellikle, güçlü vurgularla ön plana çıkarmış. Nitekim lilla Pastia'daki dans sahnelerinde erkekler arkalarını döndüklerinde “liberty” sözcüğü sırtlarındaki haflerle de yazılıyor.
Ayyılmaz Lilla Pastia'nın kahvesi sahnesinde yaptırttığı dekorun, kendi rejisi Çardaş Furstin'deki yaklaşımın bir tekrarı olarak , sahne üstünde yükseltilmiş ikinci bir küçük sahneyle çalışmış. Günümüzle bağlantıyı ise, kendi deyimiyle “video klip” çekimi yapan, ama eski tip bobinli bir film makinası kullanan, eserin girişinde, ortasında ve finaldeki ölüm sahnesinde ortaya çıkan ekiple sağlamış. Finaldeki ölüm sahnesini izlerken aklıma 2010'daki Otello finali geldi. Kıskanç aşık Don Jose Carmen'i genelde bıçakla öldürür. Burada ise yüzünü şalla kapatıp nefessiz bırakarak öldürüyor, tıpkı İtalyan rejisör Travaglini'nin 2010'daki Otello yorumundaki gibi. Buradaki fark ise vurgunun daha iyi yapılması için olsa gerek, Don Jose'nin elinde gene de bir bıçak belirmesi.
Son Carmen'in yıldızıyla başlayıp, reji ile devam ettik. Şimdi gelelim müzik ve öteki rollere... Şef Rengim Gökmen yönetimindeki Ankara Opera Orkestrası Bizet'in müziğini renklerini iyi vurgulayarak kalitesini gösterdi. Başkemancı Tayfun Bozok, hem kasık, hem boyun fıtığından muzdarip olduğu için çok istediği halde prömiyerde çalamadı. Diğer başkemancı Erkin Onay liderliğindeki orkestrada, bakır üflemelerde birkaç küçük kaza yaşansa da korno soloları Barış Bayer'in genellikle çok temiz üflemesi, müziğin icra kalitesini yükseltti. Lyubomira Akelsandrova'nın hazırladığı koro, eserin başarısına ses ve sahne yönünden büyük katkıda bulundu. Özellikle kadınlar korosu, iyi seslendirmenin yanısıra, oyunculukta da, sahne devinimi ve mimikler açısından dört dörtlüktü.
Erkek başrol için, ülkemizden sıkça davet alan tenor Enrique Ferrer Ankara'daydı. İtayan operaları başta olmak üzere geniş bir repertuara sahip İspanyol tenor, partilerinde başarılıydı. Carmen'in vazgeçilmez karakteri “toreador” Escamillo'da bariton İnanç Makinel bekleneni verirken, duygulu köylü kızı Micaela'da soprano Esin Talınlı, gayet iyi bildiği partilerini beklenen zerafete ve duygusallığa uygun biçimde seslendirdi. Carmen'in iki yakın arkadaşı, Frasquita'da soprano Görkem Ezgi Yıldırım, Mercedes'te mezzosoprano Ezgi Karakaya hem rollerine iyi oturdular, hem de şarkılarında kendilerini gösterdiler. Yardımcı erkek rollerde Metin Turan, Levent Akev, Emre Uluocak ve Özgür Savaş Gençtürk, eserin başarısına gerekli katkıyı koydular. İpek Böler yönetimindeki Çocuk Korosu'nun yapıma sempati kattığını da eklemeliyim.
Temennimiz, sanat kurumlarımızın tehdit altında tutulmaktan vazgeçilmesi ve başarılarının devamıdır.