Gerektiğinde tuşesi çok yumuşak olabilen piyanist Hüseyin Sermet (d. 1955), bu duyarlı tuşeyi elde edebilmek için âdeta çok ince bir kristal kadehe dokunurcasına dikkatle hareket ediyor. Bu dikkat ve yoğunlaşma yüzüne de yansıyor. Bu özen doğal olarak Sermet'te bir gerginlik yaratıyor.
Sermet, 29 Kasım 2018 gecesi, şef Gints Glinka'nın yönetimindeki CSO eşliğinde F. Chopin'in 2 No'lu Fa minör piyano konçertosunu seslendirirken, bu özen ve gerginliği gözledik. Nitelikli icranın sonunda yoğun alkışlara karşılık verirken, Sermet dolaylı yoldan yaşadığı gerginliği itiraf etti. “Klasik konser ciddi bir iş, şimdi benim rahatlamaya ihtiyacım var” diyerek, alkışlara karşılık bir doğaçlama yapacağını söyledi.
Dinleyicilerden üç nota istedi. Ön sıralardan gelen sırasıyla Re, Sol, La notalarını değişik tonlarda duyurduktan sonra tabureye oturup doğaçlamasanı yapmaya başladı. Ağır tempoda seçilen notaların yavaşça geliştirilmesiyle başlayan bu doğaçlama, kısa sürede gelişkin bir caz parçasına dönüştü. Sermet de piyanonun kapağını kapatıp, tabureyi de altına sürerek başka bis yapmayacağı mesajını vererek sahneden ayrıldı. Sermet'in Paris Konservatuvarı'nın piyano bölümü yanı sıra kompozisyon diploması da bulunduğunu hatırlatmakta yarar var.
Şef Gints Glinka, son yıllarda devlet orkestralarının memnun kalıp her sozan davet ettiği şeflerden biri haline geldi. Letonyalı şef, ülkesinin ve Kuzey Avrupa-Baltık bestecilerinin eserlerine de konserlerinde yer vermeye özen gösteriyor. Nitekim, konserin ilk eseri Emils Darzins'in (1875-1910) Melankolik Vals'iydi. Darzins, şefin gittiği ilk müzik okuluna adı verilmiş, Letonya'nın henüz 34 yaşındayken kaybettiği bir değer. Kısa ve sempatik eser, klasik konser programlarında giriş parçası (uvertür) olarak seslendirilmeyi hak ediyor.
Ama konserin ilk eserinin ne ve kime ait olduğunu dinleyicinin büyük kısmı bilmeden dinledi! Çünkü CSO el programı gelmemişti. Bunda CSO yönetiminin bir kabahati yok. Çünkü Kültür ve Turizm Bakanlığı, baskı işlerini İstanbul'da bir firmaya vermiş. Program İstanbul'da basılıp Ankara'ya gönderiliyormuş! Belki de son günlerde fırtına, yol kazaları eksik olmadığı için, baskı yetişememiş. Oysa CSO yönetiminden bir üye sahneye çıkıp programın baskıdan ellerine ulaşmadığını belirterek, çalınacak eserleri duyurabilirdi.
Ankara'da matbaa kıtlığına kıran mı girdi? Eskiden Bakanlığının Döner Sermaye Matbaası'nda basımı zorunlu tutulmuştu el programlarının.. Döner Sermaye için de “iflas etti” deniliyor. Artık bilemiyoruz!
Hoş dinleyici program vaktinde girişte dağıtımda olsa da, programı alsa da, bakıp eser kaç bölümmüş, nerede bitiyor diye bakmak gereğini duymuyor. Konsere gitmenin sanki en önemli işlevi alkışlamakmış gibi, her arada basıyor alkışı! Orkestra yönetimleri de Türk milletinin ancak “sözel uyarı”dan anladığını, okuma alışkanlığının ne yazık ki bulunmadığını dikkate alıp, her konserden önce dinleyiciyi aydınlatma ve uyarma gereğini duymuyor. Sonra da, salondan ilgili-ilgisiz gelen alkışlarda birbirlerine bakıp gülümsüyor orkestra üyeleri...
Neyse, dönelim Glinka'ya. Bu uzun boylu, yakışıklı, aynen biyografisinde yazdığı gibi karizmatik görünümlü şef, konserin ikinci yarısında Finlandiya'nın ulusal bestecisi Jean Sibelius'un Mi minör 1. Senfoni'sinde CSO'ya egemen, istediğini alır bir yönetim tarzı gösterdi. Yazılış yılı 1899 olan ve 19. yüzyıl senfonistlerinin genel havasında olmakla birlikte Kuzey'in melankolik hüznü ile Finlandiya'nın özgürlük savaşımının gereği marş tempolarını da içeren eseri, Glinka ve başkemancı koltuğunda Menevşe Civelek'in oturduğu CSO, tatmin edici biçimde ortaya koydu. Konseri Letonya Büyükelçiliği mensuplarından da izleyen vardı ve şeflerini ayrıca büyük bir buketle kutladılar.
Girişteki vals ile senfoninin solo kahramanı ise klarnet solisti Orçun Civelek'ti. Gerek Vals'teki, gerek Senfoni'deki partilerini üflerken tam anlamıyla yıldızlaştı.
ŞEFİK KAHRAMANKAPTAN
30 Kasım 2018