Kocaman bir Truva Atı sahnenin ortasında. İçinden çıkan saldırganlar... Kapıları içeriden açanlar. Cayır, cayır yanan bir TROYA... Yerlerde cansız yatan çok sayıda Troyalı erkek, kadın, çocuk... Muzaffer Spartalı askerler, gururlu...
Uğursuzum diye perişan hâldeki güzel Helen,
Acımasızca öldürülen oğul, kahraman Hektor,
Vicdânı paramparça, âşık şaşkın Paris,
Ve babaları; acılar içindeki Troya Kralı PRIAM... Kral olduğu hâlde; “AŞKTAN ÜSTÜN NE VAR Kİ DÜNYÂDA?” diye soran!... Aşka saygısından vatanından ve dahi, canından olan.
Ve saldırganların ağır silâhı; YARITANRI AŞİL!... Bir tek topuğundan vurulunca öleceği herkesçe bilinen... Ve işte; tam topuğundan, tendonundan vurulup, düşen, o, yenilmez AŞİL...
Niye savaştığını bile unutan kindar AGAMEMNON!... Ve onun gölgesi birâderi MENELAOS...
Ve kör olduğu halde herşeyi gören Koca HOMEROS...
İlk gençliğimden, hattâ çocukluğumdanberi, o kadar çok okudum; o kadar çok seyrettim ki... Hele filmini kaç kez... Bilge’m (KARASU) Troya’da Ölüm Vardı’yı yazdı; ölümsüz eser. Sevgili Dostum Aron AJİ de “Death In Troy” diye çevirdi bir güzel. Hakir de “Heykelini” yaptı ve Bilge’ye ithaf etti... Ve TROYA Epik-Operası, önceki gün seyrettik Sevdiğimle...
Bir Lirik-Opera’dan çok daha fazlası vardı sahnede... Muhteşem bir dekor, kostüm, aksesuar ve effect çalışması. Ve Solistler... Tenorundan, baritonuna, bas’ına, soprânosuna onlarca Dansçı, onlarca Koro Şarkıcısı, Koca bir Orkestra, ünlü Şef Bujor HOINIC... Oğlu Artun’un metnini yazdığı, kendisinin bestelediği eseri yönetiyor; keyifle...
Daldım gittim temsil boyunca... Şu cânım Ülkemde, “SANAT KALESİ”ne sokulan Truva Atlarını düşündüm... Başta heykel olmak üzere, edebiyat, her türlü plastik, sahne ve gösteri sanatlarına revâ görülenleri... Her birinin Kalesine, bir şekilde girdi o Tahta Atlar... Atların içinden çıkanların araladıkları kapılardan “Sanat” kalesine girenlerin de herşeyi yoketmeye çalıştıklarını, sanatın ve sanatçının canına okuduklarını...
Sahne önümdeydi; TROYA cayır cayır yanıyordu... Uzun zaman savaşan iki büyük ordu; sefil halk... Güzel Helen için miydi bunca kin, kan ve dehşet? PARİS işin aslını söyledi kaçırdığı Spartalı sevgilisi Helen’e; -“SENİ KAÇIRMAMI BAHÂNE ETTİLER HELEN, ONLARIN ASIL HEDEFİ TROYA’YI ALMAK” dedi...
Uygarlık ve sanat içinde öyledir; Bir ülkeyi “ÇÖL”e çevirmektir asıl amaç... Hep “GÜZEL” olan, “SANAT” olan bahâne edilir. Yok etmek için de binbir gerekçe de hazırdır. DAEŞ yakar, yıkar, yokeder binlerce yılın birikimini. Taliban topa tutar, en büyük Budha Heykelini; yok eder.
Biri çıkar anlamadığı, anlayamacağı heykelin içine tükürür... Biri herkesi kendisi gibi sapık sanır, sergileri yasaklar... Dünyânın en güzel müzelerinden Bağdat Müzesi yağmalanır... Güzelim Osmanlı Mimârisi eserlerine rezil sıvalar yapılır... Restorasyon adı altında câhilce cinâyetler işlenir... Sevmedikleri sanatçının konseri iptâl edilir... İnsanı ve hayâtı güzelleştiren ne varsa yıpratılıp yok edilir... Bunları yapanların kendi “SANAT”ları da yoktur; “KÜLTÜRLERİ”ise iki kalemden ibârettir; yozdur, kitchdir... Binaları alnındaki, meydanlardaki parklardaki, güzelim heykeller sökülüp, hurdacılara verilir... Satırla, baltayla parçalanır; tecâvüz bile edilir...
Ama işte “ARS LONGA, VITA BREVIS”i hiiiiç bilmezler. Yokettikleri heykellerin yerine, semâver, sürâhi, ibrik, devridâim akan şelâle koyarlar; o kadardır estetik kültürleri; Çöl’deki kadardır... AMMMMAAA... İstedikleri kadar Truva Atları soksunlar... Ne yaparlarsa yapsınlar “SANAT VE SANATÇI ÖLÜMSÜZDÜR”... Ve “SANAT”ın, "SANATÇI"nın öyle ölümcül yeri, “AŞİL TENDONU” falan da yoktur... Öldürdüm zannederler, sevinirler ama ÖLMEZZZ!...
Meksika Atasözü geçerlidir, “ONLAR BİZİ TOPRAĞA GÖMDÜLER, AMA TOHUM OLDUĞUMUZU UNUTTULAR!...” Tohumdur SANAT!... “YEŞERİVERİR”... Şâir şiirini yazar, ressam resmini yapar, besteci büyüler, heykelci üç boyuta uzanır, yazar kalemini tutmaz, mimar kitchin canını sıkar, oyuncu hârikalar yaratır... Zamânı ve zemini gelince de sergilerler....
Bir ay içinde iki Opera, bir de Bale seyrettim. BREH, BREH, BREH!... “BULDUMCUK” oldum; eski “SANAT”günlerime döndüm. Çok sevindim, Kim, nasıl, neden vesile oldu, izin ve destek verdi bilmiyorum... Her kim olursa olsun “SANAT” adına teşekkür ediyorum. Sahnede ter dökenlere sonsuz şükran... Onlar ki, “TROYA”yı gözümü kırpmadan seyrettirenlerdir... Başta DOB Genel Müdürü Sevgili Murat KARAHAN olmak üzere; Muhteşem dekor, kostüm, aksesuar ve effectleri yapanlara...Ve herbiri yıldız olan Solistlere; Tenorundan, baritonuna, bas’ına, soprânosuna Onlarca Dansçısına, onlarca Koro Şarkıcısına, zımba gibi provalı Koca Orkestra Üyelerine, Şef Bujor HOINIC’e...
Ve GÜN'ümle elele Opera-Bale seyretme imkânın sağlayan nezâket timsâli Sevgili Fatoş ÖZSOY Dostumuza, candan teşekkür ederim... Varolsunlar, hep olsunlar... Vesselâm.."
SEDAT ÖRSEL
16 Mayıs 2016, Ankara