Günün sıcak haberi TÜSAK’çı yeni DT Genel Müdürü’nün Shakespeare’in iktidar hırsı temalı ünlü eseri Macbeth’i programdan kaldırması. Macbeth’in temsillerinin bakanlıkça cd ye alındığı, temsillerin bakanlık görevlilerince izlendiği ve alkışlamadan salondan ayrıldıkları da basına yansıdı.
Gündem o kadar hızlı değişiyor ki, hatırlatmakta fayda var. Antalya Piyano Festivali’nin el değiştirmesi, BİFO&SAY Festivali iptali, Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde “Gezi” belgeselinin sansürlenmesi, Fazıl Say eserlerinin bakanlık talimatıyla sezon programından çıkarılması ve Azeri bir besteciye ısmarlanmış bir Necip Fazıl Oratoryosu’nun bakanlık talimatıyla sezon programına konulması, Goethe’nin yaşamı üzerine bir oyunda argo konuşmalar olması nedeniyle oluşan durum ve genel müdürün istifası, DT’ na TÜSAK destekçisi, tiyatrocu olarak temayüz ettiği tartışmalı bir genel müdür atanması ve ardından Macbeth’e gelen yasak.
Tüm bu gelişmeler alt alta konulduğunda yaz aylarında yapılan Kültür ve Turizm Bakanlığı Müsteşarı değişikliği ile bakanlığın hareketlendiği ve çalışmaya başladığı rahatlıkla söylenebilir.
Bakanlık politik bir makamdır ve kendince doğru olan kültür- sanat politikalarını uygulamak istemesi anlaşılabilir. Ancak yukarıdaki listeyi incelediğinizde böyle bir amaçla hareket edilmediği açıkça görülmekte. Peki, asıl amaç ne?
Amacın ne olabileceği hakkında görüş bildirmeden önce Bakan Çelik’in 2 Kasım Pazar günü HaberTürk Gazetesinde yayınlanan röportajını okumanızı öneririm. Bu röportajda bakanın “Bakanlık sansür yaptı demek kolaycılık. İddia ediyorum, kültür sanat mahallesinin ideolojik muhtarlarının yaptıkları baskılar karşısında en özgürlükçü pozisyon bakanlığa aittir!” sözleri, acaba ben yanlış mı görüyorum dedirtecek cinsten. Bakanın sözlerine demagog bir politikacının tipik sözleri deyip geçebiliriz de. Ama yaşadıklarımız durumu ve sözleri ciddiye almamızı gerektiriyor.
Kültür ve Turizm Bakanlığı kendi kuruluş nedeni ve varlık sebebi olan kültür sanat kurumlarını yok etmeye cüret etmiş ve TÜSAK tasarısını hazırlamıştır. Tepkiler ve konjonktür nedeniyle taslak yasalaşamamıştır. Niyet ötelenmiş ama unutulmamıştır. O arada yeni atanan yöneticiler üzerinden veya bakanlığın elindeki yetkiler kullanılarak programlara müdahale edilmiş, belediyeler aracılığıyla festivaller yönlendirilerek, bir türlü kontrol edemediği “asi” kurumlar ve sanatçılar “adam edilmeye”, “ayar verilmeye” çalışılmaktadır. Zamanı geldiğinde TÜSAK ile yok edileceklerdir.
Bu tipik bir intikam operasyonudur. Ama kim, neden intikam almak istemektedir?
Operasyon bir plan dâhilinde adım adım ve başarıyla sürmekte olup sıcağı sıcağına alınmaya çalışılan bir intikam olmadığı anlaşılmaktadır.
Bu uzun zamandır tasarlanan, kültür-sanat alanının ranta açılmasından beslenen, kurumların içinde yaratılan bıkkınlık ortamından yararlanan ve makam-mevki tutkularından destek alan bir operasyon olsa da arkasında bir dünya görüşü yatmaktadır.
Bu operasyona neden olan intikam hissine neden olan duygunun arkasında yatan, sanat ve sanatçı üretemeyen bir dünya görüşüne sahip olmanın yarattığı ruh halidir. Adam gibi bir sinemacı, tiyatrocu, mimar, müzisyen, yazar, ressam, heykelci çıkaramamış bir dünya görüşünün, bunları çıkarmayı başarmış, kendi eleştirisini yapan, daha iyisini yapmak için kendi içinde tartışan, didişen, hatta kavga eden, bunun için talepleri olan bir dünyadan intikam almak istemesidir.
Olay bundan ibarettir.