"Yeni" diye lanse edilen Türkiye'nin öncelikleri de bir tuhaf olmaya başladı. Kültür Bakanlığı açısından, CSO konserlerinden Fazıl Say programlarını ayıklamak ve tiyatro eserlerindeki replikleri sansürlemek nasıl öncelik taşıyorsa, Aile Bakanlığı da yalnız yaşamayı tercih edenleri korkutmak için mesai harcıyor. Hem de ABD'yi model alarak!
Ortalama bir Amerikalı hayatı tanımaya 15-16 yaşlarında başlar. Öğrenciliğin yanı sıra saatlik işlerde çalışıp harçlığını kazanması, sorumluluk alması istenir. Üniversite döneminde ise çoğu zaman aileden ayrı yaşanır. Elbette 18'inden sonra ailesiyle oturmaya devam edenler olmakla birlikte, genelde teşvik edilen tarz, çocuğun anne-baba eline bakmayıp, kendine ait bir düzen kurmasıdır. Özetle, gençler kendi hayatının sorumluluğunu taşıyabilecek olgunlukta birey olmaya özendirilir.
Bu meselenin bir boyutu, diğerinde ise kişi başı yıllık ortalama gelirin 54 bin doları bulduğu bir dünya ekonomisi, her türlü hayat tarzı ve bireysel özgürlükleri güvenceye alan anayasal mekanizma, kültürel çeşitlilik ve bunlara ilaveten musluklarından zehir akmayan, havası kirli olmayan bir yaşam ortamı sayılabilir. Nasıl, adıyla sanıyla sanki Türkiye tarif ediliyor, değil mi?
Anlaşılan devletin kurumları aynen bu düşüncede. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, Amerika'yı kapsayan bir araştırmanın Türkler için aynen geçerli olduğuna o derece inanmış ki, yalnız yaşayanlara bu verileri göstererek, "tek başına tüketmeyi bırakın, evlenin" diyor.
Çocuk yaşta zorla evlendirilen kız çocukları meselesini, kadına yönelik katlanarak artan şiddeti, töre maskesi altında işlenen kadın cinayetlerini, sığınma evlerinin birer birer yok edilip "dayak da yesen, yerin kocanın yanıdır" algısının yerleştirilmesini, yargı önüne gelmeden üstü kapatılan ensest vakalarını ve buna benzer diğer sosyo-kültürel problemleri tamamen ortadan kaldırmayı başaran bakanlık, artık yalnız yaşayanları halletmeye odaklanmış durumda!
Bakanlığın hazırlattığı afişlere göre "yalnız yaşayanlar %38 daha fazla ürün, %42 daha fazla paket, %55 daha fazla elektrik, %61 daha fazla yakıt" tüketiyor. Çözüm hiç kuşkusuz evlenip, en az üç çocukla bu tüketimi katlamak. Hangi maddi güçle; tabii ki yıllık ortalama 11 bin dolar olan gelir seviyesiyle.
Bir fikir vermesi için hatırlatayım, aynı rakamlar Yunanistan için 22 bin dolar, İsveç için 58 bin doların üzerinde. (Veriler Dünya Bankası ve OECD 2013 yılı raporlarından)
Bir yaşam tercihini torbaya konulmuş kesik başlarla tasvir etmenin ayıbı bir yana, bu amaca hizmet etsin diye kullanılan veriler de bize ait değil; Michigan Üniversitesinin Amerikan toplumunun yaşam tarzı seçimleri ve tüketim alışkanlıkları üzerine yaptığı bir çalışmaya dayanıyor!
Başka toplumlara ait raporlarla algı oluşturmak işin kolay yolu; gelin kesin olarak bize ait verilere bir gözatalım: 2013 yılı "Küresel Cinsiyet Uçurumu" raporuna göre, kadınların ekonomiye katılımı ve fırsat eşitliği sıralamasında Türkiye, 136 ülke arasında 127. sırada yeralıyor. Ayrıca Türkiye'de tecavüz ve taciz gibi cinsel saldırı suçları son beş yılda yüzde 30 artmış durumda.
Şekil ve fikir olarak bir korku filmi afişini çağrıştıran bu kesik başlar, herkesin hayat tarzının güvence altında olduğu söylemlerinin içinin nasıl doldurulacağını da örneklemiş oluyor. Koskoca bakanlığın yalnızları karalayıp, kendini bir evlendirme dairesi şeklinde konumlandırması başka neyle izah edilebilir?