Buzlanmış görüntülerle kaplı ekranda film izlemeye çalışırken isyan eden bir tek ben miyim merakıyla yaptığım yakın çevre anketinden çıkan sonuç: Ezici çoğunluk diyebileceğimiz ölçüde hemen herkes mozaiklenmiş markalar, buzlanmış içki masası ve papatya motifli sigara görüntülerinden rahatsızlık duymadan bir filmi izleyebiliyor. Dahası "bir noktadan sonra o buzlanmış sahneleri farketmiyorum" diyen bile oldu.
Sansürden medet uman, başkalarının tercihlerine saygı duymayan ve kültürel yaratıcılığı kendi zihniyetinin dar sınırlarına hapsetmekten meden uman yasakçılığın ne denli içselleştiğini ve hayatın normal akışı haline geldiğini gösteren bir örnektir.
Bazı sahnelerde televizyon ekranının neredeyse tamamını kaplayan buzlanmayı farketmeyenler, Nazi faşizmi üzerine yapılmış en muhteşem filmlerden biri olan "Piyanist"in televizyonda gösterimi nedeniyle para cezası almasına buna benzer tepkilerle karşı çıktılar. Ne yazık ki, Piyanist gibi Oscar ödüllü bir filmin RTÜK eliyle cezalandırılmasını eleştirenlerin dayanağı "dünyaya rezil olduk" söyleminden öteye geçmiyordu.
Keza konuya ilişkin RTÜK açıklaması da, bu haberin basında yeralmasından dolayı "ele güne karşı ayıp olunması" telaşesine işaret ediyor. Mesele filmin yasaklanması değilmiş, filme +18 uyarısı konulduğu halde gece yarısından önce gösterilmiş. Böyle olunca gençlerin zihinsel ve ahlaki gelişimi zarar görüyormuş!!!
Aynı filmin Fransa'da "genel seyirci" sınıflamasıyla, Almanya'da bile 12 yaş sınırıyla gösterildiğini hatırlatalım. "Bunlar başka ülkelerin tercihleridir" diyorsanız, bize ait olanları kısaca hatırlayalım: Kadın hakettiyse döveceksin, hamile ise evinden dışarı çıkartmayacaksın diyerek, sözde "hayat dersi veren" ruhsal tedaviye muhtaç "uzmanlar" gündüz kuşağında boy gösterirken; Seda Sayan "iki karını birden öldürmüşsün, ama hiç katil suratlı değilsin" diye ekranda eli kanlı katili ağırlarken ya da mafya tarzı infaz yöntemlerinin yüceltildiği diziler almış başını giderken, çocukları kollayacak ortak akıl nerelere kayboluyor?
Anlaşılan herkesin ekran başında olduğu saatlerde bu ve benzeri yayınların olması, çocukların ve gençlerin zihinsel, ahlaki yönden gelişmelerine engel teşkil etmiyor. Yeter ki kuvvetli bir insanlık dersi veren, üstelik gerçek bir olaya dayanan "Piyanist" gibi filmlerden uzak dursunlar.
Yasakçı zihniyet bir iklim kuşağıdır; ülkemizi de pek sever, ister sivil ister askeri yönetim olsun hiç farketmez. Bu zihniyete karşı çıkmanın tek yolu ortak akıldan, çağdaş ve özgür toplum normlarını savunmaktan geçiyor.
Ekranda buzlanmış sigarayı görmezmiş gibi yapıp filmi izlemeye devam ettikçe; paralı aboneliğe dayanan şifreli kanalda bile filmin sansürlenmesine ses çıkartmadıkça, bir filme verilen cezaya "dünya ne der" endişesiyle tepki vermeye devam ettikçe, sansürün toplumun genlerine iyice nüfuz etmesinden başka bir sonuç elde edilemez.
"Dünya ne der" merakı da esasen yersiz bir endişedir; şu anda ne diyorsa onu demeye devam eder: "Bireysel hak ve özgürlükleri içselleştirmeyen Türk halkının demokrasi talebi yok."