Stelyanos Hristopulos Gemisi, Ankara izleyicisine Sait Faik anlatısı ve hüznünü yaşattı.
***
Dervişin fikri neyse zikri de odur! diye bir halk deyişimiz vardır. Fazıl'ınki de o hesap. Daha küçük bir piyanistken, Bektaşî usullerini hocası İlhan Baran'dan öğrenen ve bunları bazı eserlerinde uygulayan Fazıl Say'ın “fikri” hep Anadolu'da, vatanında, edebiyatımızda, aydınlıktadır. Dolayisiyle kimi akademik besteciler burun kıvırsa da halkın anladığı ve sevdiği, kendiyle özdeş hissettiği müzikler yazan Fazıl'ın konuları da bu topraklardan, kendi söyencelerimizden, kendi aydınlık şâir ve halk ozanlarımızdan beslenir. Nasreddin Hoca'nın Dört Dansı'nı 1990'da Berlin'de bu kültürden beslenerek yazmıştı.
Bunlar hep “aklında-fikrinde” olduğu için, edebiyat tarihimizin büyük öykücüsü Sait Faik'i de göz ardı etmedi ve ölümünün 60. yılında onun “Stelyanos Hristopulos Gemisi” öyküsünden hareketle Özen Yula'nın metni üzerine bu sahne eserini yazdı.
Eserin prömiyeri üç yıl önce Sait Faik'in Burgazada'sında yapılmış, sonra İstanbul'un içinde de sahnelenmişti. Halâ içim yanıyor. Bizim SANATTAN YANSIMALAR yazarlarımızdan Üstün Akmen, sevgili eşiyle prömiyeri öykünün geçtiği Burgazada'da izlemiş, çok da güzel bir yazı yazmıştı. Bakın bir bölümünde ne demişti:
“Sait Faik”i dinlerken ve izlerken anılarımı Burgazada üstündeki yıldızlara astım. Şehir Hatları Vapuru’nun uzun “vuuut”ları, Hızır Reis Motoru’ndan gelen gereksiz siren sesi beni beni hiç mi hiç rahatsız etmedi, hatta o sesler Hakan Güngör’ün tınılarına ayrı bir renk kattı. “
O atmosferin etkileyiciğini, bizim Ahmet Say da sözlü olarak ayrıntılı biçimde anlatmıştı bana...
Biz ise şimdi eseri üçbin kişilik ağzına kadar dolu Congressium'da izliyor, dinliyoruz. Vapur sesi, motor sesi duyduğumuz yok! Önde oturduğumuz için şanslıyız, kötü seslendirmenin ses patlatmaları, cızırtıları arasında anlatıcı-oynayıcı Demet Evgar, Songül Öden ve Esra Bezen Bilgin'in seslerini duyuyor ama bu teknik sorunlar nedeniyle bazı sözcükleri anlayamıyoruz bile...
SANATTAN YANSIMALAR yazarlarımızdan Pınar O'Dwyer, temsilden sonra “Ben sadece seyrettim ve bir ara Fazil`in inanilmaz tuşesini duydum” diye bir mesaj atmış bana.
Sahneleme başlamadan metin yazarı Özden Yula, yitikler için duyulan üzüntüyü belirterek “sanatın birleştirici gücü”nü vurguladı. Librettist gözüyle baktığımda, Yula'nın Sait Faik öyküsünü, özüne bağlı kalarak, büyük öykücümüzün yaşadığı dönemin ve kullandığı dilin özgünlüğünü bozmadan oyun metnine döktüğünü gördüm. Kutluyorum Yula'yı... Ama bu arada, genç dinleyici kitlesinin bazı kelimeleri anlayamadığını belirtmeliyim. Çıkışta bazı genç tanıdıkların gelip “Yelkene niye istifa işareti yapmış?” diye sorduklarında bunu daha iyi algıladım. Onlara işaretin “istifa” değil, “istifham” olduğunu, kısaca “soru” anlamına geldiği yanıtını verdim.
Eser, 11 bölüm halinde işlenmişti. Fazıl, 2014'te tanıtım sırasında ilk defa “tümüyle makamsal” bir iş çıkardığını söylemişti. Bazı makamsal yaklaşımlar, yaylı çalgılar dörtlüsünün yanında “saz heyeti”ni oluşturan Derya Türkan (kemençe), Hakan Güngör (kanun) Aykut Köselerli (kudüm ve vurmalılar) tarafından çağrıştırıldı. Yaylı dörtlü Mehmet Yasemin ve İmge Tilif (keman), Filip Kowalski (viyola), İndira Mas 'dan (viyolonsel) oluşuyordu. Fazıl'ın vokalli işlerinin as solistleri Serenad Bağcan ile Zeynep Halvaşi, her zamanki etkileyici söyleyişleriyle eserin etki gücüne katkıda bulundular.
Fazıl'ın müziği yalın ve anlatımcıydı. Yer yer öyküdeki hüznü sarmalıyor, bazen Burgazada yerlileri balıkçı Stelyanos Hrisopulos ile torunu Trifon'un heyecanını dramatik biçimde vurguluyordu. Bazen keman ile kemençenin unison çalışları Batı ve Türk çalgılarının birarada kullanılışı açısından ilginç bir örnek oluşturuyordu.
Anlatıcı-oyuncular, Özen Yula'nın rejisinin gereklerini yerine getirirken, söz-hareket uyumu ve mimiksel vurgulama anlamında iyiydiler. Sahneüstü, iki ekrana da yansıtılıyordu ama dinleyici bu mimiksel vurguları görüp algılayabildi mi, bilemem.
Doğrusu bu eseri, hiç ses yükseltme uygulanmadan, dinleyici ile sahnenin birbirini hissedebildiği bir tiyatro salonunda izleyebilseydim, çok daha mutlu olurdum.
Bu eser, olanaklar, talep ve Fazıl'ın vakti ölçüsünde başka illere de gidecektir sanırım. Eğitim sisteminin yetersizliği nedeniyle Burgaz adasının yapısı ve Sait Faik'i duymuş olsa bile tanımayan pek çok gencimiz var ne yazık ki... Bunu dikkate alarak bir dahaki temsiller için, tek yaprak yerine iki yapraklık bir el kağıdı hazırlayıp eklenen yaprağa da Burgaz'ın yapısı, tarihi hakkında kısa bilgi ve Sait Faik'i anlatan kısa bir metin eklenmesi yararlı olur. Bu tek yapraklık ek, dinleyicinin sahne eserinin özünü kavramasına yardımcı olur.
Fazıl, doğup büyüdüğü Ankara'yı sever. Uluslararası etkinliklerinin arasına üç gün üst üste Ankara'yı sığdırması, ilk gecesine de biletleri haftalar önce tükenen Sait Faik eserini yerleştirmesi bizim için mutluluk oldu. Alman Kültür'de bir resital ve Erimtan Salı Konserleri Sezon Açılışı'nda Türk bestecileri dinletisiyle doğduğu, büyüdüğü kente merhaba diyen Fazıl'ın yeni sezonu Avrupa'dan Japonya'ya gene dolu dolu...