Nonfigüratif Ressamın Bol Figüratif Hayâtı
Yel Değirmenlerine Karşı
Bir ressamın anıları: Zâhit Büyükişleyen…
Yazan: Burçak Gönül…
Bir yerlerde şöyle demiş Zâhit:
“Yaşam durmadan çözülüp toparlanan ve ikinci kez ele geçmeyen bir oluşsa,
onda anlam bulamamaktan korkarız. Her bir yaşam için ayrı anlamlar üretme gereğini duyarız.
Geçmişimizde bizi biz yapan, karmaşık izler, rastlantılar ve insanlar vardır.
Anılar kaypaktır, durmadan kaçar gider elimizden.
İnsan kendi yaşamını bile içten değil, dıştan bakarak kavrayabilir, bu yüzden, acılar çekeriz.
Yaşamın bizde daha uysal, daha adil davranmasını beklediğimiz zamanlar olur.
Başarıyı, huzuru sevilmeyi ve güven duymayı özleriz. Ama ne olursa olsun öykümüz ancak yaşadıktan sonra gerçek bir öyküye dönüşür.”
İyi de;
herkesin öyküsünü böylesine güzel yazacak “Burçak Büyükişleyen Gönül” gibi bir kızı yok ki Üstâd!...
O ne anlatımdır, o ne Türkçedir ve o ne lezzettir.
Ve o ne hâfıza ya da "günlük tutma" disiplinidir…
504 sayfaya akıllıca, ustaca sığdırılmış, yüzlerce isim, yüzlerce olay, yüzlerce mekân ve imge…
O yüzden bu yazının başlığını, “NONFİGÜRATİF RESSAMIN
BOL FİGÜRATİF HAYÂTI” koydum…
Her figür de başlıbaşına bir öykü konusu zâten.
Zâhit benden birkaç ay küçük…
Paralel hayatlar yaşamışız.
Benzer sularda yüzmüşüz, benzer "nonfigüratif" çevrelerle mücâdele etmişiz.
Tataristan'dan, Kazan’dan başlayan “Family Saga”sı inanılmaz.
Atalarının,bir ucu Rusya soğuğunda, bir ucu Medine çöllerinde, bir tutunma ve kök salma mücâdelesi.
"Konmalar, zorunlu göçmeler, tutunmalar, kaymalar, kaydırılmalar…"
Ben tamâmen yerleşik bir figürüm ona bakarak.
Zâhit’le Yalçın Göçebağ tanıştırdı beni 40 yıl önce.
Zâten ressam dostlarımın çoğu da Yalçın’ınımın armağanıdır.
Veysel Günay’lardan, Mustafa Altıntaş’lardan, Zafer Gençaydın’lardan yıllarca birlikte çalıştığımız Kayhan Keskinok’lardan Turan Erol’lara onlarca sanatçı.
Şimdi artık toprak olan 1920 kuşağının büyük ressamları dâhil…
Onların sayısız belgeselini yaptım, yaptırdım.
Sergilerini yakından tâkip edip; TV'den tanıttım yıllarca...
Zâhit, Yalçın’ın “Gâzi”den yakın sınıf arkadaşı…
O dönemdeki arkadaşlarından hemen hemen hepsini tanıyorum.
Kızı Burçak’ın yazdığı hayat hikâyesini iki gecede okudum;
“hüzün, tebessüm, vefâ, nankörlük, kıskançlık, haset, hayret ve başarı…”
Bu topraklarda
“TASVİR” yapan “HEYKEL” yapan bir sanatçı neler yaşarsa hepsi...
Otuzaltı kısım tekmili birden gökkuşağı gibi “rengârenk”, ve tüm renkleri “DIŞAVURAN” bir hayat; bir çağa tutunma ve önüne geçme öyküsü.
Dededen tevârüs ZÂHİD “زاهد” yâni Zâhit adı çoğumuzun adı gibi arapçadan aparmadır.
“Dünyâyı boşlayan, vazgeçen, sofu, dindar”… demektir.
Ama adına inat “dünyâ”ya tutunan ve eser birakan bir Zâhid var.
Renk ve hareket aşkını; ve hiç yorulmayan isyancı tavrını seviyorum Zâhit’in.
Bana bunları çağrıştıran, sevdiğim bir tablosu vardır…
Boyutlarını bilmiyorum ama sonsuzluk gibidir…
O tabloda;
“Aydınlığı getirmek için…
Ağır bir bulutla savaşan pırılpırıl mâvi ve sonsuz bir gökyüzü…
Ufukta yorgun yatan ve milyonlarca yıldır uyuklayan bir dağ silsilesi.
Mâvisi çoktandır yokedilmiş bozbulanık, kirli bir göl…
Mevsimi geçmiş, kırık dökük ama sapları hâlâ direnen kamışlar…
Ve
Tüm o hüzünlü atmosfere rağmen,
Her dönem baskın çıkmaya çalışan,
Karanlık ve yobaz siyahın altından
kaynayarak, gürleyerek özgürleşen,
kanatlarını açıp, bal yapmaya uçan
“Bumbelbee” "SARISI…”
Binbir renk çiçekten renk ve tad devşiren
"Balarısı..."
Biliyorum işin erbâbı olanlar itiraz edecek;
Abstract bir resmi böylesi sözlerle yorumlamak da ne? diye...
Kusura bakmayınız; bana öyle geldi beyaâ; Zâhit ne düşündü, ne istedi ve ne dedi bilemem…
Ama asıl bilemediğime gelince; Prof.Dr. Zâhit Büyükişleyen, çok "Büyükişlemiş" bu hayâtı…
Ve Burçak-Zâhit… Baba-Kız, daha doğrusu Kız-Baba; nasıl yaptılar bu güzel işi bilemedim.
Teybe mi konuştu; videosu mu çekildi…
Bu kadar ayrıntılı özgeçmiş ve telefon rehberi gibi isimler!...
Tek bildiğim Kız-Baba olarak çok güzel bir iş yaptıkları…
Sevgili Dostum Zâhit,
Seni kimler anladı, kimler anlamadı okuyarak öğrendim…
Sıkma o güzel canını…
Âzeri Türkü; “Yel gayadan ne aparır” der…
Lâtin Taifesi; “Ars longa Vita Brevis” buyurur…
Yusuf Has Hâcib büyüğüm de en doğrusunu söyler,
Kutadgu Bilig’inde;
“ḲAMUĠ TİLVE ZÂHİD ATADI SİNİ”
Yâni;
“HER DELİ SENİ ZÂHİD DİYE ADLANDIRDI” diye yazar.
"Kamuğ Tilve" hep vardır; olacaktır da.
Oysa Sen onların söylediğ Züht'ten çok uzaksın...
“Dünyâyı boşlayan, vazgeçen” değil, renklendiren, kendisi de renkli bir büyük sanatçısın...
Gökkuşağı fırçana bin selâm,
Uçsun Rimsky-Korsakov'un Bumblebee'si,
Bal yapsın özgürce,
Vesselâm...
SEDAT ÖRSEL
22 Nisan 2022, Ankara