İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası’nın 4 Mayıs 2018 tarihinde Caddebostan Kültür Merkezi’nde verdiği konserini İtalyan şef Marco Tezza yönetti. Romanya doğumlu kemancı Remus Azoitei konsere solist olarak katıldı ve Ludwig van Beethoven’in Op.61, Re Majör keman Konçertosunu seslendirdi. Programda ayrıca Franz Schubert’in D.759, 8 numaralı Si minör “Bitmemiş” Senfonisi yer alıyordu. Başkemancı koltuğunda bu hafta Özgecan Günöz vardı.
TEKTAŞ PIRLANTA.
Bu haftaki konseri yöneten İtalyan şef Marco Tezza 1964 tarihinde Vicenza’da dünyaya gelmiş. Eğitimine kemanla başlayıp piyano bölümünden mezun olan Tezza, daha sonra Paris’te eğitimine devam etmiş. Piyano ve oda müziği alanında katıldığı önemli yarışmalarda birincilikleri olan sanatçı, dünyanın neredeyse her köşesinde konser vermiş. Venedik Sanat ve Bilim Akademisi’nin onursal üyesi de olan Marco Tezza, 1993 yılında Conegliano Veneto’nun “Benvenuti” Akademisinden onur belgesi alarak mezun olmuş ve kariyerine şefliği de eklemiş.
Konserin solisti Remus Azoitei, yukarıda da bahsettiğim gibi Rumen kökenli bir sanatçı. Burslu olarak okuma hakkı kazandığı New York Juilliard Akademisinde, Itzhak Perlman, Dorothy DeLay, Masao Kawasaki gibi dünyanın sayılı isimlerinin öğrencisi olma fırsatını yakalamış. 2001 yılında buradan mezun olduktan sonra profesyonel kariyerine başlayan sanatçı, Radio France Filarmoni Orkestrası, Belçika Ulusal Orkestrası, Alman Oda Orkestrası gibi prestijli orkestraların solisti olarak konser vermiş. Şef Marco Tezza gibi Azoitei de dünyanın ayak basmadık yeri bırakmayan isimlerinden sayılabilir.
Londra Kraliyet Müzik Akademisinde hocalık da yapan sanatçı, akademinin tarihindeki en geç öğretim görevlisi olma ünvanına da sahip. Son olarak, Kraliyet Müzik Akademisi’nin koleksiyonuna ait 1735 Nicolo Gagliani kemanla konser verdiğini notlarımıza ekleyelim.
Azoitei’nin konserde seslendirdiği, Ludwig van Beethoven’in Op.61, Re Majör Keman Konçertosu, artık herkesin bildiği gibi bestecinin tek keman konçertosu ve bu nedenle de bana göre Beethoven’in “Tektaş Pırlantası”.
Beethoven’in zorlu günlerinin başladığı sırada ortaya çıkan bu konçerto, Theater an der Wien’in şefi ve yetenekli kemancısı Franz Clement’nın isteği ile hayat bulmuş. 1806 yılında tamamlanan konçertonun seslendirilmesi de epey ilginç olmuş. Rivayete göre konserden iki gün önce biten eseri neredeyse provasız seslendirmek zorunda kalan Clement, kendi performansı konusunda şüphe duyulmaması için kadans bölümünü doğaçlama çalmış hem de kemanı baş aşağı tutarak ve tek tel üzerinde yapmış. Rivayetin bir diğeri ise böyle bir performansın konser sonunda gerçekleştiği yönünde.
Sonuç ne olursa olsun konçertonun seslendirilmesi pek başarılı geçmemiş ve eser 1884 yılına kadar fazlaca seslendirilmemiş. 1884 yılında Felix Mendelssohn yönetimindeki orkestranın eşlik ettiği Joseph Joachim’in bu konçertoyu seslendirmesi ile birlikte eser tekrar hayat bulmuş.
Beethoven aslında kemana çok uzak bir besteci olmamıştır. Keman-Piyano sonatları, romanslar, bestecinin kemanı klasik dönemden romantik döneme taşıması adına çok önemli eserlerdir. Kaldı ki, konçertonun timpaninin vuruşları ile başlaması, o dönem konçertolar içinde devrimsel bir kompozisyon biçimidir.
Remus Azoitei geri planına bakıldığında gerçekten önemli isimlerle çalışmış ve önemli konserler vermiş. Bu geceki performansına başladığında konçertonun bana göre en zor yeri olan girişindeki oktav notalarda biraz heyecan yaptı gibi geliyor. Gerçekten de konçertoya girmek için dakikalarca orkestra açışını beklediğiniz ve tertemiz duyulması gereken oktav notalar (aynı notanın bir alt, bir de üst perdeden seslendirilmesi) herkes için bir tedirginlik noktasıdır.
Solistin ilk bölümdeki yorumu beklediğimden yumuşak tınladı. Ancak anlam veremediğim işler de oldu. Bu teknik kapasitede birinin daha güvenli bir çalış şekli olması gerekir diye düşünüyorum. Azoitei’nin yorumunda sanki daha fazla şey yapacak ancak bir türlü o noktayı geçemiyormuş havası yansıdı mikrofonlarıma. Daha doğrusu hep bir geri çekilme hissettim. Kaldı ki ikinci bölüm değilse de üçüncü bölümde yine yay-parmak senkronunda sıkışmalar ve çift seslerdeki zaman zaman amatörce tınlamaları bu seviyedeki bir yorumcudan beklemiyorsunuz.
Konser arasında görüşlerimi soran orkestra üyeleri arasında bana karşıt görüş sunan dostlarım da oldu. Burada şefin aynen geçen hafta olduğu gibi solistin temposuna uymadığı ve solistin sıkışmasına neden olduğu ve yorumda hissettiklerimin aslında buradan kaynaklandığı söyledi. Orkestra olarak soliste destek verdiklerini ve bu nedenle solist-orkestra senkronunun tuttuğunu da eklediler.
Bu görüşe karşı çıkmasam da bir tonmayster olarak bu seviyedeki solistin her duruma hazırlıklı olmasını bekliyorum. Bu konser dünyanın önemli bir salonunda verilseydi ve solist şef nedeni ile bu şekilde çalsaydı, kusura bakmayın kimse “solist çok iyi çaldı ama şef mahvetti” demezdi. Çünkü doğal olarak şef tarafından katledilen bir konçertonun yorumu da katledilmiş olur. Bir yandan da provalar bunun için yapılıyor işte. O zaman bu akşamki konserin provası solist tarafından yeterince ciddiye alınmamış diye düşünürüm. Şef sürpriz bir şekilde tempoyu değiştirse bile bölüm arasında solistin şefi uyarması gerekirdi.
Konçerto için Alman yorumu seçen Marco Tezza yönetimindeki İDSO bugün konçertonun eşliğinde neredeyse hatasız bir iş çıkardı. Nefeslilerdeki emin girişler ve yaylı grubunun nefesli grubu ve kendi içindeki senkronu bu hafta oldukça iyiydi. Şefin tempo konusundaki tüm diretmelerine rağmen usta bir şekilde performans gösteren orkestra, nefesli sololarında ise hem entonasyon hem de yorum olarak Beethoven dönemini gayet güzel tınlattı. Konu Beethoven olunca timpaniye değinmemek olmaz. Müşfik Galip Uzun bugün ilk bölümde standart bagetleri tercih ederek bana göre girişteki o beş vuruş için çok doğru iş yapmış. Son bölümde gelen flanel bagetlere maalesef soliste odaklandığım için net bir duyum yapamadım ama kulağıma yanlış tınlamadıysa doğru iş yapmıştır.
Eserin genel havası ve sonunun şatafatı, doğal olarak bol alkış getirdi ve Remus Azoitei bu alkışa Nicolo Paganini’nin 13 numaralı kaprisi ile cevap verdi. Şimdi kendi dönemimi düşünüyorum ve bu performans karşısında rahmetli keman hocam Prof. Nuri İyicil sanırım kızılcık sopasını çıkarmıştı. Haydi konçertoda şef solisti sıkıştırıp istediği yorumu yapmasını engelledi. Paganini’deki oktav ve çift seslerin tınlamasına ne yapacağız?
Allahtan Azoitei neşeli bir solist ki dinleyici sempatik tavırları sayesinde kendisini ikinci kez sahneye çağırdı ve bu seferde bir Rumen besteci Vasile Filip’in bir kaprisini seslendirdi. En azından Paganini’ye göre bu kapris gerçekten iyi tınladı.
BİTMEMİŞ SENFONİ.
Konserin ikinci yarısında seslendirilen, Franz Schubert’in 8 numaralı, Si minör senfonisi, neden olduğu tam olarak bilinmeyen sebeplerden yarım kalmış ve müzik tarihi bu senfoniye “Bitmemiş Senfoni” ismini vermiştir. Yine müzik tarihinin rivayetlerinden bahsedelim, ilk söylentiye göre eser aslında tamamlanmış ancak bölümler kaybolmuş ve sadece iki bölüm kalmış. Diğer söylentiye göre -ki bana daha mantıklı geliyor- Schubert’in yakalandığı Frengi hastalığının tedavi edilemeyeceğini öğrendikten sonra esere olan konsantrasyonunu kaybetmiş, ertesi yıl taslakları arkadaşı Anselm Hüttenbrenner’e göndermiş ve o da çekmecesine koymuş. Kırk yıl boyunca burada kalan senfoni bir tesadüf üzerine 1863’te o çekmeceden çıkmış ve 1865 yılının Aralık ayında Johann van Erbeck yönetiminde Viyana’da seslendirilmiş.
Bu romantik iki bölümlü senfoni, bana her zaman girişindeki müthiş tema ile inanılmaz içe işleyen bir eser olarak gelmiştir. Abartısız temaları, nefeslilerdeki o kadifemsi sololarla pastoral bir havada giderken, aniden bir isyanı simgeleyen nefesli ve yaylıların şiddetli temaları ile sanki Beethoven’a uzaktan bir selam verir gibidir.
Bu akşam şef Marco Tezza, Schubert’in yorumunda o pastoral hava üzerinde durmuş gibi geldi. Eserin temposu orkestranın istediğinden epey ağır olsa da, bu sefer şefin tempo seçimini çok beğendim. Şiirsel cümleleri ifade etmek için baget kullanmayan Tezza, elleri ile adeta Schubert’i havaya çizdi diyebilirim. Nefesli grubunu bu ağır tempoya nefeslerinin son havasına kadar eşlik ettikleri için tebrik ederim. Zor bir iş başardılar.
Caddebostan Kültür Merkezine gelen dinleyiciye bugün eser aralarında alkışlamayarak kaydımın ve konserin bütünlüğünü bozmadığı için teşekkür ediyorum. Sadece Schubert’in sonunda, tam da şef o son notanın havada uzamasını ve sönümlemesini beklerken “Bravo” diyen dinleyiciyi duymadım sanılmasın. Keşke tebriğinizi biraz daha bekletebilseydiniz.
Gelecek haftaya kadar herkese sanat dolu günler diliyorum.
MEHMET SUNGUR
4 Mayıs 2018