Kapadokya'da otel işleten tiyatro sanatçısı Aydın'dan, din adamı kimliğini öne çıkartarak tartışmaları tatlıya bağlamaya çalışan Hamdi'ye kadar herkes rol yapar "Kış Uykusu"nda. İsmail kendisinden kaynaklanan problemlerde bile alttan almayı reddeder. Onun dünyasında öfkeyle hareket ya da çocuğunu şiddete alet etmek "dik duruş" anlamı taşır. Her fırsatta uzlaşı ve sağduyunun sesi olduğunu vurgulayan Hamdi'nin gerçek duyguları arkasını döner dönmez mırıldandığı küfürlerde yankılanır. Fiziksel ve duygusal olarak ayrı düştüğü karısı ile yüzleşmek yerine başkalarının hayatını düzeltme arayışındaki Aydın, kendi kurguladığı dünyanın dışına çıkmamak için elinden geleni yapar. Kötülük karşısında sessiz kalmak ve böylece kötülüğü yapana pişman olması için bir fırsat vermek üzerine aile içinde yoğun bir felsefi tartışma başlatan Necla, işin ucu kendisine dokunduğunda iki çay bardağının kırılmasını bile affetmeyecek denli katıdır. Tamamen eşinin sağladığı maddi imkanlarla yaşamaktan bunaldığını, şiddetli biçimde "değersizlik" travması yaşadığını iddia eden Nihal, tek başına kendisi için anlamlı bir eylem yapmaya kalktığında yine kocasının parasını kullanır.
Önceki filmlerinde hakim olan fotoğraf karesi mükemmelliğinde görsellik ve minimalist anlatım devam etmekle birlikte, "Kış Uykusu" yoğun diyalog barındıran ilk Nuri Bilge Ceylan filmi olma özelliğini taşıyor. Anton Çehov esintili senaryoda özellikle "Vanya Dayı" ve "Üç Kızkardeş" etkisini hissetmek mümkün. "Kış Uykusu" bu esintileri kusursuz bir çerçeve ile Anadolu'ya taşıyor ve filmdeki tüm karakterlerin bir tiyatro sahnesindeymiş gibi rol yapması senaryonun amacına hizmet ediyor. Bütün ilişki biçimlerinde, önceden kurulmuş hiyerarşik yapıda, insanların birbirine yakınlaştığı ya da mesafeli davrandığı alanlarda, herkes egolarının hakimiyetinde bir kibir ve gurur oyunu oynamakta. Kimse "sahici" ya da "kendisi" değil; olma şansı da yok. Üstelik egoların şişkinliği devreye girdiğinde tüm karakterler rahatlıkla birden fazla kişiliğe bürünebiliyor. Tam da gerçek hayat gibi: İnsanlar sürekli olarak yaşamın kendileriyle bir önem kazandığını kanıtlama peşinde; bu uğurda ego rüzgarıyla şişirilmiş yelkenlerle yol alırken gerekli gördüğü bütün rolleri de oynuyor; kolaylık sağlayacağını düşündüğü maskeyi de bir an bile duraksamadan alıp takıyor.
Bu anlamda, Nuri Bilge Ceylan hayatı yeniden kurgulayıp aktaran sinemada, hayatın kendisini resmetmeyi başarıyor. Üç saatlik konuşmaların sonunda seyircisinin önüne kibir ve gurur taraması yapılmış bir "insan zihni röntgeni" bırakıveriyor. "Kış Uykusu"nda oyuncu yönetimi, sahne tasarımı ve ışık kullanımı ise ayrı bir yazı konusu olabilecek derecede kusursuz.
Türk sinemasına Altın Palmiye gibi son derece saygın bir ödülü armağan eden Nuri Bilge Ceylan'ın bundan sonra da kendi kontrolü ve bakış açısını koruyarak film yapmayı sürdürmesi sinema için başlı başına bir kazanımdır. Kişisel listemde ise "Uzak" yine bir numarada kalmaya devam ediyor.