İDSO'nun 20 Mayıs Cuma akşamı Caddebostan Kültür Merkezi'nde verdiği konserini Antonio Pirolli yönetti. Her yıl olduğu gibi bu yıl da Genç Yetenekler Yarışması düzenleyen İDSO, bu yarışmada dereceye giren genç sanatçıları sahnede ağırladı.
Sedat-Güzin GÜREL Sanat ve Bilim Vakfı - İDSO işbirliği ile düzenlenen yarışmada bu yıl tema "Barok Dönem" olarak seçilmiş. Yarışmada birinciliği piyanist Faruk Kalaycı (d.2000) ve Tuna Tüney (d.2003) paylaşırken, ikinciliği soprano Selin Uzun (d.1994) üçüncülüğü ise kemancı Gamze Erengönül (d.1993) almış. Tenor Barış Yavuz (d.1995) yarışmada mansiyona lâyık bulunmuş.
Programda Johann Sebastian Bach'ın Fa minör ve La Majör Piyano Konçertosularının birinci bölümleri, Georg Friedrich Haendel'in Julius Cesar Operası'ndan "La Sorte Mia", Tomaso Antonio Vitali'nin Chaccone'u, yine Haendel'in Serse Operası'ndan "Ombre Mai Fu" ve Sergei Prokofiev'in Op.25, 1 numaralı "Klasik Senfoni"si yer alıyordu. Başkemancı koltuğunda çoğu kez olduğu gibi Ayşe Özbekligil yer alıyordu.
GENÇ RUHLAR SAHNEDE.
Konser ile ilgili kayıt masama yansıyanları yazmaya geçmeden önce bir konuya açıklık getirmek istiyorum: Burada yazdıklarım gerçekten kayıt masama yansıyan ne varsa onu sizlere aktarmak. Bana bu işi öğreten ustalarımdan biri olan Nazif İlter'in bana dediği gibi, mikrofon denilen aletin aklı yoktur. Bu nedenle dünyada ondan daha dürüst bir şey daha bulamazsınız. Ona ne gelirse onu kaydeder...
Burada yazdıklarım da orkestrayı eleştirmek üzerine değil, konser performanslarının kaydıma nasıl yansıdığı üzerinedir. Bu yüzden yazdıklarım için hiçbir zaman kim ne düşünür, kim ne der endişesi taşımadım. Konser sırasında iyi duyulan ve iyi duyulmayan şeyleri yazmaya çalıştım. Bunlardan alınan, gücenen ağabeylerim, ablalarım ve arkadaşlarım olduysa niyetimin onları kırmak değil, konser sonrası performanslarını değerlendirmelerine yardımcı olacak dışardan görüş olduğunu hatırlatmamda fayda var. Sonuç olarak bu kayıtları orkestraya da gönderdiğim gibi, ulusal bir radyo kanalından da yayınlamaktayım.
Bunları belirttikten sonra gelelim İDSO'nun bana göre en anlamlı konserlerinden birin kayıt masama nasıl yansıdığına...
Mikrofonlarımı sahnede düzenlerken piyanonun başında gerçekten iki genç kardeşimin provalarını izlemek hiç bu kadar keyifli olmamıştır desem yeridir. Biri 16 biri de 13 yaşında olan Faruk ve Tuna bir taraftan provalarını yaparken bir taraftan da birbirlerine yardımcı oluyorlardı. Dışarıdan bakınca iki genç-çocuk olarak görünen Faruk ve Tuna piyanonun başına geçtiklerinde ise yaşlarının bir önemi kalmadan geleceğin ciddi yorumcu adayları oldukları daha bastıkları ilk notadan hissediliyordu.
İkisinin de konserdeki Bach performansları hatasız ve yaşlarının çok üstündeydi. Ancak şu bir gerçek ki, bis parçası olarak çaldıkları onların gerçek yeteneklerini daha iyi ortaya koydu diyebilirim. Tuna Tüney'in seslendirdiği Chopin'in Si minör Valsi'nde duyduğum şey Tuna'nın romantik döneme gerçekten yatkın olduğuydu. Faruk Kalaycı ise Fazıl Say'ın Kara Toprak parçasını seslendirdi ki, işte bu performans bize geleceğin iyi bir Türk bestecisi yorumcusu olacağının sinyallerini verdi.
SOLİST FABRİKASI.
Konserde yer alan iki genç şancı da Sayın Prof. Güzin Gürel'in öğrencisiydi. Konservatuar yıllarımdan bu yana bir şekilde hem kendisi hem de yetiştirdiği öğrencilerle bir arada olma fırsatı bulan biri olarak kesinlikle şunu söyleyebilirim, Güzin Hoca bir solist fabrikasıdır. Yetenek gördüğü kim varsa bugüne kadar onun çabalarını boşa çıkarmamıştır.
Bu gece sahnede yer alan hem soprano Selin Uzun hem de tenor Barış Yavuz sadece eserleri iyi seslendirmekle kalmadılar aynı zamanda yorumlarını da hissettirdiler. Bu konuda önlerinde daha kat edecek uzun bir yol olsa da, Selin'in üst notalardaki pürüzsüz sesi, Barış'ın da alt notalardan üst notalara geçişlerdeki başarısı yadsınamazdı. Selin Uzun'un barok dönem yorumlara ağırlık vermesi gerektiğine inanıyorum, çünkü bu alanda yorumcu sayısı az ve bu dönem üzerine uzmanlaşmış soprano seslere ihtiyaç var. Umarım bu tavsiyem bir şekilde aklında kalır.
NURİ İYİCİL'İN İZİNDEN GELEN KEMANCI.
Konserin bir diğer solisti olan Gamze Erengönül son dönemde adını sıkça duyduğumuz genç sanatçılardan biri. Alt yapısında babası Prof. Zeynur Erengönül olan Gamze, Lukas David, Bernard Hartog, Schlomo Mintz, Alexandru Gavrilovici, Yair Kless gibi isimlerle çalışmalar yapmış. Konservatuarda hocam olan Prof. Nuri İyicil'in öğrencisi olan Zeynur Erengönül, Nuri Bey'in önemli öğrencilerinden biriydi. Dolayısı ile onun çalışma biçimini en doğru şekilde aktaracak isimlerden biri de doğal olarak Zeynur Bey'di. Bu nedenle Gamze Erengönül'ü dinlerken Nuri İyicil'den esintiler hissetmem boşuna değildi.
Gamze Erengönül Chaccone'u yorumlarken teknik olarak gayet yeterli bir performans sergiledi. Ancak ailesi ile yaptığım sohbet sırasında onların da dile getirdiği gibi bir solistin daha iyi bir solist olması için konser vermesi gerekiyor ve bu maalesef Türkiye'de yaşayan genç sanatçılar için büyük bir sorun.
Aslında şu soruyu sormamız lâzım: Neden orkestralarımız genç solistlerimize daha fazla yer vermiyor?
Tabii ki yurt dışından gelen önemli solistlerin orkestralarımızla konser vermesi ve bunun dinleyici ile buluşması önemli. Ancak gelen isimlerin bir kısmından çok daha iyi olan genç solistimizin olduğu da gözden kaçırılmamalı bence.
KLÂSİK AMA KOLAY DEĞİL.
Konserin sonunda İDSO Sergei Prokofiev'in Klâsik Senfoni'sini seslendirdi. Prokofiev'in "Eğer Haydn günümüzde yaşasaydı nasıl bir eser verirdi?" sorusuna cevaben yazdığı eser olarak bilinen Klâsik Senfoni aslında tipik bir Mozart etkisine sahip: Yani kolay gözüken zor eserlerden.
Maalesef İDSO da bu tuzağa düşmüş gibi hissettirdi.
Bu akşam nefesli grubu değilse de (ki özellikle son bölümdeki flüt ve piccolo partileri çok başarılıydı) yaylı grubu bir parça eserin gerçek zorluğunun farkında değilmiş gibiydi. İkinci bölüm bence en başarılı bölüm olmakla birlikte, İDSO bu eseri gelecek yıl tekrar programa almayı düşünüyorsa özellikle yaylı grubunun biraz daha özenli çalışma yapması gerekecek gibi gözüküyor.
Her ne olursa olursa olsun bu akşam dinlediğimiz konser sezon içinde verilen konserler içinde başka bir anlam taşıyan özel konserlerden biriydi.
23 Nisan'ın çocuklara armağan edilmesiyle birlikte 19 Mayıs'ın da gençlere armağan edilmesinin temel nedeni Mustafa Kemal Atatürk'ün Laik Türkiye Cumhuriyeti'nin devamının genç nesille olacağını bilmesinden kaynaklanmaktadı.
Temeli bilime, sanata ve çağdaş eğitime dayanmayan sistemlerin er geç çökeceğini bilen Atatürk, böyle bir neslin yetişmesi için gereken alt yapıyı hazırlarken gençlere boşuna "Cumhuriyet'i biz kurduk, yaşatacak olan sizlersiniz" demediğine inanıyorum.
Bu gece İDSO eşliğinde gençlerimizin başarısına tanık olmak, bir zamanlar onların geçtiği yollardan geçmiş biri olarak bana gurur ve umut verdi. Orkestralarımızdan ve özel sektörümüzden en büyük beklentim genç yeteneklerimize destek vermeleri.
Maalesef günümüzde bir şeyleri başarmak bedava değil. İyi bir solist, iyi bir oda müziği grubu, iyi bir orkestranın yetişmesi, bir yerlere gelmesi için hatırı sayılı mâli desteğe ihtiyacı var. Bu sağlandığı takdirde neler yapıldığını da gördük.
İDSO sezonu gelecek hafta kapatsa da ben kayıtlar için sezonu bu konserle kapatıyorum . Bu nedenle yazılarıma bir süre ara vermek durumundayım. Müzik ve kayıtlarla ilgili bir konu elime geçtiği zaman tekrar burada olacağımı bildirmekle birlikte bana bu yazıları yazma fırsatı veren Sayın Şefik Kahramankaptan'a da şükranlarımı sunuyorum.
Tekrar buluşuncaya kadar hoşçakalın.