Yıl 1995, kent şef İnci Özdil öncülüğünde kurulan Antalya Oda Orkestrası’na kavuştu. Sonraki süreçte, bu küçük orkestranın bölgenin ihtiyaçları için yetersiz kaldığı görülünce, bu kez Devlet Sanatçısı Gürer Aykal öncülüğünde Antalya Devlet Senfoni Orkestrası kuruldu. Kontrabas sanatçısı Numan Pekdemir de kurucu müdür olarak görev aldı; yıl 1997.
Son olarak topluluğa katılan 17 sanatçı ile kadrosu 85’e ulaşan, ülkemizin en büyük sanat kurumlarından biri haline gelen ADSO, çok sesli müzik alanındaki başarılarıyla, dünyanın köklü sanat kurumlarıyla yarışacak düzeye erişmiştir. Kentin kültür yaşamına da önemli katkılar sağlayan orkestramız, ülkemizin tanıtılmasına önemli katkılar sağlamaktadır.
2018 yılından bu yana Antalya Devlet Senfoni Orkestrası’nın birinci şeflik görevini Oğuzhan Kavruk yürütmektedir.
25. YIL GALA KONSERİ
Konser öncesi bir konuşma yapan ADSO müdürü Uğur Deniz şunları söyledi; Değerli sanatseverler, 25. Yıl konserimize hoş geldiniz. Yıllar önce birlikte bu sahnede sanat hayatına başladığımız orkestra şefi ve besteci Tolga Taviş’le 25. Yılımızı kutlamak; sizin için, orkestramız için bestelediği ve bu akşam Dünya’da ilke seslendirilişini yapacağımız 1. Senfonisi’ni dinleyeceksiniz. Aynı zamanda ülkemizin önemli piyano sanatçılarından Gökhan Aybulus sizlerle birlikte olacak. Sizler sayesinde 25 yıl kat ettik, nice 25 yıllara diyorum”.
Konserin ilk bölümünde Franz Liszt’in 1 No. Piyano Konçertosu seslendirildi. Ülkemizin eğitimci ve en yetenekli piyanistlerinden Gökhan Aybulus’un solist olarak görev aldığı konserde orkestrayı şef Tolga Taviş yönetti. Başkemancı koltuğunda Olgu Kızılay oturuyordu.
Yaşadığı dönemin en büyük piyanistlerinden olan Liszt, bu çalgı için iki konçerto yazdı. Otoriteler bu yapıtların konçertodan ziyade, Liszt’in önderlik ettiği “senfonik şiir” türüne daha uygun olduğunu belirtmektedir. Her iki konçertoda da ayrı ayrı bölümler olmasına karşın, konçertolarda rastlanmayan bir bütünlük içerir. Seslendirmeler de buna uygun olarak, bölümler birbirlerine eklenerek ara vermeden yapılır.
Gala konserinde dinlediğimiz değerli piyanistimiz Gökhan Aybulus da yapıtı ara vermeden, muhteşem seslendirdi.
1.SENFONİ HAKKINDA
Şef Tolga Taviş, senfoni icrası öncesi konuşmasında, kıyafetindeki papyonun anısını anlatarak, onun Hikmet Şimşek’ten bir hatıra olduğunu söylediğinde salonda yoğun bir alkış koptu. Şimşek’in ülkemiz sanat kurumlarının, orkestralarının kuruluşunda büyük emekleri olduğunu belirtti. Son konserini de bu orkestra ile yaptığını, kendisinin de o konserde fagotçu olarak yer aldığını söyledi. Yunus Emre Oratoryosu seslendirilmiş o son konserde.
97 yılında 30 tane pırıl pırıl gencin orkestraya geldiğini ve o günün koşullarında yaşadıkları zorlukları anlattı.
Şöyle sürdürdü konuşmasını besteci Taviş; “O zamandan beri de bu binayı(AKM Aspendos Salonu) hiç terk etmedik. Antalya Devlet Senfoni Orkestrası konseri; ritüeli, alışkanlığı Türkiye’de ender rastlanan durumlardan bir tanesidir.
Bu bina bizim için bir yuvadır. Çünkü 25 senedir içindeydik… Bizim ailemizin bir parçasıydınız sizler. ADSO’nun seyircileriyle birlikte, 25 yıldır burada konser veriyoruz. Atatürk Türkiyesi’nin mütevazı bir ferdi, sanat unsuru olmaya çalışıyoruz. Sizin alkışlarınız, bizim müziğimiz…ikisi birbirini birleştiriyor, unutulmaz bir sinerji yaratıyor.
…Orkestra hiçbir zaman ölmez. Ölmez ama doğar. İşte bu doğumu kutluyoruz biz. 25 yıl önce Antalya Devlet Senfoni Orkestrası sizlere klasik batı müziği icra etmeye başladı ve birçok şey değişti bugüne kadar. Ama değişmeyen bir şey var; bizim hevesimiz, bizim afiyetimiz, bizim iştahımız. Profesyonel mesleğimizi icra ederken hala çocuk gibi birbirimize bakmıyor muyuz? Umarım siz de bu elektiriği yaşarsınız, bizi de izlersiniz, görürsünüz.
Bugün bir doğuma şahit olacaksınız. Bestelerin ilk seslendirilişi de bir doğum anıdır. Bu da bir daha yaşanmayacak bir şey, siz bunun tanığı olacaksınız. Bu müstesna geceye katılıp bizi onurlandırdığınız için size teşekkür ederiz. Biz de sizi onurlandırmaya çalışacağız. Bana bu fırsatı veren ADSO yönetimine teşekkür ederim”.
Bir köşe yazısı için bölüm bölüm detaylıca eseri anlatmaya gerek olmasa da, senfoninin “Dünya’da ilk seslendirilişi” olması nedeniyle ayrıcalıklı bir hale geldi. Hem bestecisi Tolga Taviş’in, hem de orkestra adına yazılmış açıklamaları da önemliydi:
2024 yılının ikinci yarısında yazılmış olan, besteci ve orkestra şefi Tolga Taviş’in 1. Senfoni’si; günümüzde besteciler arasında artık eski verimliliğini kaybetmiş olan “klasik senfoni” formunun kullanıldığı, yaklaşık 40 dakikalık bir eserdir.
Antalya Devlet Senfoni Orkestrası’nın 25. sanat sezonu kutlamalarını taçlandırması amacıyla, orkestra yönetimi tarafından sipariş edilmiş bu eserin Dünya Prömiyeri de, orkestramızın kuruluşunun yıldönümü etkinliklerinde vefakar müdavimlerimiz olan Antalyalı sanatseverlerin huzurunda icra edilecektir. Bu önemli bir olaydır. Çünkü; senfonik bir eser doğar ama ölümsüzdür. Öyle ki bestecisi bu dünyadan göçtükten sonra bile defalarca çalınır ama Dünya Prömiyeri yalnız bir kez olur. Bu gece bu olaya şahit olacağız, hep birlikte.
Büyük çaplı bir senfonik orkestra için yazılan “1. Senfoni” 4 bölümden oluşmaktadır.
Birinci bölüm, tek bir fagotun başlattığı ve an be an gelişen soyut ve ayinsel girişin arkasından kemanların lirik melodisiyle cana kavuşur. “Ağırlama” başlıklı bu bölüm, Anadolu ozanlarının sazlarıyla birbirini övmesinden ve Orta Asya kökenli Türk boylarının folk kültüründen ve at üstündeki cesaret dolu hikâyelerinden alınan ilham ile bestelenmiştir. Nitekim “fa diyez minör” tonunda yazılmış bu ana tema, kısa bir obua ve korno geçişinin ardından re majör tonunda bir halk dansına evrilir. Viyolalar ile başlayan bu dans teması, zaman içinde sürükleyici ve tansiyonlu bir müziğe doğru yol alır. Dengeli bir zirveden sonra, bölümün ana teması bu kez daha etnik bir tını ile duyurulur. Bölüm, yaylı sazların eşliğinde soyut bir keman soloyla sona erer.
İkinci bölüm, profesyonel müzik yaşamının ilk yıllarını Antalya Devlet Senfoni Orkestrası’nda fagot sanatçısı olarak geçiren besteci Tolga Taviş’in, tam da bu sahnede yaşadığı o 9 yıldan izler taşır. Gençliğin belki de en güzel ve uçarı yılları, hem bohem bir şekilde hem de müzikle dopdolu geçmiş. Ama bunun yanı sıra sayısız konserler, sanatsal anksiyeteler, idealizm peşinde geçen arayışlar yaşanmış ve unutulmuş. En nihayetinde de sahip olunan tek şey, 25. yılın sonunda güzel anılar ve ömür boyu süren dostluklar ve meslek yoldaşlıkları olmuştur. Bütün bu duygularla besteci; adı geçen yılları, klasik batı müziğinin en bilinen formlarından olan “füg” ve “scherzo”yu birleştirerek “Fugherzo” başlıklı bir bölümle betimlemiştir. Füg her enstrüman grubunun belli kurallarla aynı temayı arka arkaya çalması olarak tanımlanabilir kısaca… Scherzo ise nüktedan ya da mizahi yanı ağır basan müziklere verilen bir isimdir. Bölüm; dışa duyuruluşu itibariyle tempolu, şakacı ve zarif öğelerle bezenmiş, ama içten içe de çalıcılarına açık birçok şifreyi barındıran parlak ve gösterişli bir bölümdür.
Üçüncü bölüm “Noktürn” adından da anlaşılacağı üzere, koyu ve melankolik bir geceyi tasvir eder. Müzikte son derece sakin bir havada denize vuran dolunayın ışığını ve bu imgeye kontrast, ama bir o kadar da tamamlayıcı olan melankolik bir sıkıntı duygusunu hissetmek mümkündür. Yaylıların “tremolo”su (küçük yay hareketleriyle sesi titretme) eşliğinde başlayan “korangle” solosu, kısa bir süre sonra yanına klarinet ve kornoyu da çağırır. Bu bölüm, hep beraber çalmalarına alıştığımız yaylı sazların sololarına da ev sahipliği yapmaktadır. Çello ve keman soloyu arka arkaya duyarız. Sonrasında orkestra büyük bir “kreşendo” (sesin yükselmesi) ile karanlık bir zirve yapar, ve yerini viyola ve 2. keman soloya bırakır. Devamındaki “intermezzo”(ara müzik), bestecinin “Hekimoğlu” operasında da kullandığı bir temanın klarinet ile duyurulmasından ibarettir. Sonrasında ise orkestra soloları ardı ardına devam eder. Bu açıdan bakıldığında “noktürn”, orkestranın birçok enstrümanın sololarıyla bezenmiş bir konçertant formundadır.
Dördüncü bölüm, “Bayramyeri” başlığını taşımaktadır ve bir Giresun türküsü olan “Sokak Başı Meyhane” ile açılır. Besteci sanki tüm orkestrayı bir panayır yerine sokmuş ve hepsini mutlulukla dans ettirmektedir. Hem bir karışıklık hem de hoşgörü içinde herkes hem eğlenmekte, hem de enstrümanlarını çalmakta iken ufak bir geçiş ile müzik, bir başka boyuta geçiş yapar. Sirk müziğini andıran bu tema ilk önce kemanlardan, sonra da onlardan ilham alan diğer enstrümanlardan duyulur. “Sokak Başı Meyhane” türküsünün küçük motifçikleri ise, fırsat buldukları her boşluktan kendini hatırlatmaya çalışır. Derken biraz rahatlayan müzikle yaylı sazlar, dördüncü bölümlerin o özlenen lirik “B” temasını duyurmaya başlar. Sade ama zarif bir “fa diyez minör” ezgi olan bu tema, bir kaç tekrarın sonrasında kaçınılmaz olarak kendini, birinci bölümün ana temasına eşlik ederken bulur. Bu hareketli form, elbette ki başa dönecek ama bu sefer alıştığımız halk türküsü ve sirk müziği, daha uçarı ve masalsı bir şekilde sergilenecektir. En sonunda yine birinci bölümün ana temasından kurtulamayan müziksel örgü, gösterişli ve masalsı bir dans ile eserin finaline doğru bizlere eşlik eder.
Orkestra adına:
“Bir bina içinde yaşanmış 25 yıldan sonra o binanın “yuva” olması kaçınılmazdır. Ama yuva, sadece ve sadece içinde aile varsa yuvadır. Antalya Devlet Senfoni Orkestrası ailesi; seyircisi, sanatçıları, personeli ve misafirleriyle bu şehrin en uzun soluklu sanat figürlerinden biridir ve 25 yılın sonunda biz de Ulu Önder Atatürk’ün açtığı yolda görevimizi yerine getiriyor olmanın verdiği gurur ve iç huzur ile bu gece bir kez daha kapılarımızı sizlere açıyoruz.
İşte bu duygularla Tolga Taviş tarafından yazılan “1. Senfoni”, bu akşam burada veya uzaklarda olan ya da artık çok çok uzaklara gitmiş, ama bir gün(bile) Antalya Devlet Senfoni Orkestrası’nın ferdi olmuş tüm güzel insanlarına ithaf edilmiştir.”
Gala Konseri öncesi fuayede, küçük bir kaza yaşadığı için koltuk değnekleriyle gördüğüm şef Tolga Taviş, önlem olarak koltuk değneklerini kullandığını söyledi. Kendisine geçmiş olsun dileklerimi bir kez daha iletmek isterim.
Senfoni ile ilgili anı, anekdot sorduğumda da şu esprili yanıtı verdi Taviş:
“Evet özellikle eserin “Fugherzo” başlıklı 2. bölümü, izleyiciden çok çalıcılara ufak şifrelerle 2000-2009 arası hafızama kazınan ufak anekdotları şakacı bir dille anlatıyor. Onun dışında eserin genel çehresi, son zamanlarda eksikliğini hissettiğimiz programsız soyut senfonik müziğe örnek teşkil ediyor kanaatimce. Bu arada, bölüm hem scherzo, hem de füg olunca kaçınılmaz olarak bu melez başlığı uydurdum :)”
ADSO’nun 25. Yaşı için bestelenmiş muhteşem bir senfoni dinledik konserde. Hemen belirteyim, özellikle 2. ve 4. Bölümler muhtemelen her müzikseverin zihnine kazınacaktır, er ya da geç. “Dünya’da İlk Seslendirilişi” yapılan 1.Senfoni’yle birlikte “Gala Konseri”ni hem ADSO hem TRT kaydetti. Sanıyorum kısa sürede izleyiciye ulaşacaktır. AKM Aspendos Salonu’nu dolduran seyirci/dinleyicinin uzun süre ayakta alkışlayarak kutladığı orkestra da 4. Bölümden kısa bir pasajla teşekkür etti.
Konserde, üflemeli çalgıların her zamanki diziliş dışında; bakır üflemeliler (seyiciye göre) sağda, ahşap üflemeliler solda konuşlandırılmıştı. Kornoların, fagotların, viyolonsel grubunun çok etkin olduğu bölümler, hatta kontrabasların esprileri muazzamdı. Şefin o küçük kazayı yaşamış olmasına rağmen her zamanki gibi kıpır, kıpır enerjik hali de görülmeye değerdi. Bir eserinin Dünya’da ilk seslendirilişinin yapılması da kendisinin motivasyonunu artırmıştır diye düşünüyorum.
Şef Tolga Taviş’e orkestra adına çiçek sunumunu ADSO müdürü ve zamanın rahle, hatta ev arkadaşı klarinetist Uğur Deniz bizzat yaptı. Taviş de ADSO günlerinde aynı rahleyi paylaştığı fagot grubuna jest yaparak, gidip başta dönem arkadaşı Akça Acun Bilgin olmak üzere herkesi kutladı.
Sahnede fon değişmiş, 25. yıl için özel bir pano hazırlanmış, üst fuayede de aynı nedenle, 25. yıl logolu özel bir köşe oluşturulmuştu. Pek çok sanatsever ve orkestra üyesi orada anı fotoğrafı çektirdi.
***
Önümüzdeki hafta iki konser yapacak olan ADSO’nun programlı konseri bu hafta Erdem Bayazıt Kültür Merkezi’nde ve Atatürk’ü Anma Konseri olarak verilecek. Şef Orhun Orhon’un yöneteceği konserde solist olarak, soprano Burcu Hancı görev alacak ve Atatürk’ün Sevdiği Aryalardan Seçkiler söyleyecek.
ADSO, 2. olarak 7 Kasım’da da Kültür Yolu Festivali kapsamında Aspendos Antik Kenti’nde Cemi’i Cem Deliorman şefliğinde Chris Botti’ye eşlik edecek ve caz repertuvarından seçkiler sunacak.
Orkestramızın yeni yaşını kutluyor, nice başarılı yıllar ve konserler diliyorum.
HASAN HÜSEYİN DULUN
2 Kasım 2024, Antalya
Yararlanılan kaynaklar:
* Dinleyicinin Kitabı, Üner Birkan