XX. yüzyılın başında Avusturya-Macaristan imparatorluğunun eriyip yok olmasından sonra Avusturya'nın sadece coğrafi ve politik konumu değil, aynı zamanda müzik dünyasının da gelecekte ne şekil alacağı merak konusuydu. O zamanlara kadar Avusturya müziği ile eş anlamlı olarak kullanılan bir terim olan Viyana müziğinin I. Dünya Savaşı’ndan sonra ne anlamı kaldığı, bu geleneğin temsilcisinin kim olacağı tartışılmaya başlandı. Haydn, Mozart, Beethoven, Schubert, Brahms, Bruckner ve Mahler gibi büyük besteciler ile gelişen, bütün dünyaya mal olan müzik geleneğini XX. yüzyıla kim taşıyacaktı?
Zamanın kendisine en fazla ümit bağlanan bestecisi 1897 doğumlu, gününde de mucizevi olarak nitelendirilen harika çocuk Erich Wolfgang Korngold oldu. Bu Wunderkind’in sahne için bestelediği ilk eseri olan Der Schneemann (Kardan Adam) başlıklı, öyküsü de 12 yaşındaki çocuǧa ait olan bale-pandomim, İmparator Franz Josef’in huzurunda 1910 yılında seslendirildi. Çocuk Korngold’un o zamana kadar yayımlanmış piyano eserleri bulunuyordu.
1909 yılında 12 yaşındaki genç Korngold’u Viyanalılara tanıtan popüler bir haftalık dergiden (Blatt der Hausfrau, Cilt 26, 1909).
Bunu takiben genç Korngold önce enstrümental müziği, daha sonra tek-perdelik operaları Der Ring des Polykrates (1914) ve Violanta (1916) ile genç yaşta adını duyurdu. Onu gerçekten ünlü Viyanalı besteciler arasına koyan eser ise 1916 ile 1919 yılları arasında bestelediği ve prömiyeri 1920 yılında yapılan büyük operası Die tote Stadt (Ölü Şehir) oldu.
Korngold şüphesiz hem çocuk hem de yetişkin besteci olarak XX. yüzyılın en büyük dehâlarından birisiydi. Kendisi imparatorluğun sonuna rastlayan zengin Viyana kültür dünyasının içinde büyüdü. Operaları iki dünya savaşı arasında Alman ve Avusturya sahnelerinde sık duyulmadığı halde besteci Viyana müzik dünyasında önemli bir sanatçı olarak kaldı. Gustav Mahler, Richard Strauss ve Puccini, Korngold’a hayran müzisyenler arasındaydılar.
Dönemin çok sayıda büyük yeteneği gibi o da Naziler tarafından Avrupa'dan sürgün edildi. Avusturya doǧumlu Amerikan yönetmen Max Reinhardt’ın ünlü sahne yapımı Bir Yaz Gecesi Rüyası’nın film uyarlaması üzerinde çalışmak üzere 1934 yılında Kaliforniya'ya gitti, beyaz perde için müzik yazmaya başladı. Burada Hollywood şirketi Warner Bros. için çalıştıǧı 12 yıl sürecinde günümüzde film müzikleri arasında klâsikler olarak yerlerini alan bir dizi eser besteledi. Korngold senfonik nitelikte film müziğinin öncüsü oldu, eserleri Oscar ödülleri kazandı. II. Dünya Savaşı’nın bitimine kadar konser salonu için müzik yazmayan besteci 1957 yılında Los Angeles’te 60 yaşında öldü.
Erich Wolfgang Korngold (1897-1957).
Bugün en çok 1930-40 yıllarının birkaç epik filminin müziğini yazan besteci sıfatıyla bilinen Korngold'un bir klâsik müzik bestecisi olarak gözden düşmesi XX. yüzyıl müziği için bir skandal olarak görülebilir.
Hârika çocuk
Erich Wolfgang Korngold 1897’de Brno’da doǧdu. Babası Julius Korngold Viyana'nın prestiji yüksek Neue Freie Presse gazetesinin baş müzik eleştirmeniydi. Viyana kültür hayatında pek sözü geçen, yeni müziǧe pek sıcak bakmayan, muhafazakar ama büyük nüfuza sahip bir eleştirmendi.
10 yaşındaki oğlu Erich, Gustav Mahler’e piyanoda kantatı Gold'u çaldığında, Mahler çocuğu bir dâhi ilan ederek Avusturyalı besteci Alexander von Zemlinsky’den ders almasını temin etti. Puccini’ye göre de "Alman müziğinin en büyük umudu" Korngold’du. Viyana Opera’da çocuğun balesi Der Schneeman sahnelendiğinde ayrıca ünlü Artur Schnabel Korngold’un Op. 2 piyano sonatını programlarına dahil etmeye başladığında besteci 13 yaşındaydı. Bruno Walter, Berlin'de Der Ring des Polykrates (Komik opera, küçük orkestra) ve Violanta (Trajedi, büyük orkestra için yazılmış) operalarını seslendirdiğinde Korngold henüz 18 yaşındaydı.
Ona uluslararası ün kazandıran operası Die tote Stadt ilk seslendirildiğinde ise besteci 23 yaşındaydı.
Korngold araştırmacısı Brendan Carroll, genç Korngold’u birkaç cümle ile şöyle anlatıyor:
“14 yaşında, bir piyano üçlüsü, bir bale, bir keman sonatı ve iki piyano sonatının bestecisi, hepsi şaşırtıcı bir olgunluk ve parlaklıkla yazılmış bu eserlerle adını duyurmuş bir müzisyendi. Dâhiler arasında bile olağanüstü teknik hünerlere sahipti. İyi bir piyanist olmasının yanı sıra, inanılmaz hassaslıkta bir mutlak kulağı ve dikkate değer bir hafızası vardı. Babasının sözleriyle, ‘piyanoda çaldığı tüm eserleri aklında tutabiliyor ve bunları kafasına sabitlenmiş bir resimden alıyormuş gibi rahatça kopyalayabiliyordu’. Bunun bir örneğine yıllar sonra Kaliforniya'da Arnold Schoenberg şahit oldu; Schoenberg’in Op. 23 piyano parçaları hakkında konuşurlarken Korngold'un piyanoya oturup neredeyse 30 yıldır notasını görmediǧi bu parçaları ezbere çalması Schoenberg’ı şaşkına çevirdi.”
15 yaşındaki Korngold’un Op. 4 Schauspiel-Overture ve dört bölümlük Op. 5 Sinfonietta eserlerini duyan Richard Strauss besteci için
“Böyle bir ustalık beni hayret ve korkuyla dolduruyor. Umarım ki yeteneklerinin tamamını normal bir şekilde geliştirir”
derken, Puccini genç besteciyi
“O kadar yetenekli ki, bizlere elindekinin yarısını verse geriye kalan kendine yeter”
sözleriyle övüyordu.
Genç Korngold.
1934'te bir film müziği bestecisi olarak Hollywood'a taşındığında ona çok iyi hizmet eden işte bu üstün yeteneği oldu.
Aile fotoǧrafı: 14 yaşındaki Erich Korngold babası Julius Korngold ve annesi Josephine’le 1911 yılında.
Değerlendirmeler
Julius, oǧlunun Der Schneemann balesinin piyano versiyonuna ek olarak çocuğun ilk piyano sonatını ve Don Kişot üzerine bestelediği bir grup piyano eserini yayımlattı. Bu çalışmaları zamanın kırka yakın müzisyenine ayrı ayrı değerlendirmeleri isteğiyle gönderdi. Bu bestecilerin arasında Richard Strauss, Arthur Nikisch, Karl Goldmark ve Engelbert Humperdinck de bulunmaktaydı.
Bu sanatçılar hemfikirdiler; müzik harikuladeydi. Özellikle bir çocuǧun yapıtları olması insanüstü bir başarıydı.
Çocuk Korngold piyano başında. Hayranları soldan saǧa: Siegfried Wagner, Max Reger, Arthur Nikisch, Richard Strauss, Eugen d’Albert. (Karikatür, Neues Wiener Tagblatt).
Erich Wolfgang Korngold (1897-1957).
Korngold sesini Yenidünya’da da duyurdu. 1915 Ocak tarihli The North American Review’da çıkan bir haberde “Genç Korngold ve Yeni Senfonisi” başlıklı bir yazıda New York Filarmoni Orkestrası’nın seslendirdiǧi senfoni ve Korngold’la ilgili aşaǧıdaki satırları okuyoruz.
“Daha 17 yaşındaki genç Korngold, takdir ve hayranlıkla karşılanan sanatında Richard Strauss’un karmaşık ve yoǧun diline hakim bir besteci olarak görülüyor. Onun Mozart veya Haydn’ın basitçe dilini kullanmasının daha doğal olacağını düşünenler de yok değildi. Ama tabii bu çok saçma. Genç Mozart gününün geleneklerine göre yazdı; genç Korngold doğal olarak kendi gününün yaklaşımını kullanıyor. Bunda garip veya anlaşılmayacak birşey yok. ‘Sinfonietta’ sında çok büyük ve donanımlı bir orkestra kullanmasına da şaşmıyoruz: çelesta, çanlar, piyano, iki arp, vbg. Mozart ve Beethoven’ın çok daha küçük orkestralarla yetindiklerini söylemek abes, çünkü onlar mecburdular, kullanabilecekleri büyük orkestra yoktu. Gerçekten de Korngold’un çelestadan ya da Wagner’in tuba korosundan ürettiği efektleri, eğer bu olanaklar Mozart’ın elinde olsa onun da kullanmayacağını herhalde düşünmüyoruz. Burada anlamlı tek soru şu: emri altındaki bu zengin kaynaklarla bu genç besteci ne yapıyor? Cevap: çok şey yapıyor. Yaklaşımında büyük bir serbestlik, kolaylık, kendine güven, estetik anlayışı ve şevk var. Bunlar insana heyecan veren bir enerjinin, zevkin, ustalıǧın, dahası çok parlak bir geleceğin habercileri. Bu yetenekli ve kendinden emin gencin büyük Strauss’un büyüleyici etkisine ve Puccini’nin duygusal çekiciliǧine kapılması normal deǧil mi? 17 yaşında bu Avusturyalı gibi yazabilen, 45 dakikalık bir senfoniyi en büyük ustaların özgüveniyle kolayca ortaya koyabilen birisi için bu affedilebilir bir kusur. Kendisi yirmi yıl içınde Strauss ve Puccini’yi unutacak ve kendi dili için dinlemeye değer bir besteci olacak.”
Korngold’u üne kavuşturan eserler operaları oldu. Bunların ikisi, Der Ring des Polykrates ve Violanta Münih’te Bruno Walter tarafından müzikseverlere tanıtılmıştı. Ama bütün eleştirmenler Korngold’un gençlik eserlerinin değeri üzerinde hemfikir değildi. Bir örnek olarak 27 Kasım 1927 tarihinde Los Angeles Times gazetesinde ülkenin doǧu kıyısındaki kültürel haberleri konu alan bir yazıda, bestecinin 18 yaşında bestelediği Violanta üzerine aşaǧıdaki olumsuz eleştiriyi buluyoruz:
“Seneler önce Erich Korngold ileride kendisinden çok şeyler beklenen bir hârika çocuk ve müzik dehâsı olarak deǧerlendiriliyordu. Şimdi yetişkin olan sanatçı bizi düş kırıklıǧına uǧrattı denebilir. ‘Violanta’ operası birkaç gün önce MET’te gösterildi. Bu çok zayıf bir opera olduǧu gibi Maria Jeritza da tatmin edici bir performans sergilemedi. Eserde rol alan hiç bir sanatçının kendilerini gösterme olanaǧı zaten yoktu. Izleyicilerin canı sıkıldı ve eleştirmenlere de öfkelerini yönlendirecek bir hedef çıktı. ‘Violanta’ nın müziǧi hiç bir yere gidemeyen temalarla dolu. Neyse ki sadece bir perde; yoksa bizi yavaş yavaş öldürecekti.“
Much Ado About Nothing
I. Dünya Savaşı'nın sonuna gelindiği 1918 yılında Korngold bir Viyana tiyatro topluluğunun Schönbrunn sarayının tiyatro salonunda sahnelemeyi planladığı Shakespeare’in Much Ado About Nothing (Kuru Gürültü) oyunu için sahne müziği yazmaya başladı. Prodüksiyonun gerçekleşmesi gecikince besteci partisyondan seçtiği beş bölümü bir süit olarak orkestra için uyarladı. 1920’nin başında seslendirilen bu orkestra versiyonu o kadar başarılı oldu ki 1933 yılına gelindiğinde eser yüzden fazla orkestranın repertuvarında yer alıyordu. 1920’de Korngold bu eserin keman-piyano için 3 bölümlük bir uyarlamasını da yayımladı. Bu yapıt günümüzde de popülerliğini koruyor.
Much Ado About Nothing (Kuru Gürültü) oyununun sahne müziğinden keman piyano için uyarlama, 1921.
Die tote Stadt
Die tote Stadt’ın prömiyeri 4 Aralık 1920’de aynı akşam hem Köln hem de Hamburg’da verildi.
İlk perdenin sonunda yer alan Glück, das mir verblieb (Marietta’s Lied yahut Lautenlied) operada Marietta ve Paul’un düeti (soprano/tenor) olarak yer alıyor. Konser salonlarında tek başına seslendirildiǧi zaman bu eser genellikle solo soprano aryası olarak karşımıza çıkıyor. İkinci perdenin sonunda Pierrot Fritz’in (palyaço - bariton) aryası lirik vals Mein Sehnen, mein Wähnen (Pierrot’s Lied) var. Die tote Stadt’tan alınan bu iki muhteşem arya kendi başlarına da sık sık duyulan ve kaydedilen eserler.
Die tote Stadt’ın 4 Aralık 1920 Hamburg prömiyerinde Juliette’i seslendiren Viyanalı soprano Maria Jeritza. Köln’deki aynı tarihli ikinci prömiyerde ise orkestra şefi ünlü Otto Klemperer, başroldeki soprano ise eşi operatik soprano Johanna Klemperer’di.
Bu üç perdelik operanın Belçikalı yazar Georges Rodenbach'ın sembolist şiir-romanı Bruges-la-Morte’dan alınan librettosu, Paul Schott mahlasıyla Julius ve Erich Wolfgang Korngold tarafından kaleme alınmıştı. Öyküde yeni ölen karısının anısına tapan Paul sokakta eşine çok benzettiǧi Marietta’ya rastlar. Marietta’ya duyduğu romantik ilgi karısının anılarıyla karışarak psikolojik bir gerilim yaratır. Öykü gerçek ve rüya arasında gidip gelir.
Pek çok Avrupalının Habsburg imparatorluǧunun sona ermesiyle ve onu takiben I. Dünya Savaşı’nda sevdiklerini kaybettiği yıllarda bu opera yorgun, nostaljik bir Avrupa’nın çok ilgisini çekti. Prömiyerinin ardındaki üç sene içinde Die tote Stadt elliden fazla kez icra edildi. 1919-1924 yılları arası Richard Strauss ve Franz Schalk’ın idaresinde olan Viyana Devlet Operasında gösterilen tek başarılı opera buydu denebilir.
Operanın “sevgiliyi kaybetme acısının üstesinden gelme” teması, I. Dünya Savaşı'nın travmasını ve kederini üzerinden henüz yeni atmış olan 1920'lerin çağdaş izleyicilerinde yankı buldu ve bu da şüphesiz eserin popülaritesini arttırdı.
Operayı dinleyen Puccini, 23 yaşındaki besteci için “Alman müziğinin en büyük umudu" sözlerini kullanıyordu.
Die tote Stadt operasınının 1991 kaydı.
Die tote Stadt, Kongold'un melodi ve karmaşık kromatik armoniye daha genç yaşta ne kadar yeteneği olduğunu gösterdiği gibi melodramatik konuları işlemekte de ne kadar usta olduğunu da ortaya koyuyordu. Bu eser aynı zamanda bestecinin başarılı addedilen son operası oldu denebilir.
Bir sonraki operası Das Wunder der Heliane bundan yedi yıl sonra 1927’de sahnelendi. Die tote Stadt kadar ses getirip beklenilen ilgiyi görmese bile bu opera da eleştirmenler ve izleyiciler tarafından beğenildi.
Korngold’un beşinci operası Das Wunder der Heliane’nin (Helen’in Mucizesi) 29 Ekim 1927 tarihinde Viyana Devlet Operasındaki ilk gösteriminin afişi.
1937'de bitirdiği opera Die Kathrin’in bir sonraki sene Viyana’da gösterilmesi planlanıyordu. Ancak Nazilerin Avusturya’yı işgalinden sonra Korngold Yahudi olduğu için bir talimatla eserin gösterilmesi iptal edildi. Die Kathrin 7 Ekim 1939'da tarafsız İsveç'in Stokholm kentinde İsveç Kraliyet Operası'nda prömiyerini yaptı. Viyana’daki ilk icrası ise ancak savaştan sonra 1950’de oldu. Operanın post-romantik zengin melodik dili, savaş sonrası Avrupa’nın değişen müziksel zevkine aykırı düştüğü için eleştirmenler esere oldukça soğuk baktılar. Opera yeteri kadar “modern” değildi.
Netice itibariyle Die Kathrin başarısız bir opera olarak değerlendirildi.
Die Kathrin’in 1939’da Stokholm’da gerçekleşen prömiyerinin afişi.
Korngold’un operatik tarzı Alman verismo’su ve impresyonist öğelerden oluşur. Bu tarzdaki eserlerinin ilk gösteriliş yerlerini ve tarihlerini şöyle sıralayabiliriz:
Der Schneemann, Viyana, 1910
Der Ring des Polykrates, Münih, 1916
Violanta, Münih, 1916
Die tote Stadt, Hamburg ve Köln, 1920
Das Wunder der Heliane, Hamburg, 1927
Die Kathrin, Stokholm, 1939
Die stumme Serenade, Dortmund, 1954.
Korngold piyanoda.
Hollywood
Korngold 1934 yılında Amerika’ya gitti. Onu Hollywood’a davet eden, ünlü Warner Bros. şirketi için yönetmen olarak çalışan Avusturyalı oyun ve film yönetmeni Max Reinhardt’tı. Reinhardt’ın yönettiği 1935 filmi Bir Yaz Gecesi Rüyası’nda James Cagney, Mickey Rooney ve Olivia de Havilland gibi sanatçılar yer alacaktı. Bu film Warner Bros. şirketinin o zaman dek giriştiǧi en pahalı ve iddialı projeydi. Korngold Amerika’da beyaz perde için gerçekleştirdiği ilk müzik projesinde Mendelssohn’un müziǧini bu film için kendi yorumuyla düzenledi.
Filmin Hollywood'da ilk gösteriminin ardından 10 Ekim 1935 tarihli New York Times gazetesi,
“Erich Wolfgang Korngold, Mendelssohn’un müziğini seyirciyi büyüleyen muhteşem bir uyarlama yaratarak düzenlemiş"
sözlerini kullanıyordu.
1938’de Avusturya'nın Naziler tarafından ilhak edilmesinden sonra Amerika’da kalmaya karar verdi, zaten 1943'te Amerikan vatandaşlığına geçti.
Erich Korngold ve eşi Luzi’nin (Luise von Sonnenthal) evlilik fotoǧrafı, 1924. Çift her iki ailenin şiddetli itirazlarına raǧmen evlenmişti.
Beyaz perdeye aktarılan Bir Yaz Gecesi Rüyasının arkasından Captain Blood’ın müziği geldi. Warners Bros. için oniki sene çalışan Korngold bu süreç içinde onaltı filmin müziğini besteledi.
Şirketle imzaladığı anlaşmaya göre besteci sadece uygun gördüğü filmler için çalışacak ve bestelediği materyali daha sonra gerekirse başka yapıtlarda kullanma hakkına sahip olacaktı.
Captain Blood (1935)
Erich Wolfgang Korngold'un Captain Blood filmi için bestelediği senfonik yapıdaki film müziği, türünün ilk örneklerinden olduğu gibi heyecan verici ve romantik bir niteliktedir. 1935'te Warner Bros. stüdyosu Korngold'a bu film için orijinal bir dramatik skor yazmak isteyip istemediğini sorduğunda, önce bir korsan macerasının ilgi alanının dışında olduğunu söyleyen Korngold, çekimlerde Errol Flynn ve Olivia de Havilland’ı izleyince fikrini değiştirdi. Teklifi kabul ettikten sonra senfonik tarzda bir saatlik bir müziği üç hafta içinde bestelemesi gerektiğini duyunca neredeyse bu fikirden vazgeçecekti. Zaman kısıtlaması nedeniyle müziğin bir bölümünde Franz Liszt’in senfonik şiirlerinden düzenlemeler kullanmaya karar verdi. Hatta bu nedenle adının film müziğinin bestecisi değil de sadece düzenlemecisi olarak geçmesi arzusundaydı. İzleyicilerin çok hoşuna giden müzik Oscar ödülüne aday gösterildi.
Korngold belli başlı bir Hollywood stüdyosu ile sözleşme imzalayan uluslararası üne sahip ilk besteci oldu. Tabii bu kariyerinde de bir dönüm noktasıydı. Daha sonraları Erroll Flynn’in başrolde olduğu altı filmin daha müziğini yazacaktı.
Anthony Adverse (1936)
Hem Korngold hem de film müziği dünyası için yeni bir devrin başlangıcını simgeleyen Anthony Adverse filmi Napolyon zamanında geçen tarihi bir aşk öyküsünü konu ediyor. Romanın beyaz perdeye aktarılması Hollywood’da Warner Bros. şirketi tarafından gerçekleştirildi. Bu uzun ve çok pahalıya mal olan filmin müziği de o zamana kadar görülmemiş şekilde senfonik ve geniş kapsamlıydı. Korngold film müziğine yaklaşımının her zaman operatik olduğunu, senaryolara libretto gibi bakıp opera besteler gibi bestelediğini söylüyordu. Bu açıdan Anthony Adverse’in müziği “vokal partisyonu olmayan opera” olarak nitelendiriliyor.
Korngold Amerika’nın film müziği geleneği için yeni bir standart yarattı. Anthony Adverse’in müziği 1936’nın en iyi film müziği olarak Oscar ödülüne layık görüldü. Korngold böylece beyaz perdede ciddi, orijinal ve geniş kapsamlı müzik için yer olduğunu ortaya koydu. Daha sonraki film müziği çalışmalarından Robin Hood’un Maceraları ona bir Oscar ödülü daha getirecekti. Daha sonra Sea Hawk (1940) için yazdığı müzik ile bir kez daha Oscar adayı gösterildi.
1936 Oscar ödülü: Anthony Adverse (Fredric March, Olivia de Havilland)
1938 Oscar ödülü: Robin Hood’un Maceraları (Errol Flynn, Olivia de Havilland)
1939 Oscar adayı: The Private Lives of Elizabeth and Essex (Bette Davis, Errol Flynn)
1940 Oscar adayı: The Sea Hawk (Errol Flynn, Brenda Marshall)
Korngold’un müziǧini bestelediği bazı ünlü filmlerin afişleri: Captain Blood (1935), Anthony Adverse (1936), Robin Hood’un Maceraları (1938), The Private Lives of Elizabeth and Essex (1939), The Sea Hawk (1940).
Korngold’un ilk Hollywood filmi Captain Blood, Errol Flynn (1909-1959) için de ilk Hollywood filmiydi. Bu filmle başlayarak Flynn romantik deli fişek kahraman rolleri ve Olivia de Havilland ile beraber çevirdiǧi filmlerle dünya çapında ün kazandı. Bu arada belirteyim ki Hollywood’un altın çaǧından ünlü sinema sanatçısı Olivia de Havilland yakın geçmişte, Temmuz 2020’de 104 yaşında öldü.
Korngold’a 1938 yılında Oscar ödülü getiren Robin Hood’un Maceraları filminde Olivia de Havilland ve Errol Flynn.
Şarkısız opera
Yedi haftada tamamladıǧı Robin Hood'un müziǧi, Korngold'un çalışma yöntemlerine örnek teşkil ediyor. Besteci için bir senaryo bir opera librettosuydu; her ana karakter ve onun tutkuları farklı müziksel motiflerle ifade ediliyor, komik veya dramatik sahnelere gelince bu motiflere uygun çeşitlemeler yazılıyor, motifler genişletiliyordu. Erich Wolfgang Korngold'un filmler için bestelediği müzik anlayışı böyleydi: sözsüz opera.
Korngold kendisini her şeyden önce bir opera bestecisi olarak görüyordu. Gerçekten de beyaz perdeyi Grand Opera’ya dönüştürmeyi başardı.
Hollywood mu gerçek sanat mı?
Bazı müzikseverler Korngold’u aslında “gerçek” klâsik yapıtların bestecisi olup, film müziği yazmaya başlayarak yeteneklerini harcamış bir besteci olarak görüyorlar. En önemlisi babası Julius oǧlunun ciddi eser kompozisyonunu Hollywood müziǧi için fedâ ettiǧini düşünerek büyük hayal kırıklıǧı yaşamıştı. Julius Korngold oğlunu her zaman Gustav Mahler'in doğal varisi olarak gördü. 1938’den sonra Erich’in kendisini genellikle film müziğine adamasını hiç tasvip etmiyordu. Julius Korngold’a göre oğlu olağanüstü yeteneklerini film müziği yazarak, kendi tabiriyle “hafif populist müzikle” uǧraşarak harcamaktaydı.
Erich Korngold bir besteci olarak her zaman çok etkileyici eserler yarattı, yer yer yürek parçalayıcı nitelikte melodiler de olmak üzere kendine has post-romantik bir armoni dili geliştirdi. Orkestra için bestelediği eserlerde ortaya çıkardığı müzik dünyası ve renkler ve nefes kesen nitelikteydi. Ama film müziğini de değersiz görmeyerek şöyle diyordu:
“Sinema için yazılan kaliteli senfonik müzik, iyi müziǧin kitleler tarafından kabulüne yardımcı olacaktır. Sinema doǧrudan halkın kulaklarına ve kalplerine açılan bir yoldur, bunu müzik için bir fırsat olarak görmeliyiz.”
Erich Wolfgang Korngold, Hamburg, Aralık 1920 (Fotoǧraf: Arnold Mocsigay).
Hollywood’un altın çağında diğer besteciler
Herhalde bir besteci grubu olarak “Hollywood film müziği geleneğinin babaları” olarak nitelendirebileceğimiz isimler arasında Korngold’a ek olarak Max Steiner (Gone with the Wind), Bernard Herrmann (Psycho), Alfred Newman (Wuthering Heights), Dimitri Tiomkin (High Noon), Franz Waxman (Sunset Boulevard) ve Miklós Rózsa’ya (Ben-Hur) da yer vermek uygun olur.
Hollywood’un altın çağının film müziǧi bestecilerini onurlandıran 1999 tarihli ABD pul serisinde Erich Wolfgang Korngold. Seride yer alan diǧer besteciler Max Steiner, Bernard Herrmann, Alfred Newman, Dimitri Tiomkin ve Franz Waxman.
Savaş sonrası
Korngold II. Dünya Savaşı'nın ardından konser salonu için müzik yazmak üzere Hollywood’dan ayrıldı. Keman Konçertosu (1945), Viyolonsel Konçertosu (1946), Senfoni (1951) gibi eserler yarattı. Besteci, canlılığı ve mükemmel işçiliği birleştiren bir çalışmayla kendini kanıtlamaya kararlıydı. 1945 tarihli Re majör, Op. 35 Keman Konçertosu, Korngold'un kemancı ve Viyana’dan arkadaşı Bronislaw Huberman'ın isteǧiyle yazdığı bu tür ilk çalışmaydı. Eseri çocukluǧundan tanıdıǧı Gustav Mahler'in dul eşi Alma Mahler'e ithaf etti. Ne var ki kendisi için yazılmış olmasına raǧmen çeşitli nedenlerle prömiyeri Huberman gerçekleştiremedi. Konçerto ilk kez 15 Şubat 1947'de St. Louis Senfoni ve şef Vladimir Golschmann eşliǧinde ünlü kemancı Jascha Heifetz tarafından seslendirildi. Besteci ile Los Angeles’te tanışan Heifetz, Korngold’dan eǧer uygun görürse keman partisyonundaki teknik zorlukları arttırmasını önermişti. Prömiyer o zamana kadar St. Louis konser tarihinde görülen en coşkun alkışı aldı. “Prömiyer şahane oldu” diyordu Korngold, “Viyana’daki başarılı günlerim gibi.”
Jascha Heifetz ve Erich Korngold 1947 yılında.
30 Mart 1947'de Heifetz, eseri Efrem Kurtz tarafından yönetilen New York Filarmoni ile Carnegie Hall'da çaldı. Heifetz'in radyoda naklen yayınlanan performansı, konçertoya kısa bir zamanda ün kazandırdı. Besteci, Heifetz'in icrasına ilişkin olarak şöyle diyordu:
“Final bölümünün oldukça virtüözlük gerektirmesine rağmen, pek çok melodik ve lirik pasajları olan bu konçerto, bir Paganini'den çok bir Caruso için düşünüldü. Konçertoyu Caruso ve Paganini’yi aynı insanda bir araya getiren Jascha Heifetz gibi bir sanatçının icra etmesinden ne kadar memnun olduğumu söylememe gerek yok.”
Keman konçertosu her üç bölümünde Korngold, özgün film müziǧinden tematik fikirler kullanır. Birinci bölüm Another Dawn ve Juárez; ikinci bölüm Anthony Adverse; finale The Prince and the Pauper. Bazı eleştirmenlerin aşaǧılayıcı anlamda “Hollywood konçertosu” adını taktıkları eser kısa zamanda standart konçero repertuvarının bir parçası oldu ve Korngold'un en popüler eserlerinden biri haline geldi.
St. Louis prömiyerinden sonra bir eleştirmen konçertonun Mendelssohn’un ünlü eseri kadar repertuvarda kalacaǧını yazınca Korngold’un memnuniyetinden “Eh, bana bundan daha fazlası can sağlığı!” dediǧi biliniyor.
Korngold 1920-1945 yılları arası her biri deǧişik karaktere sahip üç yaylı sazlar dörtlüsü besteledi. Bunların 1945’te bitirilen ve o yıllarda kendisi gibi Los Angeles’te yaşayan arkadaşı Bruno Walter’e ithaf ettiği üçüncüsü bestecinin son oda müziği eseriydi.
Savaş sonrası Avrupa dönüşü başarılı olmadı. Çünkü savaş sonrası Viyana onun bıraktığı gibi değildi artık.
Los Angeles’te son
Ocak 1958 sayısında The Musical Times dergisi Korngold’un ölüm haberinde şu sözleri kullanıyor:
“Erich Korngold, Hollywood’da, altmış yaşında hayatını kaybetti. 29 Mayıs 1897 Brno doǧumlu olan bu harika çocuk Viyanalı eleştirmen Julius Korngold’un oǧluydu. Besteci daha 11 yaşındayken Der Schneeman adlı eseri Viyana’da seslendirilmişti. Bunu orkestra ve oda müziǧi eserleri takip etti. 19 yaşında iki tek-perdelik operası Münih’te sahnelendi. Die tote Stadt operası 1920’de Hamburg ve Cologne’da, bunun takiben birçok şehirde gösterildi. Avusturya’nın Hitler Almanyası tarafından ilhakından sonra Amerika’ya göç ederek Hollywood’a yerleşti ve film müziǧi yazmaya başladı. Film müzikleri için iki Oscar ödülüne layık görüldü.”
Gerçekten de Erich Korngold eli kalem tuttuǧu andan itibaren başyapıtlar besteledi; bu harika çocuğun çok erken yaşta yazdığı eserler bile bir yetişkinin olgunluğuna sahipti. Ama II. Dünya Savaşı’ndan sonra eleştirmenler ve müzikseverler artık onu ciddi bir besteci olarak dikkate almıyorlardı. İsmi ölümünden sonra uzun seneler sadece sinema ve kayıt endüstrisi aracılığıyla yaşatıldı. Kendisi de yaşamının sonuna doğru müziǧinin giderek unutulacaǧına inanmaya başlamıştı. Bir film gösterilip mahzenlere kaldırıldıktan sonra müziğinin nasıl bir yaşamı olabilirdi ki? DVD’li, İnternet’li bir ortam düşünülemezdi elbette XX. yüzyılın ortasında.
Film müziǧi için yarattıǧı senfonik tarza olan ilginin geçtiğini düşünmesine rağmen Korngold’un Hollywood kariyeri yeni bir devir yarattı. 1970’lerden başlayarak John Williams çok sayıda epik film için bestelediǧi eserlerle bu tarzı yeniden canlandırıp popüler hale getirecekti.
Korngold’un son fotoğrafı, 1957. Besteci geçirdiği kalp krizinden birkaç yıl sonra 60 yaşında beyin kanamasından öldü.
Korngold ancak son yıllarda bir dizi kayıtla bir kez daha büyük bir besteci olarak kabul görmeye başladı.
Eserlerinin zamanımızda bile değerlendirmesi çok farklılık gösteriyor. Kendini Hollywood’a “sattığını” düşünenler bestecinin diğer yapıtlarını bu önyargıyla değerlendirmeye devam ediyorlar.
Erich Korngold’un elyazısıyla Die tote Stadt’dan Marietta’nın Şarkısı’nın birkaç ölçüsü. Bu notalar bestecinin Hollywood’daki mezar taşına yazılmış vaziyette.
Korngold’un müziği ile aşina değilseniz Die tote Stadt’tan Marietta’nın Şarkısı (Glück, das mir verblieb) ve Pierrot’nun Şarkısı’nı (Mein Sehnen, mein Wähnen) dinlemenizi salık veririm. Sadece bu iki aryanın bile kendi başlarına Korngold’un ismini yaşatacak güzellikte olduğunu düşünüyorum. Etkileyici birkaç diğer arya ise Das Wunder der Heliane’den inanılmaz güzellikteki “Ich ging zu ihm”, Der Ring der Polykrates’den “Tagebuch der Laura,” ve Die Kathrin’den “Ich soll ihn niemals.”
Not:
Bu yazının başlığında“Klâsik müziğin son harika çocuğu” sözcüklerini kullanırken aklımda Brendan Carroll’un biyografik kitabı The Last Prodigy; A Biography of Erich Wolfgang Korngold vardı. Bu elbette bundan sonra hiç hârika çocuk olmayacak anlamına gelmiyor. Korngold bizim yakın tarihten bildiğimiz, sevdiğimiz, son birkaç yüzyılda izini bırakmış dâhi çocuklardan bize en yakın zamanda yaşamış olanı diyebiliriz.
Ömer Eğecioğlu
Santa Barbara, CA, ABD
Kaynakça:
Mary L. Bandy, “Pure Korngold,” MoMA, 4 No. 3, 2001, s. 8-11.
Brendan G. Carroll, “Korngold's 'Violanta',” The Musical Times, 121 No. 1653, 1980, s. 695-698.
Brendan G. Carroll, The Last Prodigy; A Biography of Erich Wolfgang Korngold, Amadeus Press, Oregon, 1997.
Brendan G. Carroll, The Incidental Music for Shakespeare’s Much Ado About Nothing by Erich Wolfgang Korngold, Musical Opinion, Sayı 1524, Temmuz-Eylül 2020, s. 43-46.
William Cheng,”Opera ‘en abyme’: The prodigious ritual of Korngold's ‘Die tote Stadt’,” Cambridge Opera Journal, 22 No. 2, 2010, s. 115-146.
Andreas Giger, “A Matter of Principle: The Consequences for Korngold's Career,” The Journal of Musicology, 16 No. 4, 1998, s. 545-564.
Eric Myers, “Korngold: The big thrill,” Opera News, Temmuz, 2020.
Nathan Platte, “Dream Analysis: Korngold, Mendelssohn, and Musical Adaptations in Warner Bros.' A Midsummer Night's Dream” (1935), 19th-Century Music, 34 No. 3, 2011, s. 211-236.
(Bu yazının ilk versiyonu: AKOB, No. 72, Ocak 2024)