Geçen yüzyılın 70’li, 80’li ve 90’lı yılları, hem Ankara’nın hem de Türkiye’nin kültür-sanat yaşamında ilklerin, özgünlüklerin ve değişimlerin yoğun biçimde olduğu bir dönem olarak nitelendirilebilir.
Cumhuriyet Ankara’sının kuruluşundan itibaren Ulus-Çankaya hattında oluşmaya başlayan devletin iyeliği ve öncülüğündeki kültür-sanat odakları (ör. Devlet Opera ve Balesi, Devlet Tiyatroları, Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası, Radyoevi), yıllar içinde özel sektörün/bireysel girişimcilerin katkılarıyla ve buluşlarıyla da çoğalmaya, çeşitlenmeye başladı.
Öte yandan, 2000’li yıllardan itibaren, hem konutlar hem de -başta eğitim ve öğretim olmak üzere- çok sayıda kurum ve kuruluş özellikle batı ve güney yönünde yoğun biçimde yayılmaya başlamıştır. Dolayısıyla, çok sayıda sanatsal etkinlik başkentin görece genç bu eksenleri boyunca da yapılmakta ve çekim merkezleri oluşturmaktadır. Ama tarihi Ulus-Çankaya kültür-sanat hattı, birçok kayıp (kapanma) ve dönüşümlere karşın hâlâ majör, dominant ve üretkendir…
1977 Ankara doğumlu Yeni Türkü müzik grubunun, Türk pop müziğinde bir dönüm noktası ve başyapıt olarak kabul edilebilecek “Akdeniz Akdeniz” albümü (1983) bu hat çevresinde ve atmosferinde yaratılmıştır örneğin. Her dinlediğimde beni hemen gençlik yıllarımın Ankara anılarına ve Akdeniz-Ege kıyılarına götüren bu albüm, hem müzik tarihimizde hem şiir/şarkı sözü dağarcığımızda hem de Türk ve Batı enstrümanlarının zarif ve başarılı bir harmonizasyonuna örnek bağlamında çok önemli bir yere sahiptir kanımca.
İlk olarak 1977’de Sıhhiye’de Zafer Çarşısı içinde faaliyet gösteren Dost Kitabevi’ni, o yıllarda sık sık ziyaret ettiğim bu “kitapçılar” çarşısından gayet net hatırlamakla beraber, beni daha çok ve farklı biçimde etkileyen, müdavimi yapan, 1983’de Konur Sokağı’nda açılan ve kitapları, müzik kasetleri/plakları, reprodüksiyon tabloları ile benzersiz bir kültür-sanat ortamı olan yeni (ikinci) konumuydu…
Buraya fakülte çıkışı haftada en az bir iki kez giderdim. Her seferinde kitap almasam bile, kitaplar arasında, kitap kokuları içinde ve kitabevinin müzik setinden yayılan güzel, dingin müzikler eşliğinde uzun dakikalar hatta saatler geçirmek vazgeçilemez alışkanlıklarımdan biri olmuştu. Klasik müzik tutkum da buradan öğrenci harçlığımla satın aldığım Antonio Vivaldi’nin (1678-1741) Mevsimler (Dört Mevsim) adlı konçerto dizisinin kaydedildiği bir kaset ve devamındaki “Best Loved Classics” kaset serileriyle (ve elbette TRT Radyo 3 FM ile) başlamıştı. “Akdeniz Akdeniz”i de ilk kez burada, kitaplara bakarken duymuş/dinlemiş ve o günlerden bugüne türünde başucu kasetlerimden (CD’lerimden) biri olmuştur bu seçkin yapıt. Kitap ve müzik deniziydi orası benim için…
1984’de Şili Meydanı’nda, yapım yılı 1954 olan bir apartmanda açılan Siyah Beyaz Sanat Galerisi ve Bar’a ilk kez, mesleğe başladığım çok uzak bir ilçeden izinli geldiğim bir hafta sonu, kalabalık bir arkadaş grubuyla gitmiştim; açıldığı o yılın sonbahar aylarıydı yanlış anımsamıyorsam… O zamandan beri bu özgün ve albenili mekân, gitmediğim ya da gidemediğim uzun zaman aralıklarında bile hep belleğimde ve özlemimde ayrı bir yere sahip olmuştur; sanırım tam kırk yıldır Ankara’nın kültür, sanat ve sosyal ortamında da.
Kaynakların, ismini siyah ve beyaz mermer parçalarından yapılmış şöminesinden aldığını belirttiği Siyah Beyaz, sinemamızda bir bar-sanat galerisinin özne olduğu, belki de ilk ya da nadir örneklerden biridir. 2010 yapımı Siyah Beyaz isimli sinema filmi (Senarist/Yönetmen: Ahmet Boyacıoğlu) başarılı ve uyumlu oyunculuğunun (Tuncel Kurtiz, Nejat İşler, Taner Birsel, Şevval Şam, Erkan Can, Derya Alabora) yanı sıra; Ankara manzaraları, müziği ve elbette Siyah Beyaz’ın samimi, çekici görüntüleriyle, kanımca sinemamızın alçakgönüllü ama önemli ve seçkin yapıtlarından biridir.
Gençlik yıllarımda tanıştığım ve o uzak günlerden bugüne varlıklarından, kırk yılı aşan devamlılıklarından ve etkinliklerinden hep mutluluk duyduğum Ankara kökenli bir müzik grubu, bir kitabevi ve bir sanat galerisi-bar; özgün, öncü ve anılarla yüklü…
SAMİ EREN
10 Ekim 2024, Ankara