Arrigo Boito, 6 Temmuz 1889'da arkadaşı Verdi'yi davet etti:
-Mükemmel! Mükemmel, Şimdi ‘’Falstaff’’ veya Şen Kadınlar şekillenebilir ve gerçek olabilir! Ne zaman? Nasıl? Kim bilir?
Ertesi gün Boito'ya ikinci düşüncesi olan ve Boito'nun zamanını boşa harcamayı istemeyen, ancak arkadaşıyla tekrar bir araya gelme şansını başaramayacak bir şey olsa da müziğini bitirip bitiremeyeceğini merak edip sorar:
-Herkese söyleyebilmenin ne kadar mutluluk verici olduğunu söyleyerek mektubu,' İşte yine buradayız! Gel ve gör bizi diyorum!
Boito Verdi’ye güvence verdi: “Tüm hayatınızda komik bir opera bestelemek için özleminiz vardı, ki bu da sizin bu asil opera sanatı için doğal bir yeteneğe sahip olduğunuzu kanıtlıyor. Sanatçının içgüdüsü iyi bir rehberdir. Kariyerinizi Otello'dan daha mükemmel bir şekilde bitirmenin tek bir yolu var ve bunu da Falstaff ile sona erdirmektir.’’
Verdi de '’inşallah’’, diye cevap verdi. 'Öyle olsun! O zaman bu Falstaff’ı yapacağız. Şimdi engelleri, yaşlılığı veya hastalıkları düşünmeyelim! Ama bunu da en gizli sır olarak saklamak istiyorum: Hiç kimsenin bu oyun hakkında hiçbir şey bilmemesi gerekiyor, sürpriz için.
Boito'nun Verdi'ye gönderdiği şey, Shakespeare'in The Merry Wives of Windsor (Windsor’un Şen Kadınları)’ı temel alan bir libretto için onun özeti oldu. Otello'nun olağanüstü başarısından sonra Verdi, iş hayatının sona erdiğini düşünmekteyken, üç yıl sonra gerçekleşen bu olayda iyi bir esere sahip olacaktı. Ancak Boito, 75 yaşındaki bestecinin Falstaff karakteriyle uzun zamandır ilgilendiğini ve üstelik her zaman bir tür denemenin başarısızlık tehlikesine karşın, başarılı bir opera buffa yazmaya hevesli olduğunu da biliyordu. İşte bu birlikte çalışmalar sonuç verdi ve eser meydana geldi.
Verdi’nin Falstaff operası bundan 175 yıl önce, Osmanlı döneminde İstanbul’a gelmişti. 7 Nisan 2018 Cumartesi akşamı saat 20.00de Kadıköy Süreyya Operası’nda bir İstanbul prömiyeri gerçekleşti. Hem de ne prömiyer! Tam anlamı ile bir başyapıt eser, bir reji harikası. G. Verdi’nin operaları genelde konsertant özellikleri nedeniyle, sahne üzerinde fazla hareketlilik yoktur. Ancak, bu kez bu özellik yerini bolca hareketin yer aldığı sahnelerin olduğu bir oyuna bırakmıştı. 2013 yılında yine İstanbul Operasında Mozart ve Salieri ile Opera Müdürü’nün rejilerini yapan Renato Bonanjuto’nun sahneye koyduğu operanın orkestra şefi Roberto Gianola, dekor tasarımı Efter Tunç'a ait. Kostüm tasarımını Ayşegül Alev, koro şefliğinii Paolo Villa ve ışık tasarımını da Yakup Çartık yaptı. Bu birliktelikten ortaya olağan üstü başarılı bir eser çıktı.
Operada solist olarak Kevork Tavityan (Falstaf), Caner Akgün (Ford), Caner Akın (Fenton), Çağrı Köktetin (Dr. Cajus), Can Reha Gün (Bardolfo), Göktuğ Alpaşar (Pistolo), N.Şebnem Ağrıdağ (Alice Ford), Özgecan Gencer (Nanetta), Deniz Erdoğan Likos (Mrs. Quickly), Barbora Fricher (Mrs. Meg Page) rollerinde sahneye çıktılar.
Perde açıldığı zaman karşımıza Efter Tunç’un tasarımıyla İDOB Dekor Atölyesinde hazırlanmış olan mükemmel bir mekân çıktı. Konusu 1500’lü yıllarda geçmesine rağmen, rejisörün yorumuyla, konu 1890’lara taşınmış. O dönemin mimari ve aynı güzellikte dönemdeki, Ayşegül Alev’in tasarımı ile İDOB Tezihanesinde imal edilen son derece güzel kostümleri, Yakup Çatrık’ın ışık tasarımı ile uyumlu desteklenmesi sayesinde, seyircilere bir görsel şölen sunulmuş oldu. İDOB Peruka Atölyesinde Mahmut Kayım ve arkadaşlarınca yapılan makyaj ve peruka uygulamasıyla sahneye çıkan Falstaff rolündeki Kevork Tavityan’nın, 1. Perde, 1. Sahnedeki, neredeyse tek başına ve ansambl olarak, Can Reha Gün (Bardolfo) ve Göktuğ Alpaşar (Pistolo) ile trioda çok başarılı performans ortaya konuldu.
Türk Operası’nın ilk tenorlarından, rejisör ve İstanbul kurucusu Aydın Gün, sahne üzerinde prova sırasında sanatçılara ‘’Oyna!’’ derdi. Bunun da nedeni, bir opera sanatçısı, iyi şarkı söylemenin yanında, çok da iyi birer aktör olmak zorunda olduklarındandır. Bunu iyi bilen rejisör Renato Bonanjuto tüm sanatçıları hem şarkı söyleyen hem de oynayan oyuncular olarak başarılı bir kompozisyon oluşturdu. Tüm sanatçılar rollerini oynadıkları gibi, aynı zamanda olayları âdeta yaşadılar. Böylece de bu oyun bir reji hârikası olarak ortaya çıktı. Oyunun kendisi ne kadar başarılı ise, teknik donanımı da o derece başarılıydı. İDOB Peruka Atölyesi Şefi Mahmut Kayım, sanatçılara uygulanan peruka ve makyajlar hakkında şu bilgileri verdi:
‘’Falstaff adlı oyun sahneye konulurken, proje aşamasında, aldığımız işlerle ilgili olarak, her birini 4 saatte olmak üzere, toplam 58 adet kulak dökümü için günlerce uğraştık. Makyaj yapımı ve saçların taranması dahil olmak üzere, sanatçılarımızın astımsal sorunları nedeniyle son anda kullanmaktan vazgeçtikleri ek burunları da bu şekilde yaptık. Bunun yerine burunları kırmızıya boyadık. Ayrıca, atölye olarak, sentetik saçları da doğal saçlar gibi taradık. Tüm çalışmalarımızı, gece gündüz demeden büyük özveriyle gerçekleştirdik. Umarım, Fastaff seyircisi de bu özverili çalışmayı fark eder. Bu bağlamda, tüm izleyicilere saygılarımı sunuyorum.’’
Mahmut Kayım haksız değildi. Başrol sanatçıları başta olmak üzere, tüm sanatçılar âdeta birer biblo gibiydiler. Her şey o kadar zarif bir şekilde tasarlanmıştı ki, kendimizi bir masal bahçesindeymişiz gibi hissettik. Bu dekor ve kostümü de destekleyen, hâttâ tek başına bile görsel estetik hârikası olan ışık ve video tasarımı da son derece uyumlu bir kompozisyon olarak yansıdı. Işık dekoratörü Yakup Çatrık’ın tasarımı ile görüşleri şöyle:
‘’Işık tasarımında dekor ve kostüm belirleyici etken olmaktadır. Öncelikle, temel kural olan, sahnenin fizibilite çalışması ile işe başlıyoruz. Bu çalışmada, bizim çalışmamızı destekleyecek olan enstrüman durumuna göre hareket ediyoruz. Şimdi bu mekânda tasarım yaptığımıza göre, bu enstrümanları değerlendiriyoruz. Gönül isterdi ki, daha geniş açılarda, daha uygun ortamda tasarım yapalım, ancak bununla yetinmek durumundayız. Bu oyun üç perde, birinci perdede Falstaff’ın vaktini geçirdiği meyhane, diğer mekânlar ve sondaki orman dekoruna göre ışık ayarlarını, renlerini belirleyerek tasarım yaptım. Burada temel kural, oyuncuların seyirciler tarafından net bir şekilde görülmesidir, onu sağlamaya çalışıyoruz. Temel prensibimiz bu, umarım başarılı olmuşuzdur.’’
Kostüm tasarımcısı Ayşegül Alev’in kostümleri hakkında söyledikleri de şöyle oldu:
‘’Kostüm tasarımlarımı hazırlarken, pastel renkleri kullanarak, dönem olarak, sadece Falstaff’ın kostümlerini Kraliçe 1. Elisabeth dönemine, tüm diğer sanatçılarınkileri de 1890’lara taşıdık. Bu nedenle, Falstaff’ın kostümlerinin aykırılığı hemen dikkati çekmektedir.’’
İtalyan rejisörün, operayı durağanlıktan kurtarıp, Verdi’nin son dönemlerdeki teatral ruhuna da sadık kalıp sahnelemesi bu başarıyı doruğa çıkardı. Oyundaki ana karakteri canlandıran bariton Kevork Tavityan, rejisörün kurguladığı gibi, dışavurumcu, ancak davranışlarından ödün vermeyen, kendisi ile bile alay edebilen duruşundaki, üstelik sürekli olan baskın tarzını sürdürüyor olmasındaki başarısı, commedia dell’arte oyun tarzı ile gösterdiği olağanüstü oyunu ile, artık sanatının doruğunda olduğunu bizlere göstermiş oldu. Diğer rolleri üstlenen bas Göktuğ Alpaşar (Pistola), soprano Şebnem Ağrıdağ (Alice Ford), mezzosoprano Barbora Hitay (Mrs. Meg Page) ve mezzosoprano Deniz Likos (Mrs. Quickly) de belki de yaşamlarının oyununu oynadılar. Deniz Likos yılların verdiği sahne deneyi ortaya koyarken, Göktuğ Alpaşar ile Can Reha Gün de rollerini iyi yapanlar arasında.
Operanın son perdesinin ‘’Wagnerian’’ bir yapıda olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Üstelik, Besteci Guiseppe Verdi, bu bölümde Richard Wagner’in ‘’Die Meistersinger von Nürnberg’’ tadında, ritim ve melodileri açısından, ona saygı olarak ve ‘’Leitmotive’’ ögelerini kullanmış imajı vermektedir. Son perdedeki orman sahnesi ile Wagner’in Siegfried operasının 2. Perdesindeki ünlü ‘’Forest Murmurs’’ (Ormanın Hışırtısı) korno solosu, ardından gelen korangle sesi ile yaratılan melodiyi Wagner’e saygı olarak nitelemek mümkün. Ayrıca Sheskepeare’in ‘’Bir Yaz Gecesi Rüyası’’ adlı eserinden de izler bulmak mümkün. Bu sahnedeki orman dekoru, binlerce iplerden oluşan perde üzerindeki video görsellerin yaratılmasındaki dekor-ışık ile kostüm birlikteliğinin mükemmelliği tüm izleyenlerin gönüllerini fethetti.
Şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki, bu opera ile Verdi, besteciliğinin doruğuna ulaşmıştır. Gerek konusu ile gerek müziği ile bir başyapıt olan bu operanın Renato Bonanjuto gibi genç ama çok yetenekli bir rejisör tarafından sahneye konulması, opera camiamızın, son yıllardaki başarılarından biridir. Her ne kadar, ilk gecenin orkestra şefi Roberto Gionola ise de müzikal başarıda hazırlık evresindeki çalışmaları nedeniyle Can Okan’ın payı çok büyüktü.
Bu oyunda ayrıca Nejat Işık Belen (Falstaff), Murat Güney ve Alper Göçeri (Ford), Ahmet Baykara (Fenton), Engin Yavuz (Bardolfo), Ali Haydar Taş (Pistolo), Ayşe Ünel Sezerman ve Deniz Yetim (Alice Ford), Sevim Zeranoğlu ve Dilrüba Bilgi Akgün (Nannetta), Aylin Ateş (Mrs Quickly), Nesrin Gönüldağ ve Elif Tuğba Tekışık (Mrs. Meg Page) olarak diğer kastlar olarak sıra ile sahnedeki yerlerini alacaklardır.
Bu zaferde emeği olan, başta İDOB Müdür ve Sanat Yönetmeni Suat Arıkan olmak üzere, yer göstericisinden, sanatçılara, rejisörüne kadar herkese gönülden teşekkür ediyorum.
İsmail Hakkı Aksu