ELHÂN-I ŞİTÂ VE L’INVERNO... (CENÂB ŞAHÂBEDDİN ve VIVALDI)
“Elhân-ı Şitâ” kış nağmeleri demektir; Cenâb ŞAHÂBEDDİN’in şiiri.
“L’Inverno” da italyanca kış demektir; VIVALDI’nin Fa-Minör Konçertosu...
Elhân-ı Şitâ,
Kardan adam gibi hızla eriyip, iz bırakmayanlardan değildir.
Türk şiirinin dünden bugüne, bugünden yârına kalacak eseridir Elhân-ı Şitâ...
“L’Inverno” da öyle, hep popülerdir ama silinip gitmez kulaklardan...
ŞAHÂBEDDİN, şu anda çalışma odamın camından seyrettiğim
muhteşem “KAR”ı yazmıştır...
Şiirde, kışın soğuğu, ayazı, yoksulu, çâresizi, ölümleri yokmuş gibi gelebilir.
Bana göre,
“Kış Nağmeleri” bir özlemdir aslında... Bahara özlem.
Başat duygu “HÜZÜN”dür ama
şiir boyunca, hep “GİBİ” diyerek, bencileyin gizlenir bu duygu.
Bahar gelmeli ve o kuş kaybettiği sevgilisini bulmalıdır...
Ve işte gittikçe artan bir hızla, lâpa lâpa yağıyor kar...
Terastaki mazılar ve çeşme kapanmak üzere...
Boğaz Sokak kapandı bile...
Ve pikaptaki eski plâkta “FOUR SEASONS”ın “KIŞ”ına gelindi.
VIVALDI biraz daha değişik oynuyor kartopunu;
Titreten, iğne gibi batan rüzgâr ve dondurucu soğuktan
yuvanın huzur verici ortamına kadar herşey var L'inverno’da.
Ama Allegro’da da uyarıyor; “dışarıda kayıp çanağı kırma ha!” diye...
Bende,
ŞAHÂBEDDİN Efendi ile aynı duyguları yaşatır VIVALDI Efendi.
Bu kar filozof yaptı CER HOCASI’nı; sıkı lâf etmeli beyâa...
Şöyle meselâ:
“LÂPA-LÂPA YAĞAN KAR’I HÜZÜNLE SEYREDERKEN,
ELHÂN-I ŞİTÂ SİNDİRİLEREK OKUNURSA, İÇİNDEKİ MÛSİKİSİ DUYULUR...
VE VIVALDI’NİN KIŞ’I ŞÖYLE DİKKATLA DİNLENİRSE, İÇİNDEKİ ŞİİRİ OKUNUR...”
Vesselâm...
ELHÂN-I ŞİTÂ
Bir beyaz lerze, bir dumanlı uçuş;
Eşini gaib eyleyen bir kuş
gibi kar
Geçen eyyâm-ı nevbahârı arar...
Ey kulûbün sürûd-i şeydâsı,
Ey kebûterlerin neşîdeleri,
O bahârın bu işte ferdâsı:
Kapladı bir derin sükûta yeri
karlar
Ki hamûşâne dem-be-dem ağlar!
Ey uçarken düşüp ölen kelebek,
Bir beyâz rîşe-i cenâh-ı melek
gibi kar
Seni solgun hadîkalarda arar;
Sen açarken çiçekler üstünde
Ufacık bir çiçekli yelpâze,
Nâ'şın üstünde şimdi ey mürde
Başladı parça parça pervâze
karlar
Ki semâdan düşer düşer ağlar!
Uçtunuz gittiniz siz ey kuşlar;
Küçücük, ser-sefîd baykuşlar
gibi kar
Sizi dallarda, lânelerde arar.
Gittiniz, gittiniz siz ey mürgân,
Şimdi boş kaldı serteser yuvalar;
Yuvalarda -yetîm-i bî-efgan! -
Son kalan mâi tüyleri kovalar
karlar
Ki havâda uçar uçar ağlar!
Destinde ey semâ-yı şitâ tûde tûdedir
Berg-i semen, cenâh-ı kebûter, sehâb-ı ter...
Dök ey semâ -revân-ı tabiat gunûdedir-
Hâk-i siyâhın üstüne sâfî şükûfeler!
Her şâhsâr şimdi -ne yaprak, ne bir çiçek! -
Bir tûde-i zılâl ü siyeh-reng ü nâ-ümîd...
Ey dest-i âsmân-ı şitâ, durma, durma, çek.
Her şâhsârın üstüne bir sütre-i sefîd!
Göklerden emeller gibi rîzân oluyor kar,
Her sûda hayâlim gibi pûyân oluyor kar.
Bir bâd-ı hamûşun per-i sâfında uyuklar
Tarzında durur bir aralık sonra uçarlar.
Soldan sağa, sağdan sola lerzân ü girîzan,
Gâh uçmada tüyler gibi, gâh olmada rîzân,
Karlar.. bütün elhânı mezâmir-i sükûtun,
Karlar.. bütün ezhârı riyâz-ı melekûtun...
Dök hâk-i siyâh üstüne, ey dest-i semâ dök,
Ey dest-i semâ, dest-i kerem, dest-i şitâ dök:
Ezhâr-ı bahârın yerine berf-i sefîdi;
Elhân-ı tuyûrun yerine samt-ı ümîdi! ...