Ankara sokaklarında yürürken ara sıra karşılaşırım, daha doğrusu kulağıma gelir. Bir kafe-bardan, restorandan, mağazadan ya da bir apartman dairesinden dışarıya kaldırımlara süzülen, bazen bildik, sözlü ya da sözsüz güzel bir ezgi... Aşağı Ayrancı'nın eski (tarihsel) ve popüler yerlerinden Paris Caddesi’nin başlangıç bölümünde bir tango dans eğitim salonu vardır, uzun yıllar önce açılmıştı. Özellikle akşam saatlerinde buradan geçiyorsam ve ders de varsa eğer, sokağa zarif bir şekilde yayılan Arjantin tangosunun o an çalmakta olan güzel bir örneğini dinlemek için bir müddet durur ya da adımlarımı yavaşlatırım mutlaka. Anımsıyorum, birkaç hafta kadar önce yine buradan geçerken; kemanlar, bandoneon ve piyano eşliğindeki duygusal, hüzünlü alto sesin yorumladığı ve ilk defa duyduğum bir tango şarkısı, inmeye başlayan akşam, ağaçların dalları arasından süzülen sokak lambasının ışığı ve sokağın dinginliğiyle ne kadar güzel uyuşmuştu. Ankara’nın küçük, saklı bir köşesinde, binlerce kilometre uzaklıktan Buenos Aires esintisi…
Bende, hep olumlu duygulanımlar, çağrışımlar oluşturan böylesi spontane durumlardan bir diğeri de, bir müzisyenin ya da müzik öğrencisinin enstrümanından yayılan tınıların açık bir pencereden sokağa ulaşmasıdır. Kentin bazen hoyratlığa varan gürültüleri, uyumsuzlukları ve yoksunluklarıyla şekillenen yoğun deviniminde, çizgi romanların/filmlerin alışılmış sahnelerinden olan, çölde âniden ağaçlarla çevrili bir su kaynağına rastlamak ya da geleneksel Japon edebiyatının en kısa, duru, lirik ve zarif ürünlerinden olan bir Haiku şiiri okumak gibi…
Bronz Çağı’ndan (M.Ö. 3300-1200) itibaren ve esas olarak tapınak, saray ve varsıl/soylu sınıfın evlerine yapılmaya başlandığı kabul/tahmin edilen bir mimari öge olan “pencere”; resim sanatında sıkça yer almış bir nesne, simge ve imgedir de. Esas olarak da Rönesans Dönemi’nden başlayarak, değişik amaç ve yöntemlerle “pencereli” olarak yapılmış çok sayıda eserden söz etmek mümkündür.
Edebiyatta 19. yy. ve sonrasında pencerenin tanım, anlam ve simgesi geniş bir aralıkta yorumlanmaya başlanmıştır; özellikle de şiirlerde. Örneğin, Charles Baudelaire (1821-1867), pencerede “yaşam yaşar, yaşam düşe dalar, yaşam acı çeker” diye yazar, Paris Sıkıntısı isimli yapıtındaki küçük düzyazı şiirlerinin birinde. Şiirde sembolizm akımının öncülerinden kabul edilen Stéphane Mallarmé’nin (1842-1898) bir şiirinde yoğun sembol ve mecazlarla örülmüş tanım ve işlevlerle dizelenir pencere: “İster sanat olsun pencere, ister gizemlilik”.
Bizim şiirimizde de, bulutlara değen bir gökdelenin pencereleri kadar çok pencere motifi vardır; özdeksel, simgesel, imgesel, metaforik, rengârenk biçimde ve daha çok da Garip akımından başlayarak muhtemelen… “Her zaman güzel mi bu kadar / Bu eşya, bu pencere? - Orhan Veli Kanık (1914-1950)”, “Nedir ki bu mavilik deme / Pencereden görebildiğin kadar / Göğün kıymetini bil - Oktay Rifat (1914-1988)”, “ Güvercin / Pencerede kopan alkış - Melih Cevdet Anday (1915-2002)”, …
İşte, tüm bu ve benzeri yapıtlara telmihen, “bazen ansızın, kentin sokaklarında güzel ezgiler de duyarsın, bir pencereden…” gibi bir tümce de yazılabilir belki; pencerelere dair…
SAMİ EREN
11 Nisan 2024, Ankara
Yazıda anılan eserler:
1. Pencereler (Paris Sıkıntısı, 1869) - Charles Baudelaire
2. Les Fenêtres / Pencereler (Şiir, 1893) - Stéphane Mallarmé
3. Bir iş var (Şiir, 1947) - Orhan Veli Kanık
4. Son Söz (Şiir) - Oktay Rifat
5. Güvercin (Şiir) - Melih Cevdet Anday
Kaynaklar
1. Tablo. Açık Pencere (1921) - Juan Gris (https://www.wikiart.org/en/juan-gris/the-open-window-1921 Erişim Tarihi: 11.04.2024)
2. Tablo. Bir Keman ile İç Mekân (1917-18) - Henri Matisse (https://www.wikiart.org/en/henri-matisse/interior-with-a-violin Erişim Tarihi: 11.04.2024)