1981 Moskova... Raduga Film Festivâli’ne götürdüğüm "Türk Halk Dansları" video bandı SSCB Birinci Kanalında yayınlandı; büyük beğeni topladı. Şamatacı Yunan Jüri Üyesi çok kızdı ve "Zeybek ve Karadeniz Horonları" ile ilgili esti yağdı gürledi. "Bunlar Yunandır!" diye feryât-figân... Ben cevap vermeye hazırlanırken, Efsâne folklorcu ve Kültür Bakanı Igor MOISEYEV atıldı; -"Bu danslar Türk'tür. Sizin de 400 yıllık bir Türk vilâyeti olarak onlardan almış olmanız doğaldır..." dedi.. Yetmedi; “Türk Halk Dansları” konusunda muhteşem bir konuşma yaptı.
O büyük otorite karşısında kimse "gık"ını çıkaramadı. Ben de; “Siyâsi sınırlarla, kültürel sınırların farklılığını” anlattım. Kocamaaan bir yay çizerek; Aram HAÇATURYAN’dan Üzeyir HACIBEYOV’a Ulvi Cemâl ERKİN’den Mikis TEODORAKİS’e uzanan bir dizi besteciyi sıraladım. Eserlerin, dansların, konuların kardeşliğini anlattım. MOISIEV’in yüzündeki o tatlı-sert ifâde yumuşadı, yerini mütebessim bir “tatlı”lığa bıraktı...
Bu akşam “ZORBA” Balesini seyrederken, kültürlerin sınırtanımaz konu, müzik ve dans figürlerini de gördüm; “GAYANEH” den, “ÂŞIK GARİB”E, “KÖÇEKÇE” den, “ZORBA”ya , hattâ kimi adımlarda, “ANADOLU ATEŞİNE”. Ve COPLAND’dan “EL SALON MEXICO”ya kadar uzanan. TEODORAKİS bir “evrensel” kültür adamıdır. Onun yaratıcı teknesi de tee Kafkaslar’dan Balkanlar’a EGE’nin sıcak sularına, poyrazlara, imbatlara yelken açar... Bujor HOINIC’in dümeninde uçtu o yelkenli bu akşam. Buzuki’sizliği öyle güzel örttü ki eski Dost... Ve sahne!... Beni çok duygulandıran bir evsâhibi vardı yine... Bale’nin öncesinde, arada ve finâlde ağırlayan. Dünyâ kibarı büyük ses ve DOB Genel Müdürü Murat KARAHAN... Ona kısaca şunu söyledim: -“Opera-Bale öldü derken, uçuşa geçti; geçirdin...” Bizim gibi istikrar ve sistem fukarası ülkelerde sanatta da “UYGUN RÜZGÂR” büyük rol oynar... Rüzgâr yakalanınca yol alınır; durunca tüh!... Tek albümlük, tek filmlik, tek karakterlik tüh!..ler... Bu dönem Sevgili Murat KARAHAN, hem Solist ve hem de Genel Müdür olarak o rüzgârı iyi yakaladı. Hızına; umarım yelkenler, dümen ve direkler dayanır. Bu tam bir ekip işidir; iyi bilirim... TURANDOT ve ZORBA’da ben tüm “SANAT EMEKÇİLERİNE” de yansıyan o büyük heyecânı gördüm; çok ama çok sevindim. Çağı yakalamak ve geçmek için ele geçen ender fırsatlardan. Onların de eline geçen bir fırsat; sanatları adına...
Gelelim Bale’ye; Sahne genişti ve adımlar da olağanüstü genişti... İki şeyi hayranlıkla gözledim; “Koreograf Lorca MASSINE’nin, koca sahnenin her yerini başarıyla kullanması”... Erkekli-kızlı 20-30 civârındaki dansçıyı hem akıllıca parçalamak, gruplamak, çeşitlendirmek ve hem de seyirciye geniş- panoromik bir dans ziyâfeti sunmak her babayiğitin harcı değildir. İkincisi; Dansçılar ki; Zorba, John, Marina, Manolioes, Mm. Hortance... Burak KAYIHAN, Eren KELEŞ, Mine İZGİ, İlhan DURGUT, Sanem SUBAYGİL... Breh!... Aşkın dansını anlatan muhteşem Pas de deux’ler, TEODORAKIS’in accelerando cambazlığıyla bir anda ve zorbaca crescendoya tırmanan adımlar... Havalardan kimi zaman az da olsa yere inen bir sempatik, usta Zorba; Burak KAYIHAN ve onunla havalanıp, onunla uçan, kaçan, bir büyük balet John; Eren KELEŞ... Eren, büyük oyuncu Emel’imin (GÖKSU) can oğlu... Kızı Fadik ATASOY’u da yakınlarda seyrettik hayranlıkla. İki armut da dibine düşenlerden. Manollioes rolünde İlhan DURGUT cuk oturmuştu; uçuyordu. Ya Madame Hortance’da Selvâ ERDENER; sesiyle büyüledi yine. Biliyorum lâfı uzattım gece vakti, ama içim dolu, sabaha kadar yazabilirim... Canım “GÜN”üm yine kuş gibi çırpındı seyrederken. Dans kursuna gidiyor o da ikizlerim Nil ve Tuna gibi. Şimdi ZORBA figürleri de eklenir bildiklerine... Yazboyu İncek çimleri üzerinde seyrederim gözlerim dolarak. Perde açılmadan önce Murat KARAHAN güzel bir konuşma yaptı. “DANS” üstüne; çok alkışlandı. Onu ve ZORBA’nın librettosunu istedim heryere yetişen Sevgili Fatoş ÖZSOY’dan... Okurum ve bakarsınız daha da yazarım, okuyanları da bıktırırım,
Vesselâm.
SEDAT ÖRSEL
30 Nisan 2019, Ankara