Kıta Avrupası’nda ve Amerika’da genel politika, seçimler, sanatı, sanat kurumlarını pek etkilemez. Oralarda daha çok ekonomik durumdan kaynaklı etkilenmeler görülebilir. Bizde ise yıllardır, özellikle de 2003’ten bu yana, sanat, sanatçı ve sanat kurumlarının gözü zorunlu olarak sürekli siyasette. Çünkü iktidarın açık ya da kapalı, evrensel sanatlara ilişkin gizli bir gündemi, önyargısı olduğu hissedildi. Olumlu ya da olumsuz bekleyişler hep seçimlere endeksli oldu. Bazı konular seçimlere ya da ilgili bakanlığa atanan kişinin meşrebine göre gündeme geldi veya gündemden kalktı. Bu konuda en önemli örnek TÜSAK girişimidir.
Siyasetin ve siyasetçilerin sanata yaklaşımları konusunda bugüne kadar yüzlerce yazım yayınlandı. Ankara’da bir çağdaş operaevinin yapımı konusunda değişik dergilerde ve kendi portalımda kaç yazı yazdığımı inanın hatırlamıyorum.
Recep Tayyip Erdoğan ilk Başbakan olduğunda yazdığım yazının başlığı ise hâlen hatırımda: “Erdoğan’ın önünde Hüsnü Mübarek’i sollama fırsatı”… Kahire’de Hidiv’in Süveyş Kanalı’nın açılışı için Verdi’ye ısmarladığı Aida operasının, yaptırdığı operaevinin, yıllar sonra bu bina yandığında bu kez Hüsnü Mübarek’in Japonların teknik desteğini alarak yaptırdığı görkemli binanın öyküsüydü bu.
Şayet Erdoğan, projeleri hazır vaziyette Bayındırlık Bakanlığı’nda bekleyen Ankara Operaevi’ni yaptırmış olsaydı, Hüsnü Mübarek’i sollamış olacaktı! Ama Erdoğan’ın o zamanki Ankara Belediye Başkanı olan şahıs, Hipodrom alanına yapılacak Ulusal Operaevi binasını sürekli sabote etmeye, oradan kaldırtmaya çalışıyor, Çağdaş Sanatlar Müzesi yerine pelüş hayvanlar müzesi kurmayı hedefliyordu! Hâtta mevcut opera binasına bile göz dikmişti, “Ne olacak, bir opera salonu yapıveririz” diyordu. O zaman da opera binasının öyle “işkembe salonu”, “berber salonu” gibi bir yer olmadığını yazmak zorunda kalmıştım.
“Opera” kavramı, daha çok “bina” anlamında geçirdiğimiz yerel seçim sürecinde, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın gündeminden eksik olmadı. Sık sık operadan da söz etti. Uluslararası besteci-piyanistimiz Fazıl Say’ın annesini yitirmesi üzerine yaptığı telefon konuşmasındaki muhabbetli yaklaşımı üzerine Say’ın davetine icabetle Ankara’da izlediği konserde sahneye çıkıp konuşurken de Külliye’deki “opera”dan bahsetti. Cumhurbaşkanının övünçle “Külliye’deki opera” dediği, muhtarlar ve 15 Temmuz toplantılarının, 2 Eylül 2019 günü de Adli Yıl açılış töreninin yapıldığı Millet Kongre ve Kültür Merkezi’dir.
Cumhurbaşkanlığı’nın web sitesinde bakın nasıl tanıtılmaktadır: “Cumhurbaşkanlığı Kongre ve Kültür Merkezi, 2000 kişi kapasiteli, dünyanın saygın kültür, sanat ve bilim merkezlerinden biri olmaya adaydır. Merkezin sahnesi; opera, tiyatro, konser dahil olmak üzere her türlü sanat performanslarını sahnelemeye müsait ve tüm teknik donanımlara sahip olacak şekilde tasarlanmıştır. Bilginin teknolojiyle işlenerek bilinir hâle getirilmesi gerekliliği göz önünde bulundurularak; çağcıl bir bakış açışıyla güvenlik, teknoloji ve konforun en üst seviyede sağlanması adına son teknoloji ekipmanlarla donatılmıştır. Beştepe Millet Camii ile Kongre ve Kültür Merkezi arasındaki yapıları birleştiren alan, sosyal ve kültürel amaçlı birçok buluşma mekânı olma niteliğindedir. Peyzaj planlamasında oluşturulan ağaç kümeleri, gölge alanlar ve oturma yerleri ile halkın kullanabileceği zarif bir ortam teşkil etmektedir.” https://www.tccb.gov.tr/cumhurbaskanligi/kongre-ve-kultur-merkezi/)
Peki, bugüne kadar burada kimler tarafından kaç opera eseri sahnelenmiş ve kimler tarafından izlenmiştir? Hiç! İki kez, CSO, Devlet Çoksesli Korosu ve bazı opera şarkıcılarının katılımıyla konser verildiğini duyduk. Bunlara davetlilerin bir kısmının da ilgili kurumlardan “görevlendirmeyle” temin edildiğini öğrendik. Ayrıca verilen konserleri orada izlemekle görevlendirilen kimi müzisyenler, salonda akustik sorunu olduğunu, orta sıralarda ve arkalarda yükseltilmiş sesin bile duyulmadığını saptadılar. Zaten, ilan etmez, biletini satışa çıkartmazsanız, “halk” veya “millet” bundan nasıl haberdar olacak da gidecek?
OPERA BİNASINDA NELER OLUR?
Şimdi gelelim bir binaya “opera” denilebilmesi için hangi koşulları taşıması gerektiğine… Binada opera temsilin verileceği orkestra çukurlu sahne ve biletli dinleyicinin yer alacağı, sahnelenen operayı izleyeceği bir salon bulunmalıdır. Sahne, dikey ve yatay asansörlerle hazır kurulu dekorun hızla değiştirilebileceği teknolojik olanaklara sahip olmalıdır. Orkestra, koro ve bale için büyük çalışma salonları, şarkıcıların piyano eşlikli tek ve ansambl çalışmaları için ayrı küçük salonlar bulunmalıdır. Bir opera yapımının ortaya çıkabilmesi için gerekli, dekor ve kostüm tasarımını uygulamaya geçirecek demir, ahşap, boya atölyeleri; terzihane, ayakkabı, peruk, şapka atölyeleri; kostüm saklama, temizleme birimleri, elektronik ve bilgisayar üniteleri ve benzeri bölümlerin o bina içinde bulunması gerekir. Opera yönetim kadrolarının kullanacağı bölüm ve odalar tasarlanmış olmalıdır. Turneye gelecek yabancı opera topluluklarıyla, binada yerleşik opera grubunun turne çıkışları için, büyük kapalı kamyonların yanaşıp rahatça yükleme boşaltma yapabileceği lojistik için gerekli yol ve sahne arkası düzeni kurulmuş olmalıdır. Daha pek çok ayrıntı sayabilirim ama bunlar temel ögeler. Ve daha da önemlisi, bu opera binasında düzenli olarak verilecek temsillere, halk biletini satın alarak gidebilmelidir. Şu ana kadar “halkın kullanabileceği zarif ortam” yaratılamamıştır.
Cumhurbaşkanı’nın Fazıl Say’ı da konser vermek üzere davet ettiği “Külliye’deki opera” bir gerçek opera binasının gerektirdiği evrensel koşulların çoğuna sahip olmayan bir kongre merkezidir.
Cumhurbaşkanı’ndan 3000 kişi önünde Külliye’de konser daveti ve eser siparişi alan Fazıl Say da seçimden sonra yaşanan tüm süreçte tavrını İmamoğlu’ndan yana koyduğunu sosyal medyada defalarca açıkladı. Bu yazıyı 16 Mayıs 2019 günü kaleme almış ama yayımlamamıştım. Adli Yıl açılışı nedeniyle yeri geldi, bugün 2 Eylül 2019 günü yayımlıyorum.
Bakalım önümüzdeki günlerde “opera” kavramı, gene propaganda malzemesi olacak mı? Kuşkusuz, çünkü sırada İstanbul'daki yeni AKM var. Siyaset-siyasetçi-sanat-sanatçı dörtgeninde bakalım daha hangi kavram kargaşalarına ve sanatın propaganda için nasıl kullanıldığına tanık olacağız?
ŞEFİK KAHRAMANKAPTAN
2 Eylül 2019, Kaş