Alman mimar Bruno Taut (1880-1938) tarafından tasarlanan ve yapımı 1940’da tamamlanan Ankara Atatürk Lisesi, kanımca mimari ve işlevsellik bakımdan seçkin ve nadide binalarından biridir başkentin. Kökeni 1886’ya dayanan okulun zaman içinde farklı isimleri olmuştur. II. Dünya Savaşı yıllarında yıkılarak yerine başka bir bina (Yüksek İhtisas Hastanesi) yapılan ilk yapı, halk arasında “Taş Mektep” olarak anılırmış. Liseyi, Sıhhiye’de oldukça geniş bir arazi içinde bulunan güncel binasında okudum ve tamamladım (1978). Çok sayıda bilim insanı, edebiyatçı, müzisyen, politikacı Ankara Atatürk Lisesi’nin uzak geçmiş mezunları arasındadır. Tarihi okulun önceki diğer bazı mezunları için olduğu gibi, sevdiğim ve çalışmalarını takip ettiğim bir sanatçımızın da buradan mezun olduğunu yıllar sonra öğrendiğimde, bir ortak aidiyet mutluluğunu içtenlikle hissetmiştim: Sesi, piyanosu ve yorumu ile müzik tarihimizin önemli ve seçkin isimlerinden Şevket Uğurluer (1938-2019)…
İTÜ Mimarlık Fakültesi’nden mezun olan Ş. Uğurluer, yoğun olarak müzikle de ilgilenmiştir yaşamı boyunca [1,2]. Bir söyleşide “Mimarlık da kompozitörlük gibi bir şeydir, beste yapmak kadar güzeldir…” diyen [2] sanatçı, bazı Türkçe sözlü şarkı ve aranjmanlarının yanı sıra, pop, rock ve caz müziğinin çok sayıda yapıtını kendine özgü bir biçimde yorumlayarak önemli ve seçici bir müziksever kitleye ulaşmıştır; önce TRT’de sonra da başka TV kanallarında uzun yıllar boyunca süren “Anılarla Müzik” isimli müzik programıyla. Aynı isimle yapmış olduğu kaset/CD’lerden (Anılarla Müzik-1 ve 2), özellikle klasik trionun (Piyano/Vokal: Şevket Uğurluer, Kontrbas: Tevfik Girginer, Bateri: Hasan Hür) yorumladığı ve rock/caz müziğinin seçkin eserlerinin de bulunduğu ilk albüm kanımca müzik dağarcığımızın türünde başyapıtlarından biridir. Albümdeki “Sway”, “As Time Goes By”, “Three Coins in The Fountain”, “Too Young”, “Unforgettable”, “My Little One”, “Green Fields” ve diğerleri özgün biçimlerinin muhafaza edildiği klasik güzellikleri yanında; Ş. Uğurluer’in yorumuyla, defalarca dinlenen başka ve yeni olağanüstü şarkılara da dönüşmüştür adeta. Sesinin ve piyano çalışının (tuşesinin) rengi ve çekiciliğinin yanı sıra, TV programlarındaki genel tavır ve konuklara davranışlarında da hep gözlediğimiz üzere; müzik sektörü ve konser performansı bağlamında tevazu ve zarafetin de simgesiydi.
1980’li yıllarda başlayan ya da hızlanan, toplumsal ilişki ve öğelerdeki yaygın değişimlerden müzik de etkilenmişti şüphesiz. Özellikle bazı popüler müzik türlerindeki ezgisel/sözel başkalaşım ve tuhaflaşma olağanlaşıyordu. Ama aynı süreçte, geniş kitlelerce tercih ve talep edilmemelerine karşın, bireysel ya da grup olarak çok sayıda sanatçı da, nitelikli ve gelecek kuşaklara kalacak, yani türünde “klasikleşecek” müzik üretmeye devam ediyordu. Dört yıl önce bu ay içinde yitirdiğimiz mimar-müzisyen Şevket Uğurluer de, yorumuyla ve piyanolu trio tarzıyla; bu sanatsal/estetik çaba ve geleneğin, icra ettiği müzik türünde önemli bir, belki de “son” özgün temsilcisi oldu…
SAMİ EREN
14 Nisan 2023, Ankara
Kaynaklar:
1. https://tr.wikipedia.org/wiki/Şevket_Uğurluer (Erişim Tarihi: 13.04.2023)
2. İTÜ Vakfı Dergisi (http://www.radio.itu.edu.tr/images/radyodan/34.pdf
Erişim Tarihi: 13.04.2023)
3. Fotoğraf. Şevket Uğurluer. (https://www.haberturk.com/sevket-ugurluer-kimdir-kac-yasinda-ve-nerelidir-usta-sanatci-son-yolculuguna-ugurlandi-2443057-magazin Erişim Tarihi: 13.04.2023)
4. Fotoğraf. Şevket Uğurluer. (https://tr.wikipedia.org/wiki/Şevket_Uğurluer Erişim Tarihi: 13.04.2023)