Alaçatı Piyano Festivali dün akşam (4 Temmuz 2014 Cuma) evrensel boyutta ünlü piyanistimiz İdil Biret ile başladı.
Oradaydım.
Şimdi söze, öncelikle festivalin sürekliliğini dileyerek, Çeşme Belediye Başkanı Muhittin Dalgıç’a teşekkür ederek ve on dokuz yaş büyük olduğumu da hesaba katıp kendisinin alnından öperek söze başlamalıyım
TAKMA KAFANA
O gece, çeyrek yüzyıla yayılan bir zaman diliminde, klasikten moderne uzanan repertuarıyla müziğin günümüzdeki en önemli ustalarından biri olan İdil Biret’in konserinde, katılım açısından önyargımı bozan bir dinleyici kitlesinin arasındayım.
Yedi yaşında başladığı müzik yaşamı boyunca 100’e yakın kayıt yaptığı bilinen koskoca İdil Biret’tin resitaline katılanların, konserin sonuna kadar Alaçatı Açıkhava Tiyatrosu’ndan ayrılmayanlar kısmını kendi adıma fevkalade duyarlı ve şanslı saydım.
Verilen arada kaçanları ya da bir klasik müzik konserini, hele hele bir İdil Biret resitalini “Haydi Eller Havaya” etkinliği ile karıştırıp, konserin başlamasından yirmi dakika sonra arz-ı endam ederek protokol sıralarına aval-kaval yönelenleri, eserlerin icrası sırasında girip çıkanları kafamı takmadım.
ÖZÜRLÜLER
Takmadım, ama “klasik müzik nedir, nasıl dinlenir/izlenir” özürlülerin Leicester Üniversitesi'nde görevli İngiliz bilim adamlarının klasik müzik dinleyen ineklerin daha çok süt verdiğini saptadıklarını bilmediklerini şıpınişi anladım.
Sonracığıma, bunların ünlü Bulgar psikologu Dr. Georgi Lozanov’un dakikada yaklaşık 60 vuruşluk bir tempo ile barok müziği kullanarak, yabancı dilleri öğretme konusunda bir yöntem geliştirdiğinden de bihaber olduklarını hemen çaktım.
Dr. Lozanov, belirli Barok parçalarını kullanarak yabancı dillerin % 85-100 verimle normal süreleri olan 2 yıl yerine 30 günde öğretilebileceğini kanıtlamıştı.
Binlerce öğrenciye sahip olan “The Center for New Discoveries in Learning”in yıllardan beri hem derslerde, hem de öğrencilerin ders çalışma süreçlerinde müziğin kullanımını araştırmakta olduklarını da bilmiyorlardı, derhal kavradım.
İdil Biret, onlara ve hiçbir olumsuzluğa aldırmadı.
Çaldı.
SİZ HİÇ BACH DİNLEDİNİZ Mİ
Gerence midir, karayel midir nedir; ortalığı birbirine katan fırtınaya, toza toprağa, neredeyse 22̊’a düşen ısıya, fildişi kaplaması düşmüş tuşunun üzerine kâğıt yapıştırılmış Steinway piyanoya falan aldırmadan çaldı.
Konsere Kempff’in Bach’tan uyarladığı “İki Koral Prelüd” ile başladı.
Sanatçımız, hocası Kempff’in bu uyarlamasını çok sık olarak programına alıyor, her keresinde Kempff’in beğenisi düzeyinde yorumluyordu.
İdil Biret, Bach’ı en saf şekliyle duyurdu.
Duyururken ne kadar çok öğeyi birleştirdi öyle!
Hayret!
Enerji seviyesi ve disiplinini; doğru nefes, konsantrasyon, dinleme/duyma gücüyle birleştirdi.
İstenilen düzeye erişebilmek için üstün yeteneğini, tam konsantrasyon ve yüksek enerjisini ortaya serdi.
SONAT DEDİĞİN
Olağandışı müzik hayatına bir çocuk dâhi olarak başlayan İdil Biret, ikincil olarak Beethoven’i seçmişti.
Sonat No: 18
İdil Biret, Beethoven’ın bütün ruh hallerini kucakladı, icrasına benim (mütevazıen) şimdiye kadar duymadığım senfonik derinlikler kattı.
İşte tempo, tını, polifoni ve tekniğin en üstün düzeydeki ustalığı…
Sonat türü ve bu türe bağlı olarak gelişen sonat formu, klasik müzik için en önemli türlerden biriydi, tamam da, İdil Biret dinleyici için “müzikle baş başa kalma pratiğini” pek güzel sağladı.
Karşıtlıklar ve yanıtlar üzerine kurulu temayı hiçbir şaşırtmaca, taklit ve hile üslubuna “tamah” etmeden yorumladı.
İlk yarıyı Chopin’in “Andante Spianato et Grand Polonaise”iyle tamamladı.
GİDEN GİTTİ, KALAN SAĞLAR BİZİM OLDU
İdil Biret’in “Andante Spianato et Grand Polonaise”in ilk bölümde tatlı, içli; büyük polonezde ise tempolu, parlak bir yorumu vardı.
Hani Kempff: "Bu bölümde kuvvet en son akordan önce çıkmaz" sözü var ya, Biret Usta sanki bu sözü aklına yazmışçasına güzel tınıları olabildiğince şiirsellik ve derin ruhsallık boyutları içinde algıladı.
İkinci bölümde “Giden Gider, Kalan Sağlar Bizimdir” taktiği uygulandı.
Gidenler, Chopin’in 12 Etüdes Op. 25’de anlattığı öyküyü, İdil Biret’in parmaklarından dinleme olanağını kaçırdı.
OKYANUSTA BİR KAYIK
Okyanustu anlatılan.
İdil Biret ölçü başlarını ve ortalardaki sesleri forte çalarak temanın parçalarını dinleyenlerine tanıttı.
Rüzgâr zaten vardı, bir de İdil Biret fırtınası yarattı.
Rüzgâr dalgaları hiç durmaksızın birbirleriyle çarpıştırdı.
Gözümün önünde bir kayık canlandı.
İdil Biret dalgalara, fırtınaya karşın bana kayığı batırtmadı.
Kürekte ben vardım, çok yorulmuştum, ama dümende de İdil Biret vardı ve beni parçadaki crescendo’ya uydurttu, küreklere var gücümle asıldım.
Finale doğru accelerando...
Derken kıyı göründü.
Ha babam, de babam küreklere daha bir asıldım.
Okyanusun gücüne karşı koymuştum, eşi benzeri olmayan duygularıma mı karşı koyamayacaktım!
Dayattım.
Ve “Bis” parçası: Chopin Mazurka.
Chopin’in Polonyalı ruhunun müzikle ifade buluşu…
Eve döndüğümde ve uykumda, İdil Biret’in küçük ellerinin ve parmaklarının piyanonun üzerindeki o muhteşem duruşu.
Ülkem insanının bilerek, istenilerek güzelliklerden bilinçli olarak uzak tutuluşu…
Ve o insanların, koyundan beter (olamazcasına) derin uykusu.