İlk yazıyı yazmak, ilk konuyu seçmek, sizi okuyanla ilk ilişkiyi kurmak, bir eserin ilk notasını çalmak kadar güç.
Neden “Candireği”?
“Candireği” yaylı çalgıların görünmeyen ama çalgıdan ses çıkabilmesi için olmazsa olmaz parçasıdır. Ön ve arka tablaların arasında dışarıdan görünmeyen bu birkaç santimlik çubuk, çalgının üst tablasının içe çökmesini engeller ve içindeki boşluğun titreşmesini ve uyumlu, dengeli, güzel ses çıkmasını sağlar. Candireğinin yeri de önemlidir. Birkaç milimetre yer değişikliği sesi güzelleştirdiği gibi çalgıdan kötü ses çıkmasına hatta yanlış noktada duruyorsa hiç ses çıkmamasına da neden olur.
Biz de bu sayfada uyumlu ve güzel düşünceler üretmek, tutarlı, doğru yorum ve uyarılar yapmak için “Candireği” misali doğru noktada durmaya çalışacağız. Sanat çevreleri ve bu çevreleri izleyenler arasında iletişime, birbirini anlamaya ve doğru değerlendirmeye, doğru zamanda doğru tepki ve değerlendirmeler oluşması için katkı vermeye çalışacağız.
Katkı ve önerileriniz gündem oluşması ya da gündeme katkı açılarından çok önemli ve yaşamsal. Lütfen desteğinizi esirgemeyiniz.
Evet, şimdi ilk konu olarak seçtiğimiz “TÜSAK”a geçebiliriz.
Neden ilk konu olarak TÜSAK’ı seçtik?
Çünkü TÜSAK kısa adıyla bilinen ”Türkiye Sanat Kurumu” tasarı taslağı yasalaşırsa artık üzerine yazı yazacak bir sanat hayatı kalmayacağını biliyoruz.
Bu yazıda TÜSAK taslağının ayrıntılarına girmek yerine sanat kurumları, sanatçılar ve sanat izleyicilerinin TÜSAK’a karşı tutumlarına bakmak istiyoruz.
Sanatçı ve sanat kurumlarını devlete bağlı olanlar ve olmayanlar olarak kabaca ikiye ayırabiliriz.
Özel tiyatro, sinema, resim, plastik sanatlar ve edebiyat gibi devletle ilişkisi sınırlı sanatçı ve kurumların TÜSAK taslağına karşı tavırları yeterince net değil.
Bunun önde gelen nedeni, TÜSAK ile devletten maddi destek alma havucunun cazibesine kapılmaları olsa gerek. Oysa TÜSAK, yapısı gereği politik bir kurul ve Türkiye’de sanatı yürütmenin kontrolüne sokmayı amaçlıyor. Özerk olması gereken bu alanı politize ederek yandaş sanata yol açıyor. Özel sektör ise politikacılarla nasıl iş yapıldığını bildiğinden olsa gerek, kaygan zeminde devlet kaynaklarından pay almak sevdasıyla, deneyimlerini de devreye sokarak yeni duruma uyum sağlayabileceğini umuyor.
Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü dışındaki devlete bağlı sanat kurumları taslağa önemli bir tepki vererek toptan reddettiler. Ancak bu kurumların içinde açık ve şeffaf bir bilgilendirme mekanizması olmadığından ve yöneticiler kurum içi sanatçı motivasyonunu göz ardı ettiğinden, verilen mücadelede çatlaklar oluşabilmekte.
Sanatçı yetiştiren kurumlar olan devlet üniversiteleri TÜSAK hakkında şimdilik suskunlar. MSGÜ ve AÜ Devlet Konservatuvarları dışında resmi görüş bildiren kurum henüz yok. Özellikle HÜ Ankara Devlet Konservatuvarı tarihsel konumu nedeniyle daha fazla gecikmeden bu konuda görüş bildirmeli ve mücadeleye katılmalıdır.
Sanat izleyicisi ülkemizde yeterince örgütlü ve sanat hayatımızda belirleyici bir konumda bulunmadığından TÜSAK hakkında ne düşündüğü ya da haberdar olup olmadığı anlaşılamamaktadır. Cumhuriyetin sanatsal kazanımlarında yaşanacak kayıplar, sanatçılardan daha çok izleyicileri ilgilendiren bir konudur. İzleyicinin katılımcı olmadığı, yönlendirmediği bir mücadelenin kalıcı başarıya ulaşabileceğine inanmak hayaldir. Bu yüzden TÜSAK’a karşı en can alıcı itiraz izleyiciden gelecek olandır.
Eğer kazanımların elde tutulması ve gelecekte ülkemizde özgür, çağdaş ve nitelikli bir sanat yaşamı olması isteniyorsa, iş işten geçmeden sanat izleyicisinin örgütlenerek TÜSAK tuzağına hayır demesi gerekmektedir.