“LÜKÜS HAYAT" içimi öyle acıtıyor ki; Sanatta, felsefede, eğitimde, insanlıkta, görgüde, kılıkta… Hâsılı çağdaş yaşamın her alanında, gençlik günlerimin “ESKİ GÜZELLİKLERİNE ULAŞMA ÇABASI…” “Eskiye rağbet olsa bit pazarına nur yağardı” derler. Yâni, “Ne varsa yenilerde var anlamında.” Doğru; ama “yeni” dedikleri, gerçekte “yeni ve çağdaş” olursa.
Dün akşam gönlüme “NUR” yağdı, yüreğim “YAĞ” bağladı. Orası “BİT PAZARI” değildi…“PAZAR” da değildi; Çağdaş Türkiye’nin yıldız gibi parladığı bir salondu. O salonda bir “LÜKÜS” sanat olayı yaşadık yıllar yıllar sonra…
-“Gençlik günlerimizdeki gibi değil mi?” dedi bana sevinçle, Sayın Ahmet Necdet SEZER antrakta çay içtiğimiz sırada. Kötü bir diare günü yaşayan târihî sevdiğim zorlanarak gittiği muhteşem müzikali gözleri dolu dolu seyretti ve -“Eskiden Ankara böyle büyük prodüksiyonların cennetiydi...” diye hayıflanarak, cevap verdi eski Cumhurbaşkanına…
Öyleydi; Batı’nın en “PAHALI” ve “KALABALIK KADROLU” en prestijli prodüksiyonlarını büyük bir heyecanla seyrederdik. Dün akşamki “LÜKÜS HAYAT” da o geleneğin canlanmasıydı. Üstelik, olağanüstü bir çabayla, 40-45 gün içinde canlandırılan bir efsâne… 20 Ağustos’ta başlayan provalar- 5 Ekim’de gala!... Sahne üzerinde 70’i aşan, oyuncu, dansçı… Orkestra çukurunda oyunun omugası bir Orkestra, sahne gerisinde 100 kişilik bir yaratıcı ve teknik kadro, bu yapıma karar veren, tüm imkânları seferber eden bir Genel Müdür ve diğer üst düzey yetkililer…
Ve bir atak yönetmen, Murat ATAK!... Biz televizyoncular, özellikle drama yapımlarında “Zamâna karşı yarış”ırız… Ezber, prove, kayıt!... O yüzden uzun uzadıya işlere tahammül edemeyiz. Murat, çok iyi bir tiyatro adamı, Ama o kadar çok başarılı TV yapımında yer aldı ki Bizim “ACÛL”luk virüslerinden kaptı doğal olarak… Yoksa 45 günde, oyununun karma-karmaşık trafiği, mizanseni, herbiri başlıbaşına bale gösterisi gibi Koreografisi, 70 kişinin sık sık değişen hârika dönem kostümleri, operacı olmadıkları halde bize opera tadında detonesiz güzellikler sunan oyuncuların şarkıcılığı, asıl metinde olmayan müziklerin ustaca yerleştirilmesi, ışığı, dönen, pratik ve estetik dekoru, aksesuârları….
Nasıl yetişirdi?... Yetişmişti işte… Hem de eksiksiz, gediksiz… Ve Devlet Tiyatroları üstüne düşen ve adına yakışan, “DEVLET GİBİ DEVLET OLMA” işlevini yerine getirmişti… Oyun için sayfalarca eleştiri yazabilirim... "LÜKÜS HAYAT" bir klasiktir bu ülkede... Onunla özdeşleşen can dostum Hâldun DORMEN, gençlik arkadaşım Zihni GÖKTAY ve can Suna PEKUYSAL keşke görslerdi bu "YENİ YORUMU"... Özellikle de Zihni'm, yeni bir yorumla, bizleri koltuklara çivileyen Levent ÇELMEN'in Rıza'sını...
Evet Dostlar; "NUR" yağdı sahneye dün akşam... DT bir hayat öpücüğü kondurdu... Umarım bu “HAYAT ÖPÜCÜĞÜ”ne tekrar muhtaç olmayız… Olmayız da, yaşama mücâdelesi veren Tiyatromuz “ÖZELİYLE, DEVLETİYLE”… “POFESYONELİYLE, AMATÖRÜYLE” tekrar parlasın… Çağı aşsın!... Teşekkür ederim Can Dost Murat ATAK, Teşekkür ederim “LÜKÜS” kadro, Teşekkür ederim Devlet Tiyatroları, Sanat çölüne dönen ülkemde, “LÜKÜS BİR AKŞAM” yaşattınız bize, Vesselâm".