VİRÜSLE İLGİLİ KOMPLO TEORİSİ GERÇEK OLABİLİR
"İsmim Bond, James Bond." İlk kez 1962 yılında Dr. No filminde karşılaştığımız bu ünlü repliğin üzerinden neredeyse 60 yıl geçti ve "No Time To Die" (Ölmek İçin Zaman Yok) ile benzer heyecan yine yaşanıyor. Ian Fleming'in 1953'te yarattığı roman karakteri James Bond 2021 yılında bile "fırtına gibi" esiyor.
İngiliz Gizli Servis ajanı James Bond kimliği Ian Fleming romanlarında Doğu-Batı kutuplu soğuk savaş dünyasının algılarına göre kurgulanmıştı. Doğal olarak beyazperde uyarlamaları çok uzun süre bu eksende devam etti. Filmin telif haklarına sahip İngiliz-Amerikan EON yapım şirketi Casino Royale (2006) ile mevcut Bond kalıbını kendi içinde dönüştürdü. Her yeni Bond filmi bir önceki hikayenin kaldığı yerden devam etti ve hepsinden önemlisi "yeni Bond" Daniel Craig yenilikçi ve sistemi sorgulayabilen bir karakter olarak betimlendi. Hatta Skyfall (2012) ve Spectre (2015) filmlerinde, bizzat Batı sisteminden beslenen güçlerin dünya için esas tehdit olabileceği vurgulandı.
Ölmek İçin Zaman Yok-No Time To Die ile Daniel Craig beşinci ve son kez James Bond olarak karşımızda; bu bağlamda görkemli bir jübile yapıyor. Başarılı ve yaratıcı aksiyon sahneleri eşliğinde seyirciyi "Spectre" sonrasına götüren "No Time To Die" hikayesini iki ana eksen üzerinde ilerletiyor. Görünürde James Bond'un emekliliğin tadını çıkaramayan halleri, ne kadar uzaklaşmaya çalışsa da zorlu işlerin içine düşmesi ve aşk-evlilik-çocuk konularıyla sarmalanan kişisel hikayesi var. Derinde ise çok ciddi ve tamamen günümüze ilişkin gerçekçi saptayışlar dikkat çekiyor. Bond'u tatil havasından çıkmaya mecbur bırakan büyük tehdit aslında bir bilgisayar yazılımı. İnsanların DNA'larını programlayıp devasa bir yazılım hazırlayan "kötü" güçlerin dünya çapında toplu katliam yapmasını (onlara göre nüfus planlaması) engellemek için kolları sıvayıp bir kez daha 007 oluyor.
İnsan-teknoloji ilişkisinin nasıl çığrından çıkabileceğine işaret eden çok önemli bir sahne var. Bir Spectre toplantısı bahanesiyle biraraya getirilen insanlar aniden düşüp düşüp ölüyor. Bu toplu katliamdan sağ kurtulmayı başaran az sayıda insanın ise DNA'larının henüz "programlanmadığı" anlaşılıyor!
Bu bağlamda senaryonun güncele olan hakimiyeti filmin ciddiyetine muazzam bir katkı sağlıyor. Komplo teorisi gözüyle bakılsa da Gen Aşısı teknolojisinin aslında DNA programlamak, genlere "mesaj" göndermek olduğu bir sır değil. Bunun insani amaçlarla yapıldığını düşünenler elbette var. Zaten filmde MI-6 başkanı "böyle bir yazılımı kendi elemanlarımız hayatta kalsın diye destekledik" şeklinde izah ediyor!
Ölmek İçin Zaman Yok teknolojiyi kötülüğe alet edenlerin peşini bırakmıyor ve hepsini yok edip insanlığı kurtarıyor. Bu elbette beyazperdede yaşanan bir arınma hali. Oysa atom bombasından toprağı suyu zehirlemeye varıncaya kadar bilimin teknolojinin kayıtsız şartsız insanlığın iyiliğine çalıştığını söylemek ne derece tutarlı bir savdır? Zaten hayal edilenlerle yaşananlarının tamamen zıt yönde gittiğini tarih söylemiyor mu? Bu ve bunun gibi pek çok soruya ve çağrışıma kaynaklık eden No Time To Die-Ölmek İçin Zaman Yok yılın en başarılı filmlerinden; klasik deyişle hem görsel bir şölen hem de fazlasıyla düşündürücü.
HALDUN ARMAĞAN
15 Ekim 2021, Ankara