COVID-19 tüm dünyayı etkisine aldı, bundan kaçış olmadığına göre, insanlığın tek umudu bunun yayılmasını ve bulaşmasını önlemek. Her şeyimizi felce uğratan bu şanssızlık, ister istemez sanat yaşamımızı da olumsuz etkiliyor. Dünyanın her yerinde olduğu gibi bizde de her şey iptal oldu. İlerisi için şimdiden bir program yapmak imkânsız oldu.
İstanbul Devlet Opera ve Balesi de herkes gibi benzer durumda. Kurumun Müdür ve Sanat Yönetmeni bas bariton Suat Arıkan, içinde yaşadığımız durumu kendi açılarından değerlendirdi.
“Pandemi dönemi başladıktan sonra, ben ve tüm sanatçılar rahatsız olduk. Bu dönemde tüm birimlerimizle toplantılar yaparak, performansımızı nasıl koruyabileceğimiz konusunda görüş alışverişleri yaptık. Sosyal medyayı daha aktif kullanma konusunda anlaşarak bir iş birliği yaptık. Fotoğraf, video, ev konserleri ve söyleşiler gerçekleştirdik. Bale kaslarla yapıldığından durmaması için dersler yayınladık. Bu arada, baş korrepetitörümüz Fügen Yiğitgil’in hazırlamış olduğu mini arya, düet, trio ve terzetto videolarının paylaşımı ile sanatçılarımızın evlerinde de çalışma olanakları oldu. Bunları bundan sonra da yapmak istiyoruz. Seyircilerimiz de sosyal medyadaki bu paylaşımlara çok büyük ilgi gösterdiler. Kültür ve Turizm Bakanlığının Sanat Cepte uygulaması var, burada da Devlet Opera ve Balesi Koordinatörü sevgili Oğuz Sırmalı çok güzel söyleşiler yapıyor ve etkinlikleri paylaşıyor. Bu sayede Bakanlığımıza bağlı diğer sanat kurum çalışanlarını da böylece tanıma fırsatı buldum.
Bir opera veya konseri salonda izlemek ile evde izlemek arasında büyük bir uçurum var. Ancak, ilişkiyi koparmamak, biz buradayız diyebilmek için bunları yaptık. Böylece sosyal medyanın önemini biraz daha iyi kavradık. Dünya operaları da etkinliklerini, belli gün ve saatler içinde ücretsiz olarak yayınlıyorlar. Bunlar da bizler için bir şans oldu.
Etkinliklerin yeniden ne zaman başlayacağı konusunda, öncelikle festivaller ile ilgili olarak Bakanlığımız ve Sağlık Bakanlığı ile Genel Müdürlüğümüz arasında iletişimler sürdürülüyor. Bunlardan biri de İstanbul Opera Festivali’dir ve sanki Eylül ayında yapılacakmış gibi hazırlıklarımızı sürdürüyoruz.
Ülkemizde bu yüksek sanatla ilgilenmek neredeyse bir cesaret gerektiriyor. Ankara Devlet Konservatuarı’nda tüm farklı derslere tek başıma girerek, söz gelişi bir çeşit çalışma yapıyordum. Sanki Devlet beni bu işler için özel yetirtirmiş gibi, mecburiyetten değil ama bir aşkla sorumluluk üstlendim. Sanatın fotoğraf ve sinema dahil eğitimlerini de alarak, her türlü disiplinleri ile ilgileniyorum. Tüm bunlar sayesinde, operanın dekor-kostümünden afişine kadar en azından onlarla tartışabilecek kadar bir fikrim var. Benim için ‘’Don Kişot’’luk, tüm olumsuzluklara karşı direnme gücü ve isteğidir.
Opera sanatının ilk doğumu sarayın içinde olmasından dolayı, bu önyargı günümüzde bile hala tam anlamıyla yıkılabilmiş değil. İçinde tüm disiplinleri bir araya getiren topyekûn bir sanat olduğu için ondan hoşlanmamak mümkün değil. Üstelik günümüzde opera türlerinin çeşitliliği sayesinde bazı olumlu yönde gelişmeler de olmaktadır. Rolünün gerektirdiği fizik yapılardaki erkek ve kadın seslerden oluşan birçok sanatçı artık vardır. Bu nedenle, tüm sanatları içeren operadan, bu sanatlardan biri ile ilgilenen bir kişinin zevk almaması mümkün değildir. Bu, ilk gördüğünüz bir meyvenin iyi olup olmadığını bilebilmek için bile öncelikle tadılmasına benzer. Opera sevmek için öncelikle bir kez tadına bakmak gerekiyor. Bu arada AKM inşaatı da hızla ilerliyor.
Liseyi bitirdiğim yıl Güzel Sanatlar’a ilgi duymuştum, ancak kader beni Konservatuvar Şan Bölümüne yönlendirdi. Böylece opera sanatçısı oldum. Bu mesleği yapmak isteyenlere, ilgili eğitimleri almak koşuluyla şiddetle öneririm.
Müzikten önce ilgi duyduğum resim ilgisi yaşamımda hep benimle birlikte oldu. Hep beni mutlu edecek tarzlar seçtim, resim yaparken kendimi tekrarlamadan kaçarak yenilemeye çalışıyorum. Dışavurumcu (Ekspreasyonizm) akım beni oldukça etkiliyor.
Sanat bize doğayı daha iyi anlamamızı sağlıyor. Para yerine doğanın daha değerli olduğu böylece ortaya çıkmış oluyor. Sanatın daha çok sevilmesinin en büyük görev medyaya düşüyor. Popüler müzik yerine sanat değeri olan müziklerin ve sanatların programların daha çok yapılması çok önemlidir.”
İDOB Müdür ve Sanat Yönetmeni Suat Arıkan bu düşüncelerini bizlerle paylaştı. Ancak içinde bulunduğumuz belirsizlik nedeniyle, tüm kurumların işi zor. Umarım, en kısa zamanda gerçekten normal yaşam süreci başlar, sanatçılar özledikleri sahneye, bizler de salonlarımıza kavuşuruz. Bu durumda sabırsızla ve umutla beklemekten başka bir şey gelmiyor elden.
İsmail Hakkı Aksu
14 Haziran Pazar, İstanbul