İDSO'nun 31 Mart Cuma akşamı Fulya Sanat Merkezi'nde verdiği konserini Alfonso Scarano yönetti. Arpçı Bahar Göksu ve kontrbasçı Volkan Orhon konsere solist olarak katıldı. Programda Modest Mussorgsky'nin Çıplak Dağda Bir Gece başlıklı eseri, Ede Terény'nin Caz Arp Konçertosu, Serge Koussevitzky'nin Op.5 Kontrbas Konçertosu ve Piotr İlyiç Çaykovski'nin Op.45 İtalyan Kapriçyo'su yer alıyordu. Başkemancı koltuğunda bu hafta Özgecan Günöz Kızılay vardı.
MART KAPIDAN BAKTIRIR.
Bu hafta İstanbullular gerçekten "Mart kapıdan baktırır, kazma kürek yaktırır" sözünün ne kadar doğru olduğunu bir kere daha hatırladı. Konser öncesi güneşli ama ayaz hava, akşama doğru soğuğu arttırınca, konsere gelen dinleyici sıcak salona bir an önce girip ısınma telaşına düştü. Yalnız bu sıcağın nelere mâl olduğunu yazının sonuna saklıyorum.
Beşiktaş Belediyesi'nin salon girişini değiştirip en azından daha makul bir yerden vermesinin ne kadar isabetli olduğunu geçmiş yazılarımdan birinde değinmiştim ki bugün gelen dinleyicilerden biri konuşma esnasında salonun bir önceki hali nedeni ile konsere gelmekten vazgeçtiklerini söylüyordu. İşte bu nedenle yazılarımda sıkça bahsettiğim Haliç Kongre Merkezi gibi yerlerde bu orkestranın neden konser vermemesi gerektiğinin en önemli örneği budur.
MUSSORGSKY VE DİZİLİM
Orkestrayı yöneten Alonso Scarano 1993 ve 1997 yıllarında İtalya'da düzenlenen şeflik yarışmalarında birincilik, 2005 yılında düzenlenen Luigi Mancinelli Uluslararası Şeflik Yarışması'nda da ikincilik ödülünü kazanmış. Toscana Opera Festivali'nin sanat yönetmeni ve şefi olarak görev yapan Scarano, bugüne kadar birçok opera, bale ve konserde orkestraarı yönetmiş.
Scarano'nun İDSO sahne diziliminde yaptığı değişiklik bir tonmayster olarak yıllardır Fulya Sanat Merkezi'nin sahnesi için önerdiğim türdendi. Birinci ve ikinci kemanların yanına dizilmiş viyolonsel grubu ve en sağda yer alan viyola grubu ile hem sahneye, hem de benim mikrofonlarıma yansıyan ses bu mekân için en doğru dizilim olduğunu bir kez daha ispatladı.
Çıplak Dağda Bir Gece başlıklı senfonik şiir, Mussorgsky'nin henüz 21 yaşındayken başladığı ve üzerinde 20 yıl çalıştığı bir eser. Ömrününbu eserin seslendirilişini duymaya yetmemiş olması da ayrı bir üzüntü. Eski Rus inanışları üzerine işlenmiş eser bugüne kadar sahnelerden beyazperdeye kadar birçok yerde kullanılmış.
Orkestranın biraz soğuk başladığı eserde ilk başlarda tempolar konusunda biraz sıkıntı olsa da ilerleyen ölçülerde özellikle nefesli grubu hem entonasyon hem de birliktelik açısından yaylı grubuna güven verince, orkestra da eserin içine girmeye başladı. Özellikle nefesli sololarında bir sıkıntı olmadan tamamlanan eser, konserin gidişatı için de moral oldu.
CAZIN ARP İZDÜŞÜMÜ VE BAHAR GÖKSU
Konserin ikinci eseri Macar besteci Ede Terrény'nin Caz Arp Konçertosuydu. Çağdaş besteci, eğitimci ve müzikolog Terrény'nin 1990 yılında bestelediği ve caz öğelerini harmanlandığı konçertosu ilginç bir sentez olmuş.
Arpçı Bahar Göksu, çalışmalarına usta arpçı Sevin Berk ile başlamış, daha sonra Kaysu Doğansoy ile çalışmalarına devam etmiş ve sınıf atlayarak Hacettepe Üniversitesi Ankara Devlet Konservatuarı'ndan mezun olmuş. 1986'da Paris'te katıldığı Louise Charpentier Arp Yarışması'nda özel ödül kazanan sanatçı yurt dışı ve yurt içinde verdiği konserlerle kendini tanıtmış. Arp öğretmenliğinin yanı sıra, Ankara Devlet Opera ve Balesi'nde Arp grup şefi görevinden sonra İstanbul'a taşınan arpçı, halen İDSO'nun sanatçısıdır.
Caz Arp Konçertosu uzun zamandır İDSO'nun seslendirdiği eserler arasında farklı bir noktada duruyor. Çağdaş olmasına rağmen, mikro düzeyde tonalitelere girmeyen eser tonal yapıyı klasik caz armonilerine bağlayarak rahat ve sakin bir yapı oluşturmuş. Nefesli ve vurmalı çalgı kombinasyonunu kullanan Terrény'nin bu eseri arşiv kaydı için ilginç oldu diyebilirim. Bahar Göksu'dan ilk kez dinlediğim bu eserde Göksu'nun performansını beğendim ancak eser için aynı şeyleri söyleyemeyebilirim. Arp repertuarından böyle bir eseri seslendirmekle, sahnelerimizde az duyduğumuz eserlerin dinlenmesi adına güzel bir iş.
Yine de ilk kez dinlediğim bir eser olarak bana yeterince yoğun gelmedi. Her bölümde ana fikirlerin tekrar tekrar tınlaması eserin bütünlüğü yokmuş hissi verdi. "Light" motiflerle dinleyiciye hoş gelebilecek bu eser sonrası tekrar sahneye çağrılan Bahar Göksu "Take Five" ile veda etti.
KOUSSEVITSKY VE VOLKAN ORHON
Konserin ikinci yarısında orkestra ünlü Rus kontrbasçı, şef ve besteci Serge Koussevitsky'nin Op.3 Kontrbas Konçertosunda Volkan Orhon'a eşlik etti. Eğitimine Hacettepe Üniversitesi Ankara Devlet Konservatuarında Tahir Sümer ile başlayan sanatçı daha sonra 1991 yılında Amerika Birleşik Devletleri'ne giderek Hartford Üniversitesi'nde ünlü kontrbasçı Garry Karr ile sürdürmüş ve buradan başarı ile mezun olmuş. 1994 yılında Amerikan Yaylı Çalgılar Derneği Solo Yarışması'nda tüm yaylı çalgılar arasından birinci seçilerek büyük ödülü kazanması dikkatleri zerine toplamış. Bugüne kadar birçok ünlü isimle konser veren sanatçı, yaptığı albümlerle de olumlu kritikler almış. Sanatçı 2002 yılından bu yana A.B.D'nin en büyük on üniversitesi arasında yer alan Iowa Üniversitesi'nde kontrbas öğretim üyeliği ve Yaylı Çalgılar Sanat Dalı Başkanlığı görevini sürdürmektedir.
Eserin bestecisi Koussevitsky'e gelirsek, öncelikle döneminin çok başarılı bir kontrbasçısı olduğunu söylememiz gerek. Sadece solistlik anlamında değil, kendini yetiştirerek orkestra şefliği alanında da büyük başarılara imza atan Koussevitsky, müzik tarihine geçecek konserlere de imza atmış. Bestecilik alanında da azımsanmayacak bu sanatçının bu gece dinlediğimiz kontrbas konçertosu en tanınmış eserlerinden biri.
Kendisini ilk defa bu akşamki konserde dinlediğim Volkan Orhon'u gerçekten beğendiğimi söyleyebilirim. Konçertoya olan hakimiyeti ile birlikte teknik ustalığı birleşince, eseri dinlemek keyif oldu. Konser öncesi yaptığımız kısa konuşmada kendi kontrbasını getiremediği için öğrencisinin kontrbasını kullanmak durumunda kaldığından bahsetti. Maalesef belirli boyun üzerindeki çalgıları çalıyor olmak özellikle uluslararası uçuşlarda büyük sıkıntı, ki anladığım kadarıyla uzun mesafeli uçuşlarda değil kabine, kargo bölümüne bile kabul edilmiyormuş kontrbas. Zaten bugüne kadar olan deneyimlerden kargo bölümüne giren bir kontrbasın tek parça halinde çıkması da biraz zor!
Sonuç olarak görüntüde hantal, orkestral anlamda eşlikçi gibi duran kontrbasın aslında ne cevval bir çalgı olduğunu bir kez daha görmek kısmet oldu. Dinleyici de bu performansı alkışsız bırakmadı ve Orhon'u bir kez daha sahneye davet etti ve sanatçı François Rabbath'ın “Iberique Peninsula”adlı parçasını seslendirdi.
ÇAYKOVSKİNİN İTALYASI
Son iki haftanın kapanışına damga vuran Çaykovski, bu hafta da İtalyan Kapriçyo'su ile programda yer aldı. İtalya'ya giden tüm besteciler gibi Çaykovski'de bu ülkenin tarihinden ve doğal dokusundan etkilenmiş. Kısa süren evliliğinin ardından geldiği İtalya'da duyduğu halk melodileri besteciye ilham vermiş ve Akdeniz ikliminin de etkisiyle ortaya hem Rus melankolik formu hem de Akdeniz'in kimi zaman eğlenceli kimi zaman da hırçın melodileri İtalyan Kapriçyosu'nun temeli olmuş.
Şef Alonso Scarano'nun eserde orkestra hakimiyeti konusunda sıkıntı yaşadığını söyleyemeyeceğim. İDSO'nun repertuarında sıkça seslendirdiği eserlerden biri olduğu için teknik anlamdı bir sıkıntı olmadı. Sololar da yerli yerindeydi. Sadece son bölümlere doğru yine bir nefesli akort sıkıntısı duyulur gibi oldu. Konser sonunda obua sanatçısı Damla Tunçer ile bu konunun nedenini konuştuğumda sıkıntının sebebi de ortaya çıktı. Maalesef Fulya Sanat Merkezi'nin sahne ışıklarının sıcağı ve ısıtma sisteminin niyeyse sahneye verilmesi bir araya gelince, özellikle nefeslilerin oturduğu bölüm hamama dönüyor. Bu o bölümdeki mikrofonlarımı toplarken, mikrofonların metal aksamında bile sıcaklığı hissettiysem vay orada çalanların haline. Salon idaresinin bu soruna bir çözüm bulması, en azından ısıtmayı sahneye vermemesi lazım.
Sonuç olarak bu hafta keyifli bir konser dinledi İstanbul dinleyicisi. Eserlerin seçimi ve solistlerin performansı ile İDSO'da yelkenlerine rüzgarı alınca bize de güzel bir kayıt çıkarmak kaldı.
Gelecek haftaya kadar sanat dolu günler diliyorum.
MEHMET SUNGUR
31 Mart 2017