Akdeniz Bölgemizde yerleşik olarak etkinlikler yapan güzide iki sanat kurumumuz , 1990’da kurulan Mersin Devlet Opera ve Balesi ile, 1999’da kurulan Antalya Devlet Opera ve Balesi bu bölgenin aydınlık yüzü olmaya devam etmektedirler.
Bu kurumlardan biri olan Antalya Devlet Opera Balesi, Antalya Haşim İşcan Kültür Merkezi’nde hizmet vermekte olup, şu anda 803 kişilik salonuyla Türkiye’nin en büyük opera salonuna sahiptir. Kurumun etkinliği olan G.Rossini’nin Evlilik Senedi prömiyerini öğrenince, izlemek için Antalya’ya gittim. Temsilden bir gün önce, eserin ikinci kastının oynadığı genel prova ile ertesi gün de eserin birinci kastının oynadıkları prömiyeri birlikte izleme fırsatlarını bulmuş oldum.
REJİSÖR GÜNSOY ANLATIYOR
Eseri sahneye koyan ve gerçekten kültürlü, geniş bir vizyona sahip olan rejisör Yiğit Günsoy’du. Günsoy daha önceleri birçok operalar sahnelemiş, opera rejisi dalında ustalaşmış bir sahne yönetmeni. Antalya Devlet Opera ve Balesi Müdürlüğü tarafından kendisine bu eserin sahneye konması görevi verilince, kolları sıvayarak çalışmalara başlamış. Günsoy, Belcanto dönemini araştıran ve bu repertuara özellikle ilgi duyan biri olarak, kendisinden bir Rossini operası sahnelemesi istenince sevinç duyduğunu belirterek, La Cambiale di Matrimonio prodüksiyonu için şunları dile getiriyor:
‘’Açık söylemem gerekirse üzerine fazla düşüp incelemediğim Rossini’nin ilk dönem operalarından biriydi. Daha çok bestecinin Il Barbiere di Siviglia, La Cenerentola, L’Italiana in Algeri, Le Comte Ory gibi komik operaları veya Semiramide, Guillaume Tell veya Elisabetta Regina d’Inghilterra gibi ciddi operalarıyla ilgilenirken bu eserin üzerine fazla eğilmemiştim. Fakat sahneleme teklifini kabul edip eseri incelemeye başladığımda provalar süresince de sıklıkla tekrarladığım bir cümle yerleşti aklıma “KOLAY OPERA YOKTUR”. Evet süre kısa, koro yok, orkestra çok kalabalık değil, dekor değişmiyor, sadece altı karakter var fakat bütün bu özellikler eseri asla kolay yapmıyor. Her şeyden önce müzik daima canlı ve adeta deneysel bir müzik. Rossini’nin bestelediği üçüncü opera fakat içinde Mozart öğeleri taşırken Rossini stilinde yoğurulmuş bir müzik. Müzikal olarak basit olduğu fikrini verse bile derinlemesine incelendiğinde müziğin içindeki yenilikleri ve zorlukları görmek mümkün. Nüanslar ve hızlanmadan yapılması stilinin bir parçası olan kreşendolar etkileyici. Bir başka zorluk da eserin neredeyse nefes almadan ilerleyen temposu, bütün bir konuyu ve aksiyonu, tempoyu düşürmeden süratle anlatmak zorunluluğu. Libretto basit görünse de ona anlam yüklemek ve bazı durumları açıklamak gerektiğini düşündüm.’’
Reji çalışmalarına bu doğrultuda oluşturduğu fikirlerle başlayan rejisör Yiğit Günsoy sözlerine şunları da ekliyor:
‘’Örneğin genç kız Fanny neden fakir bir delikanlıya gönlünü bu kadar kaptırıp zengin, yakışıklı ve İngiliz toplumunun katı kurallarıyla büyütülmüş bir kız için oldukça macera dolu bir hayatı olan Amerikalıyla ilgilenmiyor? Bunu iki sevgilinin ilk düetinde adeta eski Türk filmlerini andıran hareketler vererek anlatmaya çalıştım. Fanny ve Edoardo naif insanlar, kapalı dünyalarında, küçük hayalleriyle mutlu olmayı tercih eden aşırılıkları olmayan, birbirlerine güvenerek uzun ve mutlu bir evlilik hayali kuran belki de fazlasıyla romantik, çocuksu ve sıradan insanlar. Amerikalının ise onlara tam bir tezat olması gerektiğini düşündüm. Rahat, kavga etmekten gözü korkmayan, gösterişli, iddialı belki biraz ukala ve her şeyi paranın gücü veya görünüşüne olan güveniyle elde etmek isteyen biri. İşte bu tip Fanny’yi korkutuyor, o güven, sükunet isteyen biri olduğu için Amerikalı ona tehlikeli hatta itici geliyor’’
Tüm bu düşüncelerin oluşturduğu fikirlerin sentezlenmesi ile, rejisörümüz şunları anlatıyor:
‘’Üç gencin karakterini bu düşünceler etrafında şekillendirmeye çalıştım. Finalde ufak bir değişiklikle Amerikalı Slook’un da neden Fanny gibi güzel bir kızdan bir anda vaz geçmesini açıklamaya çalıştım. İşin içinde sadece görünen büyük bir cömertlik veya iyi kalplilik yok. Slook istediğini almadan, onu elde etmeden bir şeyden asla vaz geçmeyen biridir. O sebeple Fanny’den vaz geçebiliyor, çünkü evin hizmetçisi Clarina’yı gözüne kestiriyor. Fanny’den vaz geçip, onları mirasçısı yapıyor, kimseyi birbirinden ayırmamış oluyor, herkesin sempatisini topluyor aynı zamanda da istediği eşi rahatça elde ediyor.’’
Rejisör Yiğit Günsoy eserin mekan ve çağı ile ilgili küçük bir değişiklik yaptığını da şöyle anlatıyor:
‘’Dönemi biraz ileri alıp 1920’lere taşıdım. Bir tüccar olan fakat neyin ticareti yaptığı açıklanmamış Tobia Mill’i Londra’nın şık bir mahallesindeki antika tablo ve otantik eşyalar satan bir galeri sahibi olarak düşündüm. Evin kahyalarından Norton’u asıl işten anlayan, kültürel seviyesi Tobia Mill’den çok daha yüksek olan, onu zaman zaman hakir gören fakat onun emrinde çalışmak zorunda olan bir karakter olarak ele aldım. Clarina ise aryasında dediği gibi genç ve güzel, aşkı tanımak istiyor, büyük ihtimalle okuduğu romanlardaki zengin, gösterişli hayatı yaşamak, maceracı ruha sahip güçlü kuvvetli bir kocaya sahip olmak istiyor ve bunu eserdeki Slook’da buluyor! Dilerim karakterleri bu şekilde yeniden yorumlayıp ele almam Rossini’nin eşsiz müziği ile birleşince sizlere keyifli bir akşam yaşatır. ‘’
SAHNE VE KOSTÜM TASARIMI
Rejisör Yiğit Günsoy ile bunları konuştuktan sonra, bir de oyunun dekor ve kostüm tasarımcısı Gürcan Kubilay ile görüştüm. Kubilay, sahne ve kostüm tasarımları ile ilgili olarak şu bilgileri verdi:
‘’Dekor ve kostüm tasarım görevi bana verilince, Yiğit bey ile bu konuda görüş alışverişine başladım. Konuyu birazcık yumuşatıp, biraz da kendimizden bir şeyler katmak isteyince, o da tabii dedi ve çalışmaya başladım. Birkaç eskizden sonra 1926’ların Londra’sında müzayede salonu – ev karışımı bir mekan seçtik. Bunları anlatırken tablolardan hareket ettik. Bunların yanında, ben de kolonlardaki aydınlatma elemanlarını kullanmakla dekora pop-art etkisi yapmış oldum.
Devlet Opera ve Balesi gibi bir kurumda klasik bir eser yapıyorsanız, tasarımı da mutlaka ona uygun klasik tatlarda yapmanız gerekir. Eğer bunu yapmak istemiyorsanız, o zaman da demostrasyon adını verdiğimiz, o bozma işini doğru yapmanız gerekir. Ben de bununla hareketle, önce dekorumu tasarladım, sonra da aynı paralelde buna kostümü ekledim.
Klasik bir eserde, örneğin, La Boheme’de bir Cafe Momus zaten vardır, siz onu taklit edemezsiniz, yaratıcılığınızı kullanacaksınız. Ben ayrıca yaptığım dekorun sahne akustiğine yardımcı olmasına önem veririm. Dekor ve kostüm ne bana ne de rejisöre hizmet etmemeli, oyuna hizmet etmelidir. Oyunda reji, sanatçılar, dekor ve kostüm hep birlikte değerlendirilmelidir, bunlardan biri geride kalıyorsa onda sorun var demektir. Mekanda üç birlik kuralı (yer, zaman ve mekan) belli olunca, araştırmamızı doğru yapmamız gerekiyor. Çünkü, biz profesyoneller, oyunu izleyen seyircinin de profesyonel değerlendirici olduklarını bilmemiz gerekiyor. Hepsini birer eleştirmen gibi görmemiz gerekir. Olmadık bir zamanda öyle bir soru sorarlar ki, yanıt vermekte zorlanırsınız. Benim dekor ve kostüm konusundaki düşüncelerim bunlardır.’’
GENEL PROVA
23 Mart 2018 Cuma akşamı, oyunun ikinci kastının oynadığı genel provayı izledikten sonra, yapım hakkında zaten yeterince bilgiye ulaşmıştım. Perde açıldığında, öde duran tül arkasındaki mekan, bir ev-müzayede salonu karışımı bir yer olarak karşımıza çıktı. Rejisör, uvertürde, bu sahnede bir müzayede salonundan resim satın almaya gelen sanatseverleri canlandırma şeklinde ve uvertür boyunca süren bir mizansen tasarlamış.
Rossini’in hemen hemen ilk operası sayılan ve İtalyan operasının yeniden doğuşunu, 19. yüzyıl başında opera buffa (komik opera) türünde verdiği yapıtlarla başlatan besteci 'Evlilik Senedi' adlı eseri İngiliz tüccar Mill'in kızını iş yaptığı zengin Amerikalı tüccarla evlendirilmek istemesi, kızının da başka bir fakir gence aşık olmasını konu alan bir yapıttır. Tek perdelik komik opera o dönemin popüler olan konularından biri olan Avrupa ve Amerika'nın taşıdığı farklı değerlere bakış açısını fars türünde işlemekte olup, müzikleri açısından Rossini’nin ruhunu tam anlamıyla yansıtan bir eserdir. Arya, ansambl ve resitatiflerin bol olduğu, koronun bulunmadığı, küçük orkestra ile icra edilen tek perdelik bir oyundur.
SANATÇILAR
24 Mart 2018 Cumartesi akşamı ise eserin prömiyeri vardı. Rejisör Yiğit Günsoy’un sahneye koyduğu eserin orkestra şefliğini Ömer Yöndem yaptı. Dekor ve kostümü Gürcan Kubilay’ın yaptığı oyuna ışık tasarımı ile de Mustafa Eski destek vermiş. Sanatçılara çalışmalarında Marvida Hüseyinova, A.Sait Karabulut, Metin Kiper, Lilyana Todorova ve Yücel Yalçın korrepetitörlük yapmıştır. Oyunun reji asistanlığını Toygarhan Atuner, Kondüvitliği ise Selim Yılmaz üstlenmiştir.
Prömeri yapan sanatçılar ise şunlardı:
Aslı Ayan (Fanny), M.Burak Pektaş (Eduardo), S.Onur Alpaslan (Tobia), Serhat Konukman (Slook), Seçil Eyilikder (Clarina) ve Baturalp Bilgili (Norton).
Koronun olmadığı bu operada Rossini müziklerinin neredeyse bir bileşkesi yer almaktadır. Perde açılıp, şef Ömer Yöndem yönetimindeki orkestranın tınısı son derece uyumlu ve zarif bir Rossini tadında kulaklarımıza yansıdı. Orkestra şefinin doğru ritmi ve orkestra üyelerinin, birliktelikten oluşan ansambl sayesindeki güzel melodileri tüm salondaki seyircilerin beğenileri sonunda alkışlarla ödüllendirildi.
Müzayede -ev salonu karışımı uvertürdeki mizansen gösterisinden sonra öndeki tül kalkınca, son derece güzel ve değerli antikaların bulunduğu lüks bir salondaki oyun başlar. Oldukça genç sanatçıların yer aldığı bu oyunda solo aryalardan düetlere, trio, kuartetlere, hatta sekstetlerdeki ansambllara kadar sanatçılar başarılı bir performans gösterdiler. Ayrıca tüm sanatçıları resitaflerdeki, piyano eşlikli ve eşliksiz yorumları da son derece yerindeydi. Tüm sanatçıların gençlerden oluşmasına ise daha önce Antalya Devlet Opera ve Balesi’nin daha önce müdiresi olan Fanny rolündeki soprano Aslı Ayan, deneyimleri ile bir çeşit ablalık yaptı. Diğer rollerde görev yapan M.Burak Pektaş, S.Onur Alpaslan, Serhat Konukman, Seçil Eyilikder ve Baturalp Bilgili de görevlerini başarı ile yapan sanatçılardı. Tüm sanatçılar, partilerinde yer alan müziklerin tiz ve peslerinde hiç hata yapmadılar. Hepsi de iyi şarkı söyledikleri gibi, rollerinin gerektirdiği ve rejisör Yiğit Günsoy’un rejisine uygun olarak da son derece güzel oynadılar.
Opera şarkıcıları ne kadar iyi şarkı söylerlerse söylesinler, ayrıca çok iyi birer oyuncu olmak zorundadırlar. Yoksa konser şarkıcısı oluverirler. İstanbul Operası’nın kurucusu ve benim de DOBGM isteği ile bir biyografi kitabını yazmış olduğum İDOB ve DOBGM’lerinden rejisör tenor Aydın Gün, sahnede prova yaptırırken sanatçılara ‘’Oyna’’ ve ‘’Konuş’’ şeklinde uyarılarda bulunurdu. Bunları boşu boşuna söylememiş.
Müdürlüğünü Sibel Kızılateş’in yaptığı Antalya Devlet Opera ve Balesi sanatçıları bu prömiyer sınavını çok güzel bir şekilde başardılar. Şarkı söylerken detone olmadıkları gibi, rollerinin gerektirdiği partileri son derece güzel icra ettiler. Orkestranın yerindeki eşliği, sanatçılarda asla ritim kaçmadan güzel bir eser prodüksiyonu icra edilmiş oldu.
KADIRŞİNAS DİNLEYİCİ
Temsil bitiminde sanatçılar sırasıyla selama çıkarken, Antalya seyircisinin kadirşinaslığına hayran kaldım. Reperuvarında, benzer bir opera buffa (G.Donizetti / Don Pasquale) eseri daha yer alan Antalya Devlet Opera ve Balesi’nin seyircisi, ikinci bir benzer operayı da izlemeden geri kalmamışlar, salon neredeyse tamamen dolmuştu. Tüm seyirciler, sırasıyla selama çıkan sanatçıları defalarca alkışladılar. Alkışlar devam ederken, İstanbul’a dönüş uçağımın binişine yarım saat vardı ve kulise inip sanatçıları tebrik edemeden salondan ayrılmak zorunda kaldım. Kendi kendime ‘’İyi ki de gelmişim’’ demekten kendimi alamadım.
Antalya Devlet Opera ve Balesi’nde bu sezon bu iki operaya ek olarak büyük opera olarak Carmen, Yolanta ve Aida operaları; Fındıkkıran, Kuğu Gölü, Dört Mevsim (İki Bale) baleleri; Türküyem müzikali; Bremen Mızıkacıları, Keloğlan ve Uzaylılar, Sihirli Dünya, Antalya Çocuk ve Gençlik Bale Festivali, ANTDOB Çocuk Balesi ve Korosu yıl sonu festivali ile birçok senfonik ve korolu konser etkinlikleri yer almaktadır.
Antalya’da bulunduğum 2 gün içinde, Bale Bölümünde çalışmalarına devam eden ve Romeo ve Juliet adı ile sahnelenecek olan balenin çalışmalarını izlerken, bale sanatçılarının özverili çalışmaları beni çok duygulandırdı.
Antalya Operası yönetimi gerek sosyal medya, gerekse üniversite, okul ve kurumlara yolladığı afiş ve bültenlerle, kurumunun tanıtımlarını güzel yapmaktadır. Bunları çeşitli mekanlarda kendi gözlerimle görmüş olmam beni gerçekten heyecanlandırdı. Gerçekten Antalya Devlet Opera ve Balesi güzel işler yapıyor, bu da benim gibi opera severleri gururlandırıyor.
Tebrikler ve teşekkürler Antalya Devlet Opera ve Balesi tüm sanatçıları ve yönetimine.
İsmail Hakkı Aksu