Sanat sezonunun sonuna doğru yaklaştıkça Antalya’da etkinlikler sıklaşmaya başladı; Periyodik konserler, sergiler, operalar, prömiyerler. Fırsat bulabildiklerimi izlemeye çalışıyorum. Bu haftaki planımın bir parçası da, bir türlü denk düşüremediğim Rapunzel adlı çocuk operasıydı. Ancak, yapıtın hem bestecisi hem de orkestrasını yönetecek olan Sait Karabulut’un rahatsızlığı nedeniyle ertelenince, Rapunzel izleme düşüncesi de ertelenmiş oldu.
YASAK AŞKIN TUTKU VE İHANET DOLU ÖYKÜSÜ: AŞK-I MEMNU
Antalya Devlet Opera ve Balesi 15 Mart’ta “ilk sahnelenişini(prömiyer)” yaptığı Aşk-ı Memnu operası, öncesinde gerçekleştirdikleri ve sonrasında Nisan - Haziran ayına planladıkları başka prömiyer hazırlıkları ile adeta rötar kapatıyor. Pandemi süreci ve devamında biraz ağırdan giden yeni sahnelemeler, bu sezon süratle ilerliyor.
İlk gösterimine yetişemediğim, librettosunu Tarık Günersel’in yazdığı ve Selman Ada’nın bestelediği Aşk-ı Memnu da bu sahnelemelerden birisiydi. Yapıtı Reyhan Süme sahneye koymuş. Dekor tasarımını Gürcan Kubilay, kostüm tasarımını yine Gürcan Kubilay ve Nursun Ünlü birlikte yapmışlar. AntDOB orkestrası’nı şef Hakan Kalkan yönetti, eserin başkemancısı Fahrettin Arda idi. Koroyu şef Mahir Seyrek hazırlamış, ışık tasarımını Mustafa Eski, koreografiyi de Meray Kartal yapmış.
Eserde, Bihter rolünü Arzu Yaman, Sema Çavuşoğlu, Betül Uzunoğlu, Behlül’ü Dağhan Ergün ve M. Burak Pektaş, Adnan Bey’i Engin Suna ve Şafak Güç, Firdevs’i I. Meriç Karataş ve Ş. Sılay Erman, Nihal’i Ceren Tereci Aytekin ve Sinem S. Baddal, Mlle de Courton karakterini Medine Tuganova, Seçil Fenercioğlu ve Seda Güç, Beşir’i Fatih Kayhan, Erdi Can Aybaş ve Devrim Demirel, Nesrin’i de A. Zişan Damcıoğlu ve Serap Demirhan dönüşümlü olarak canlandırıyorlar.
Temsil öncesi AntDOB’un operada görev alan sanatçıları bir “Fuaye Söyleşisi” düzenledi. Moderatörlüğünü Ezgi Bağlan’ın yaptığı söyleşiye Sılay Erman (Firdevs), Erdi Can Aybaş (Beşir) ve Reyhan Süme (rejisör) katıldı. Sanatçılar ve yönetmen Süme, sahne arkası süreci ve üstlendikleri karakterleri anlattılar.
Yapıtın librettisti Tarık Günersel’in da sürpriz katılımı ile renkli bir sohbete dönüştü bu kısa etkinlik. Günersel’in hem bu söyleşide hem ayrıca görüşmemizde anlattıkları/söyledikleri ilginçti:
“…25 yıl evvel Nihat olarak sahneye çıkmadan önce, iki sahne arasında göz yaşları içinde Nihal ile Beşir'in vedalaşma sahnesini yazdım. Yani bir yandan ağlıyorum bir yandan… ve onun… sizi çok... sizi çok...(replikleri ve duygusal anlar)
Yüz yıl sonra 1999’da romandan hareketle piyes yazdım. Sahne uyarlaması için romanı incelerken ilgimi çekti: siyasî hiçbir şey yoktu. Bunu çok siyasî buldum. Baskı ortamında yazılmıştı. Nitekim Hâlid Ziya Bey anılarında değinir: “Her yazarın kapısının önünde bir hafiye (sivil polis) beklerdi.” Kendime sordum: Özgürce yazabilseydi nasıl yazardı? Romanın tiyatro ile operadaki yankılarında bu soru da rol oynadı.
Yazdığım piyesin sahnede can bulması 2000’de oldu, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları’nda büyük ilgi çekti. Harika bir ekiptik, dört yılda 453 temsil… Bihter’in uçuk projeleri olan eniştesi Nihad rolünde oynadım.
Yine 2000’de dostum Selman Ada’yı temsile davet ettim, opera önerdim, izleyince benimsedi. Libretto yazımında birlikte çalıştık. 2002 başladığında besteyi tamamlamıştı. 2003’te Mersin Devlet Opera ve Balesi (DOB) sahneledi. Hemen ardından İstanbul Cemal Reşit Rey, sonra Ankara DOB, Samsun DOB… İzmir DOB’un İspanya turnesi de parlak oldu, olumlu yankılara yol açtı.
2011 Antalya yapımını izleme fırsatım olmamıştı. 2025 yapımı temsillerini artık Antalyalı olarak izliyorum, mutlu, kıvançlı, umutlu. Antalya Devlet Opera ve Balesi’ne tebrik ve teşekkürlerimi sunarım.
Piyes romandan farklar taşıyor, libretto ise her ikisinden de farklı. Üçünü karşılaştırmak ilginç bir teze yol açabilir. Roman gibi piyes de baba-kız (Adnan-Nihal) parantezinde. Libretto ise ana-kız (Firdevs-Bihter) ile başlıyor, herkesin yer aldığı finalde ana-kız ilişkisi buruk bir ağırlık taşıyor. Librettist olarak bana kıvanç veren fikirlerden biri Hürriyet aryası (‘şarkısı’) ile Maskeler aryası.
2001’de bestecimiz dedi ki: “Batı operalarının bazılarında Hıristiyan kültürü operaya yansıyor. Türk operasına ise İslamî kültür pek yansımadı. Adnan Bey ile Bihter’in nikâh sahnesi o bakımdan da işlevli oldu. Moda Camii’ne gidip imama danıştım, bilgi aldım. Gelin ile güveyin ana baba adlarına gerek varmış. Bihter’in ana babasının adları belli: Melih Bey ile Firdevs Hanım. Adnan Bey’in ana babası? O noktada Selmancığıma sürpriz yapayım dedim, vefat etmiş olan annesi ile babasının adlarını yazdım: “Haluk Bey’le Âtıfet Hanım’ın oğlu Adnan…” Hoşuna gitti, öyle besteledi.
Müzik? Bence de muhteşem.”
Çeyrek yüzyılı geride bırakan Antalya Operası, oturmuş deneyimli kadrosuyla hârika işler çıkarmaya devam ediyor. İzlediğim Aşk-ı Memnu’da, görev alan tüm sanatçılarımızın çok başarılı performansıyla muhteşem bir oyun izledik. Konu gereği operanın iki perdesini de tek sahnede izledik; dekor ve kostümler çok güzeldi, müzikler de.
Yapıt içinde geçen bazı siyasi repliklerin günün koşullarıyla örtüşmesi de ilginçti. İstanbul’da yaşayan dönemin varlıklı bireyi Adnan Bey’in, eşinin intiharı sonrası kendisinden yaşça çok küçük Bihter ile evlenmesi, Adnan Bey’in çapkın yeğeni Behlül’ün, Bihteri’i baştan çıkararak yaşadıkları yasak aşk…Bihter’in annesi Fidevs’in zenginliği nedeniyle Adnan Bey’e olan ilgisi…Tüm bu olan bitenin mutsuzlukla sonlanması…temsilin kısa özeti.
Aşk-ı Memnu’da izlediğim kastta görev alan sanatçılardan Ceren Tereci Aytekin ve Fatih Kayhan’ı ilk kez bir oyunda izledim. Nihal’in her anında hem oyun gücüyle hem sesiyle muazzam iş çıkardı Aytekin. Nihal ve Beşir’in veda sahnesi pek dokunaklıydı. Adnan Bey’de Engin Suna, Fidevs’i canlandıran Işılay Meriç, Behlül’le Dağhan Ergün, Bihter’le Arzu Yaman, Nesrin’le Serap Demirhan da harika oyunlarıyla büyük beğeni topladılar.
Müziğiyle, neşeli ve dokunaklı aryalarıyla harika bir temsil izledik. Beşir’in veda anı ve Bihter’in hazin sonu gerçekten de ruhumuza işledi.
Temsil sonrası Tarık Günersel’den:
“Antalya Devlet Opera ve Balesi, Antalya’nın en önemli sanat kurumlarından bir tanesi. Antalya da Akdeniz’in en önemli kentlerinden, ama potansiyeli daha iyi değerlendirilebilir. Uluslararası açıdan en önemli sanat kurumu Devlet Opera ve Balesi. Çok yönlü bir sanat olan opera için özel nitelikli bir yapılar toplamı, bir külliye gerekir. Opera-Bale alanına gereğince destek olmak hem kentimizi hem de Türkiye’mizi dünya çapında olumlu yankılara kavuşturur.”
Opera tutkusunu da şöyle anlattı Günersel:
“Anneciğim beni papyon takıp operaya götürmüştü. Yedi yaşımdaydım. Palyaçonun trajedisi sarstı, ağlattı. Eve dönünce palyaço makyajı yapıp halı üstünde ağlayıp kendimce arya söyledim.
1968’de tanıştırıldığımızda Selman ile ben 15 yaşımızdaydık. Harika Çocuk olarak seçilmiş, devlet bursu ile Paris’teydi, Istanbul’a tatile gelmişti. Şiirlerimi okudu, piyanoda bestelerinden bazılarını çalıp dedi ki: ‘Operalar yazmak istiyorum. Librettoları sen yazmalısın.’ İkimizin de yurt dışı dönemleri oldu. 1987’de Ali Baba & 40* ile başladık, birlikte 7 opera yarattık. Dördü sahnede can bulabildi. Umarız öbür üçü de sanatseverlerle buluşur: Palto (Gogol’den esinle), 9 Yansı, Hamlet.
Antalya’da ikinci kez izleyince şunu anladım: Benim normalim opera. Gündelik hayat opera gibi olsa keşke. İnsanlar şarkıyla iletişim kursa. İlişkiler estetik olsa. 72 yaşımda, dokuz librettosu bestelenmis bir yazar olarak, sanırım sıfatlarıma operacı sözünü eklemeye hakkım var.
Selman Ada’nın dehası uluslararası alanda kabul ve saygı görüyor.
Müzikte Türkiye’nin dünya çapındaki en büyük değeri Selman Ada. Eserlerine sahip çıkmak yurdumuza, geleceğimize sahip çıkmanın önemli bir parçası.
Onun için libretto yazmamın önemli bir nedeni şu:
Acaba bu sefer nasıl bir müzik yaratacak?
Şaşırtıcı bir çeşitlilik, enginlik, derinlik…
Dünya müzik tarihinin devlerinden.
Ne mutlu bize.
Ama büyük eserlerinin tüm dünyada yankılanması gerek.”
Konuyu yine librettistinin sözleriyle özetleyelim:
“Hâlid Ziya Uşaklıgil’in romanı 1899-1900’da Servet-i Fünun dergisinde tefrika edilmiş:
İstanbul Boğaziçi’nde yalı sahibi Adnan Bey ile kızı Nihal ve yeğeni Behlül…
Kocası ölmüş olan Firdevs Hanım ile kızı Bihter…
Yalıdaki Fransız Mürebbiye Courton, hizmetkâr Nesrin, Habeş evlatlık Beşir…
Her birinin dünyası ayrı, ama hepsinde ortak olan bir şey var:
Sevmek ve sevilmek ihtiyacı”.
AntDOB geçmiş yıllarda sahnelediği tüm eserlerle ilgili, seyirciler için el broşürü dağıtıp, temsil/konser akşamı programıyla ilgili bilgilenmemizi sağlıyordu. Hatta opera ve bale temsilleri için geniş kapsamlı kitapçıklar bastırıp, meraklılarına satışı yapılıyordu. Son yıllarda bu uygulamadan vaz geçildi. Tasarruf tedbirleri diye geçiştirilemeyecek bir konu; el broşürleri yazıcı çıktısıyla halledilebilirken, kitapçık da zaten belirlenen bedel ödenerek satın alındığından kuruma bir yük getirmiyordu. Bu uygulamalara dönülmesini bekliyoruz.
ANTALYA SENFONİ’DE İGOR PİKAYZEN VE İRİS İÇELLİOĞLU
Antalya Devlet Senfoni Orkestrası bu hafta kemancı İgor Pikayzen ve viyolacı İris İçellioğlu’nu konuk etti, orkestrayı şef Antonio Pirolli yönetti, başkemancı da Olgu Kızılay’dı.
Konserin ilk bölümünde W.A.Mozart’ın Senfoni Konçertant’ı(K.364) seslendirildi. Bestecinin 1779 yılında, hangi vesileyle yazdığı bilinmeyen üç bölümlü bu ilginç yapıtını, Rus asıllı Amerikalı kemancı Igor Pikayzen ve Hamburg Devlet Filarmoni Orkestrası viyola sanatçısı İris İçellioğlu birlikte yorumladılar. Hem çalgılarının sololarında, hem de tuttilerdeki mükemmel uyumlarıyla enfes bir icra dinledik. Pikayzen ve İçellioğlu, icra sonrası yoğun alkışlara, Bohuslav Martinu’nun 3 Madrigal'inden 1.sinin, 1. Bölümü Poco Allegro ile teşekkür ettiler.
Aradan sonra ilk olarak C.Saint-Saens’ın “Danse Macabre”(İskeletlerin Dansı/Ölüler Dansı) adlı senfonik şiiri seslendirildi. Bestecinin Henri Cazalis’in bir şiirinden esinlendiği senfonik eser, cadılar bayramında ölümün gece yarısı ortaya çıkıp, horoz ötesiye kadar keman çaldığı, ölülerinde mezarlardan çıkıp dans etmeye çağırması efsanesine dayanıyor.
Orkestra daha sonra görkemli P.I.Çaykovski Uyuyan Güzel Bale Süiti’ni seslendirdi.
Bayram tatili nedeniyle önümüzdeki hafta programı olmayan ADSO, 11 Nisan’da üç önemli müzik insanını konuk edecek; şef Howard Giriffiths ve Güher - Sühel Pekinel kardeşler.
HASAN HÜSEYİN DULUN
29 Mart 2025, Antalya
* Editörün Notu: Bu operanın özgün adı Ali Baba ve 40 Haramiler’dir. Besteci Selman Ada, yapıtın adını Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürü olduktan sonra değiştirerek “Harami” sözcüğünü çıkarmıştır.
Bu yazı ve notun yayımlanmasından sonra yapıtın librettisti Tarık Günersel şu notu göndermiştir: "Operanın adını ben 2003’te Ali Baba & 40 olarak yalınlaştırdım. Selman Ada dostum çok sonra Genel Müdür oldu. Derken dedikodu çıktı: Güya Harami kelimesi sansürü uğramış!!! "